26 Nisan 2021 00:31

Dönüştüremediklerimizden biri, İzmir!

Dönüşüm; köklü değişimler demek, hatta az ilerisine de devrim deniyor! Sonuç değişmemişse dönüşememişsiniz demektir. Tıpkı ‘kentsel dönüşüm’ adı altında olan şey gibi!

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Memnune BAHÇIVAN
Şehir Plancısı- ŞPO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi

Dönüşüm; köklü değişimler demek, hatta az ilerisine de devrim deniyor! Gelişmenin de temel unsurlarından. Yani ‘bir şey’ olmuş olması gerekiyor dönüşüm diyebilmek için. Sonuç değişmemişse dönüşememişsiniz demektir. Tıpkı ‘kentsel dönüşüm’ adı altında olan şey gibi! Bir süredir uygulamada olan kentsel dönüşümün tüm yurtta büyük ölçüde uygulanışı böyle, ben İzmir diyeyim, siz yurdumuzu anlayın. Evet, kentlerimizin bazı bölgeleri, sokaklarımızdaki yapıların bazıları eskimiş. Yenilenmek isteyenler de ‘kentsel dönüşüm’den yararlanıyor doğal olarak. Çünkü kentlilere sunulan tek seçenek.

Sistemin, başka hiçbir seçicilik veya kısıtlılık olmadan ilk akla geldiği şekliyle, yani en kaba, en ilkel, en hoyrat haliyle doğrudan ‘müteahhit’in girmesini sağlayacak şekilde rant artışına dayanan ‘kentsel dönüşüm’le yenileniyor. Havadan yüzde 10 ile yüzde 30 arasında bir inşaat alanı artışı sağlanıyor. Çünkü yönetmelik, merdiven boşlukları, koridorlar, asansör boşlukları gibi ortak alanları inşaat alanından saymıyor artık! Oturduğumuz yerden hiç de fena bir kazanım değil! O ‘yüzde onlar/otuzlar’ müteahhide verilip, üste, ince hesaplarla küçültülen dairelerden çıkarılan fazlalıklar da eklenince, müteahhit de mülk sahibi de memnun oluyor sonuçtan.

MÜTEAHHİT DE MÜLK SAHİBİ DE MEMNUN PEKİ YA SONRA?

Ancak bu sırada, sokaklarımıza, caddelerimize, az sayıdaki meydanlarımıza, parklarımıza vurabiliyor idiyse gün ışığı, o biraz daha azalıyor. Aynı zamanda daire sayısı arttığı için, sokağımız, mahallemiz kalabalıklaşıyor. Dolayısıyla, araba sayısı artıyor, yollar daha da dolup taşıyor arabalarla, olmayan otoparklar daha da olamaz oluyor. Zaten altın kıymetindeki parklarda oturacak bank bulamaz, çocuk oyun alanlarında kaydırak için sıra bekler duruma geliyoruz. Her yer bir dönüşsün hep beraber göreceğiz!

Çünkü ‘kentsel dönüşüm’ dönüştürmüyor aslında. Daha yüksek, daha kalabalık olarak benzerini yeniden yapıyor sadece.

Kentsel dönüşüme ilişkin hazırlanan mevzuatta mesela “ada ölçeğinde veya mahalle ölçeğinde uygulanır” veya “şu nitelikteki yerlerde şu koşullarla uygulanır” gibi sınırlandırıcı bir şey olmadığından, istenen her yerde her parselde, birbirinden bağımsız tek yapı ölçeğinde uygulanmaya başlandı. Sokağı/caddeyi genişletmeden, yeni bir park alanı, otopark alanı, çocuk oyun alanı yaratmadan, yeni bir sağlık tesisi, eğitim tesisi ayırmadan... Oldukları yerde, üstelik kat sayısı değişmemekle beraber (mesela 5 kat ise yine 5 kat) ama kat yüksekliği daha da artarak… Yeni yapı, yıkılan yapıdan her 5 katta yaklaşık 3 metre daha yüksek oluyor yönetmeliklerdeki değişiklik gereği. Bir vapur sefası yapar ve kıyılara bakarsanız sonuçları apaçık görürsünüz.  

