Tarımda büyük sermaye lehine mülkiyet değişimi hızlandı
2020 yılındaki desteklere göre 2021 yılı bütçesinde yer alan rakamlar karşılaştırıldığında, mazot desteği yüzde 6,1, gübre desteği yüzde 6,2, hayvancılık destekleri yüzde 9,6 azaltılmış durumdadır.

Fotoğraf: Evrensel
Tevfik TÜRK*
Pandemi sürecinin net olarak gösterdiği kimi olguların başında tarım gelmektedir. Tüm dünya ülkeleri pandemi sürecinde yeniden tarımda korumacı politikalara dönerken, ülkemiz kamu yönetiminin gündeminde tarım sektörümüzü ciddi ve somut olarak koruma politikaları gündemde yer almadı. Yapılan desteklemeler ne yazık ki sürdürülebilirlikten uzak sadece yardım kapsamında kaldı. Tarım ve gıda sektörümüzü yönetenler, 2019 yılında çiftçimizin hak ettiği yetersiz desteği pandemi önlemi olarak 2020 yılında vermeyi müjde olarak sundular. Kuraklık tehdidi de ciddi olarak gündemde iken, 2021 yılı Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesi ile 2021 yılında gecikerek ödenecek 2020 yılı tarım desteklerini artırmadılar, aksine azalttılar.
Döviz artışı olağanüstü bir dönem yaşarken, dövize bağlı mazot, gübre, ilaç, tohum, yem dahil girdi maliyetlerindeki artış görmezden gelinerek, vergi indirimleri dahil somut adım atmadılar. Üretim maliyetlerini arttıran ve çiftçiyi borç batağına sürükleyen, asıl konu olan girdi maliyetlerini düşürmediler. Tarıma özel kredi koşullarını yok sayıp ve tarım sektörüne özgü ana para borcunu alındığı yıl üzerinden beş yıla kadar yapılandırıp faizleri yok sayarak çiftçi borcu yapılandırmasını ısrarla yapmayıp, T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri üzerinden küçük çiftçilerin hacizler ile tasfiyesini hızlandırıp, büyük sermaye lehine mülkiyet değişimini hızlandırdılar. Hep ihracat miktarı açıklanarak ithalat rakamları konuşulmadı. Tarımda ne kadar dışa bağımlı hale geldiğimiz bu kadar açıkken ortada hiçbir zaman net bir rakam dolaşmadı.
DESTEKLER OLMASI GEREKENDEN AZ
Her zaman desteklerden bahsediliyor. Gerçekler ise 2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. maddesindeki tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı hükmüne rağmen, verilen desteğin milli gelire oranı yıllara göre yüzde 0,4-0.6 aralığında kalmıştır.
2018 yılında 14,5 milyar TL destekleme ödemesi yapan Bakanlık, 2019 yılında 16,1 milyar TL’lik bir destekleme bütçesi ayırmış, 2020 yılında ise bu miktar 22 milyar TL’ye çıkmıştır. Oysa 5488 sayılı yasaya göre çiftçilerimize verilmesi gereken en az destek miktarı 2019 yılı için 42,8 milyar TL, 2020 yılında daha fazla olması gerekirdi. 2021 yılı destekleme bütçesinin son andaki bir değişiklikle 23 milyar TL olması, aslında artırılmamış olması, daha önceki yıllarda karşımıza çıkmayan bir durumdur.
2020 yılındaki desteklere göre 2021 yılı bütçesinde yer alan rakamlar karşılaştırıldığında, mazot desteği yüzde 6,1, gübre desteği yüzde 6,2, hayvancılık destekleri yüzde 9,6 azaltılmış durumdadır. Oysaki son 1 yılda gübre fiyatlarına neredeyse yüzde 40’a varan zamlar hiç düşünülmemektedir. Yapılan ödemeler de enflasyon altında ezilerek anlamını yitirmekte çiftçiye yapılan üç beş kuruş yardımın ötesine geçememektedir.
GIDA GÜVENCEMİZ YOK OLUYOR
Atılan tüm bu adımların sonuçları bize göstermektedir ki tarımı da şirket mantığıyla yönetmenin sonuçları tüm halkımıza yansımakta, gıda güvencesini ve gıda egemenliğimizi yok etmektedir.
Neo-liberal tarım politikalarının ülkemizde kronikleşen tarım ve gıda sektörü ile kırsal alan sorunlarını geçmişte olduğu gibi günümüzde de çözemediği ortadadır. Ülkemizde önceki yıllarda olduğu gibi pandemi sürecinde de yapısal sorunları çözmek yerine “yerli ve milli” söylemi dışında maalesef yerli üretimi ve üreticiyi korumaya yönelik somut ekonomik desteklere dayalı üretim seferberliğine yönelik kamucu tarım politikaları uygulamaya konulmamaktadır.
RANT VE ÇIKAR EKONOMİSİ YERİNE ÜRETİM EKONOMİSİ
12 Mart 2021 tarihinde, yeni “Ekonomi Reform Programı” açıklandı. İçinde, yerli üretime ve üreticiye destek yok. Üretemezsek, tüketemeyiz. Açıklanan programın içinde, gıda tedarik zinciri yöneticilerinin kamu yönetimi üzerinden çiftçimizi sömürü düzenini devam ettirme/eklemleme/günaha ortak etme çabası var. “Dijital Tarım Pazarı, Sözleşmeli Üreticilik, ‘raflar için’ Erken Uyarı Sistemi, Gıda Bankacılığı, ve diğer…”, sırf özel sektör kazansın söyleminin ve başka bir çıkarcı dünya isteminin yaşam pratiği. Tarım arazilerimizi ve meralarımızı korumadan, koşulsuz korunan tarım alanlarında ülke ve bölge düzeyinde zamanında verilen yeterli desteklerle yönlendirilen tarımsal üretim planlamasına dayalı yerli ve milli üretim olmazsa, raflar dolmaz.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası; rant ve çıkar ekonomisi yerine, üretim ekonomisini savunuyor, savunmaya devam edecektir. Tüm bu bahsettiğim konular Genel Merkezimiz nezdinde 14 Aralık 2020 ve 14 Mart 2021 tarihinde duyurulmuştur. Ülkemizde tarım sektörü, büyümeye devam etmeli. Üretime dayalı büyümeden, üretenler hak ettikleri payı almalı. Üretici kâr ederek sürekli üretmeli, tüketici ucuza sağlıklı gıda tüketmeli. Gıda tedarik zinciri, sırf özel sektörün kâr mantığı ile değil, demokratik üretici ve tüketici kooperatif zincirleri üzerinden yeniden oluşturulmalı. Üretim maliyetleri düşürülerek, kendimize yeterlilik sağlanmalı ve dışalım kısıtlanmalı ve hatta yasaklanmalı. Somut çözüm önerilerimiz kamuoyunca ve kamu yönetimince biliniyor. Ama ne yazık ki karar vericiler savundukları neo-liberal tarım politikaları gereğince tüm bu uyarıları görmezden gelmektedir.
*Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı
Evrensel'i Takip Et