26 Nisan 2021 01:13
/
Güncelleme: 13:16

İhtiyaç çılgın projeler değil, planlı güvenli yapılar

Eylem ULUTAŞ*

Günlük yaşamımızı sürdürürken hareketsiz hissettiğimiz toprakların aslında sismik olarak dünyanın en hareketli bölgelerinde yer aldığını çok iyi biliyoruz. Ülkemizin herhangi bir yerinde herhangi bir zaman diliminde karşı karşıya kalabileceğimiz yer sarsıntısı sonucu yaşamımız hiç tahmin edemeyeceğimiz bir şekilde değişebilir, hatta yok olabilir.

Daha önce yaşadığımız depremlerin etkilerini gösteren istatistikler sadece vefat eden, yaralanan insan sayısı, yıkılan veya ağır hasar alan bina sayılarını içermez. Bu veriler aslında bir zamanlar var olanın artık yok olduğunun kabulüdür.

30 Ekim depremi de bu kabulle başlıyor bizim için; 118 insanımız artık yok, onlarca bina yıkıldı, halen boşaltılmış şekilde yıkılmayı bekleyen binalar var. Seferihisar açıklarında meydana gelen depremin etkisi nedeniyle şehir merkezinde yaşamını, yakınını, anılarını yitirenler oldu.

Yıkıcı depremlerin yaşam üzerindeki şok edici etkisi toplumda ani insani tepkilerin yükselmesine neden olur. Yaraların sarılması, acı bir olay karşısında kenetlenmek, maddi manevi bütün imkânların seferber edilmesi gibi hepimiz tanık olduğu, ülkece paylaştığımız duygu birliği ve eylemlerdir bunlar. Ardından deprem sonrası yeniden yaşanılacak mı korkusu sarar hepimizi. Bilgi alabileceğimiz kanallar ise televizyon, gazete, sosyal medya gibi kitle iletişim araçlarıdır. İzleyenin bu kanallar üzerinden takip ettiği konular vefat sayıları, konusunda uzman olan olmayan konuşmacıların ifadeleri, fay haritaları ve yaşanan afetin ekrana yansıyan görüntüleridir. Kimi zaman yıkıntılar arasından çıkartılan depremzedelerin mucize kurtuluş hikâyeleri bize umut verir.  

YAŞADIĞIMIZ BİNALAR DEPREME DAYANIKLI MI?

Ve umut ve umutsuzluğun birbirine girdiği bu kargaşa ortamında kendimize ve ailemize dair aklımızdaki tek soru şudur: Yaşadığımız binalar olası depreme karşı dayanıklı mı? Bu sorunun cevabının sağlıklı olarak anlaşılabilmesi için mevcut binanın mühendislik yaklaşımıyla incelenmesi ve konusunda uzman mühendislerce analiz edilerek değerlendirilmesi gerekmektedir.

İzmir depremi sonrası insanlar, maddi imkânları ve bilinç düzeyleri ölçüsünde, uzmanlıkları konusunda bilgi sahibi olamadıkları mühendis ve firmalara yapılarının değerlendirilmesi için başvurdular. Ancak önerilen uygulamaların bir kısmının teknik olarak yetersiz olduğu ve bilgi kirliğine yol açtığı görüldü. Bu çalışmaların niteliği yetkin mühendislik konusunun önemini bir kere daha ortaya çıkardı.

Yapı üretim süreçlerinde görev alacak tüm aktörlerin yetkinliğinin yanı sıra denetimin eksiksiz bir şekilde uygulanmasının sağlanması gerekmektedir. Proje, uygulama, malzeme uygunluğu ve denetim bir bütündür. Bu unsurlarda yaşanan herhangi bir zafiyeti engellemek için sistemi doğru kurgulamazsak, deprem hatayı acı bir tablo ile gözler önüne serecektir.

NE YAPMALI?

Mevcut yapılarımızın güvenliği iki yolla sağlanabilir; yapıyı deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde güçlendirmek veya yıkıp yeniden inşa etmek.

Kamuoyunda yeterli ilgiyi göremeyen güçlendirme yöntemleri bazı durumlarda güvenli ve ekonomik çözümler sunabilir. Yeniden inşa çözümü ise kentsel dönüşüm yasasıyla teşvik edilmeye çalışılmış ve uygulamaya konulmuştur. Ancak, ülkemizde yaşanılan ekonomik kriz ve alım gücünün azalması yasa kapsamında uygulanan teşviklerin yetersiz kalmasına neden olmuştur. Bu durum, binasını yenilemek isteyen vatandaşı çaresiz bırakmış, hatta güvensiz olduğunu bildiği binada yaşamını sürdürmek zorunda kalmasına yol açmıştır.

BARINMA DEVLETİN EN ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR

Her vatandaşın güvenli ve yaşanılabilir kentlerde barınma hakkı vardır. Bunu sağlamak devletin en önemli görevlerinden biridir. Bu noktada kamu kaynaklarının çılgın projeler yerine planlı ve güvenli yapılar içeren şehirler oluşturulması için kullanılması gerekmektedir. Örneğin, Kanal İstanbul Projesi maliyeti ile İstanbul daha güvenli ve yaşanılabilir bir kent haline getirilebilir.

Yapılacak çalışmaların bir planlama dâhilinde yürütülmesi gerektiği çok açıktır. Nitekim T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından yayınlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planını (2012-2023) gözden geçirdiğimizde üzerinde düşünülmüş, sorumluları ve tarihleriyle hedefler belirlenmiş bir plan olduğunu görürüz.

Başta okul ve hastaneler olmak üzere, ülkemizdeki tüm yapıların envanterinin çıkartılması, hasar görebilirliklerinin belirlenmesi, risk gruplandırılmasının yapılması, köprü, viyadük, ulaşım sistemleri, hayati öneme sahip içme suyu, atıksu, elektrik, iletişim, doğalgaz hatlarının deprem güvenliğinin belirlenmesi, üniversitelerdeki mühendislik, mimarlık eğitimin daha nitelikli hale getirilmesi, yetkin mühendislik, inşaat işlerinde çalışan işçi, ustaların belgelendirilmesi, mesleki sorumluluk sigorta sisteminin sağlanması…

Planda ortaya konulan hedeflerin çok gerisinde olduğumuz açıktır. Hedeflere ulaşmanın yolu ancak konunun siyaset üstü bir şekilde ele alınması ve bir devlet politikası haline gelmesi ile mümkündür.

Afet yönetimi kavramı, afet öncesini, anını ve sonrasını kapsar. Afet anındaki kenetlenme duygusu, sonrasında yaraların sarılmasına yönelik tüm icraatlar kıymetlidir. Ancak, afet öncesine yoğunlaşmadığımız sürece 30 Ekim’de İzmir’de, 23 Ekim’de Van’da, 17 Ağustos ve 12 Kasım’da Marmara Bölgesinde yaşadığımız felaketlerin tekrarlanması kaçınılmazdır.

İbret alınmazsa geçmişten, elbet tarih tekerrürden ibarettir…

*İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL Kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et