GÜNÜ KURTARMAYA DÖNÜK YAKLAŞIMLAR  

Rantın yüksek olduğu alanlarda, yapıların az katlı veya dairelerin büyük olduğu yerlerde, tek yapı ölçeğinde dönüşen dönüşüyor. Dönüşemeyenler de şimdi deprem gerekçe gösterilerek yerel yönetimlerce geliştirilmeye çalışılan ‘plan notu’ ile dönüştürülecek. Merkezi yönetimce de; yine yaşanan deprem gerekçe gösterilerek orman alanının bir kısmının rezerv alan belirlenmesi ve yıkılan alanın da aynı şekilde yeniden yapılaşmasına izin verilmesi ile sorun çözümlenmiş gibi yapılmıştı. Her iki tutum da bütünlüklü bir planlama anlayışı yerine günü kurtarmaya dönük yaklaşımlar.

Her durumda sonuç, şu anki İzmir’in yıkılıp, yüksekliklerinin her 5 katta bir, 1 kat yükseklik artışı olacak şekilde daha da yükselerek yapılaşması olacak. Elbette müteahhit paylarıyla çoğalacak daire birim sayısı sonucu nüfus artacak. Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki değerli birkaç meslektaşımızın, dönüşümün olduğu bir sokakta yaptığı çalışma, bu alanlarda nüfusun yüzde kırk arttığını gösteriyor. Soluduğunuz havayı yüzde kırk daha fazla insanla paylaşacağınızı düşünün, yolları, parkları, hastaneleri, okulları…. Sokağınızdaki kanalizasyona, su borularına, trafoya vb. altyapıya,  yüzde kırk daha yük geldiğini düşünün. Artan arabaların, kilitlenen trafiğe eklendiğini düşünün.

Pandemi bize, aslında daha da yükselen yapılara değil, gökyüzünü görmeye, soluk alabileceğimiz açık alanlara, kedisi, köpeği, kuşu, börtü böceğiyle belki başka canlıları da görebileceğimiz, ayağımızın toprağa değdiği yeşil alanlara, deprem ise tüm diğer canlılar gibi sığınacak güvenli bir yuvaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Koşulları uygun olanlar, bu yüzden kaçarcasına sayfiye yerlerine yöneldi.

ESKİ VE DEPREM RİSKİ YÜKSEK BİR KENT    

Başa dönecek olursak; evet İzmir hem oldukça eskimiş, hem deprem riski yüksek bir kent. Deprem, elbette yaşamsal riskleri yönüyle kaygı verici. Evet, yoksuluz, borçla geçinen bir ülke, borç alma mevzuunda avantajlıyız diye sevinen ama nihayetinde borçlu bir kentiz. Ancak memleket, kaynaklar açısından o kadar zengin ki. Bir süre için merkezi yönetim bu kaynakların birazını bu konuya ayırsa, hatta bugünler için biriktirdiğimiz ‘DASK’larımızı kullansa… Yerel yönetimler mesela on yıl yeni kaldırım yapmasa, on yıl parklara çim ekip çiçek dikmese ki zaten artık pek çok alternatifi olabilen, bu doğa düşmanı çimden tümüyle vazgeçse belediyelerimiz, zorunlu ihtiyaçlar dışındaki hizmetler bir süre durdurulsa ne güzel olurdu. Bırakın dönüşümü, devrim olurdu şehirlerimiz için. 

‘Ölü sayısı az’ diye şükrettiğimiz bir depremi yeni geçirmişken, hâlâ içinde olduğumuz pandemide yaşadıklarımız ortadayken, yağmurda selleri, su baskınlarını yaşıyorken İzmir için belki de son yol ayrımındayız! Bunları göz önüne alıp, anlamının hakkıyla bir dönüşüme hazırlayamazsak bu kenti, sonrasını cehenneme dönüştürmüş olacağız!      

ÖNCEKİ HABER

İran'da Kovid-19 aşısı COVIRAN Bereket'in seri üretimine başlandı

SONRAKİ HABER

Pandemi eğitime erişimdeki eşitsizliği gösterdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa