Sadece HDP davası değil, muhalefeti derdest etme davası
Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Kobanê davasını yorumladı.
Fotoğraf: Evrensel
Fatih POLAT
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan ve görülmeye başlanan Kobanê davası son 6 yıllık siyasal süreçle birlikte okunduğunda ve üzerine ilk duruşmada yaşananlar eklendiğinde karşımızdaki gerçek şudur: Bu sadece HDP davası değildir, iktidar ittifakının karşısındaki muhalefeti derdest etme davasıdır.
7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilen ve HDP’nin yüzde 13,1 oy olarak 80 milletvekili çıkardığı seçimler, AKP’nin tek başına iktidarına son veren bir sonuç doğurmuştu. AKP, bundan sonra ancak HDP’nin zayıflatılması ve diğer partilerin HDP ile iş birliğinin engellenmesiyle iktidarını koruyabilmesinin mümkün olduğunu görmüş, bundan sonraki adımlarını hep onunla bağlantılı atmıştır.
7 Haziran seçim sonuçlarının geçersiz sayılması için iktidar cenahından yapılan basınç, ardından gerçekleşen 1 Kasım seçimleri ile tablonun iktidar lehine değiştirilmesi ve aradan geçen süreçte iktidarın kitle desteğindeki erimenin sürmesiyle birlikte de HDP’nin şeytanlaştırılarak, onunla ittifak ihtimallerinin mayınlanması stratejisi hep gündemde oldu.
Son olarak Garê operasyonunun siyasal bedelinin dönüp içeride HDP’ye ödettirilmesi üzerine kurulu iktidar taktiği aynı stratejinin bir unsuruydu. O da tutmayınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasa Mahkemesi tarafından daha sonra iade edilen iddianamesiyle HDP hakkında kapatılma davası açılması gündeme geldi. Sonucu bile iddianameye konulmamış yüzlerce soruşturma ve kovuşturma dosyasının boca edildiği, suçlamaları delillendirme zahmetine gerek duyulmayan bir iddianame ile.
O plan da umulduğu gibi çalışmayınca, bütün yığınak ilk duruşması görülmeye başlanan 108 sanıklı Kobanê davası etrafında kuruldu. Aslında buna HDP davası demek daha doğru.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Fahrettin Altun’un dava öncesinde sosyal medya hesabından paylaştığı şu tweete bakın: “Terör örgütü PKK’nın emri ve siyasi uzantılarının çağrısı sonucunda, özellikle sivillere yönelik kanlı katliamlara sahne olan 6-8 Ekim olaylarının failleri bugün hakim karşısına çıkıyor. İşlediğiniz ve azmettirdiğiniz cinayetlerin hesabını vereceksiniz.” Paylaşan kişinin konumuyla birlikte okunduğunda, bu mesaj yargıya müdahale değilse nedir? Altun’un bu paylaşımı hemen ardından iktidar gazetesi Yeni Şafak’ın internet sitesinde ‘Altun: Katiller için hesap vakti’ başlığı ile haber oldu. Yeni Şafak ve diğer iktidar gazetelerinin basılı nüshalarında da bu açıklamanın yer alacağını öngörmek bir kehanet değil. AKP’li trol hesaplardan da benzer sayısız paylaşım yapıldı.
Duruşmayı izleyen arkadaşlarımızdan Meltem Akyol’un, davanın hemen başındaki tweetini de buraya bırakıyorum: “Kobanî Davası’nda rezalet üstüne rezalet yaşanıyor. ‘Savunma salona alınmadan duruşma yapamazsınız’ diyen avukatlara mahkeme başkanı, ‘Yo çok da güzel yaparız’ diyor. Et ve Süt Kurumunun avukatı burada ama HDP’nin avukatları alınmıyor.
Avukatlar alkışlarla salonu terk ediyor.”
April 26, 2021
Duruşma salonunun dışında da, toplanmış belli gruplar hiçbir polis müdahalesi ile karşılaşmadan HDP aleyhine sloganlar atıyor ve “Terörist Selo”, “İdam isteriz” sloganları atarak basın açıklaması yapabiliyor.
Kobanê olaylarından 6 yıl sonra açılan bu dava, iktidarın HDP’yi şeytanlaştırarak kriminalize etme politikasının bir sonucu olarak gündeme geldi. İlk gününde yaşananlar da bunu teyit ediyor. Bununla bağlantılı olarak, bu davanın HDP üzerinden iktidarın karşısındaki muhalefeti dağıtmak üzere kurulmuş bir stratejinin parçası olduğunu görmemek saflık ötesi bir durumdur.
Az çok demokratik bir ülkede böyle bir dava açılabilir miydi? Eğer iktidar bu dava ile hedefine ulaşırsa muhalefet için zaten ağır bir tehdit altında bulunan seçme ve seçilme hakkının bir anlamı kalır mı? Kalır mı gerçekten?