26 Nisan 2021 20:22
/
Güncelleme: 22:21

“Özü sözü sansür”

Oscar kazanan Mia Neal’ın teşekkür konuşması sırasında trans kadınlar ifadesi, TRT tarafından simultane çeviriye alınmayarak sansür uygulandı. Bu, TRT 2'nin ilk sansür vakası değil elbette.

“Özü sözü sansür”

Görsel: Pixabay 

Şeyma

YTÜ

Dün geceki Oscar ödül töreni, ilk defa TRT 2‘den simültane çeviriyle yayımlandı. Ma Rainey’s Black Bottom filmiyle “En İyi Saç ve Makyaj” kategorisinde Oscar kazanan Mia Neal’ın teşekkür konuşması sırasında trans kadınlar ifadesi, TRT tarafından simultane çeviriye alınmayarak sansür uygulandı. Bu, 2019’un başında “Sanat içinde sen, senin içinde sanat” sloganıyla tekrar yayına başlayan kanal TRT 2’nin ilk sansür vakası değil elbette. 2020 Ağustos programında kanalda gösterime giren Green Book filminde “Satmış’ın aktardığına göre, Mahershala Ali’nin canlandırdığı Don Shirley’nin, eşcinsel olduğu için bir hamamda polis şiddetine maruz kaldığını öğrendiğimiz bölüm TRT 2 tarafından bütünüyle filmden çıkartıldı.”* Sonrasında Bir Zamanlar Anadolu’da ve Ahlat Ağacı filmlerinin kanaldaki gösteriminde de öpüşme, heykel ve bazı diyalogların yer aldığı sahnelerin sansürlendiğine şahit olmuştuk. Bunlar sadece TRT ile de sınırlı olmadığı gibi birçok farklı kanal ve dijital platformların da RTÜK sansürüne maruz kaldığını biliyoruz. Bu çetele uzar da gider, incelemek için Altyazı Fasikül’ün sansür çetelesine göz atılabilir.

TRANSFOBİK POLİTİKA

Uygulanan sansürler izleyici deneyimini; olayları anlamakta zorlaştırdığı, kafa karışıklığı yarattığı için olumsuz etkileyebiliyorken filmlere doğrudan sahneler kesilerek veya blurlanarak müdahale edilmesi yapım açısından da kabul edilebilir bir şey değil. Aynı zamanda sansürlenen konuşmalar, sahnelerin içeriği ve neden sansürlendiği de bu baskıcı, ötekileştirici uygulamaya ve aslında bu uygulamanın işaret ettiği cinsiyetçi, nefret söylemi içeren, ayrıştırıcı, homofobik, transfobik politikalara dair de ipuçları veriyor. TRT’nin “Özü sözü insan” sloganının aslında “özü sözü sansür” olduğunu, TRT2’nin “Sanat içinde sen, senin içinde sanat” sloganının ise “Sanat içinde sansür, sansürün içinde transfobik politika” olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Türkiye’deki tek kültür-sanat kanalının aslında böylesine ayrıştırıcı sansür politikalarıyla yayın yapması, RTÜK eliyle çeşitli dijital platformlarda da bu uygulamayı gidebildiği kadar ileriye götürmeye çalışması, AKP’nin “kültür yolu” olarak adlandırdığı ve aslında kültür-sanat çevrelerinde karşılığını pek bulamayabileceği Beyoğlu’nun çeşitli mekânlarına yaptığı müdahaleler, AKP ideolojisinin kültür-sanat dünyasında nereye tekabül ettiğini açıkça gösteriyor.

Dün yayımlanan Oscar törenindeki konuşmasında Mia Neal, sinemada artan siyah temsilinden bahsederken ve siyah trans kadınların ve ayrıştırılan, ırkçılığa maruz bırakılan tüm kadınların burada bulunmasının “normal” olacağına dair umut dolu olduğunu ifade ederken** TRT2’nin simultane çevirisinde “trans kadın” ifadesinin çevrilmemesi, hem bu konuşmanın içeriğindeki mücadeleye bir hakaret hem de bu ifadenin kendisinin bile rahatsız ediyor oluşu transfobinin açıkça göstergesidir. TRT’nin Oscar törenini yayımlayacağını duyan çok sayıda insan sosyal medyada kanalın burada bile sansür uygulamasını beklediğini ve sonrasındaysa buna asla şaşırmadığını ifade ettiler.

AKP’NİN GELDİĞİ NOKTA YOK SAYMA

Erdoğan, bu yıl yapılan Artvin-Bilecik-Çankırı-Gaziantep-Iğdır il kongrelerine AKP Genel Merkezi’nden canlı bağlantıyla katılarak yaptığı konuşmasında, “LGBT... Yok böyle bir şey. Bu ülke millidir, manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir.” demişti. Bu zihniyetin trans ve LGBTİ+ bireylere yapılan ayrımcılık, baskı ve haklarına gasp bir yana tamamen ifadelerinden de anlaşıldığı gibi bir “yok sayma” politikası güttüğünü görebiliyoruz. İnsanların kimlikleri, fikirleri ve yaşantılarını yok sayarak kendisinden olmayan herkesi ve her şeyi ortadan kaldırabileceğini düşünen bu zihniyet; bu politikaları da iktidarın polis şiddeti, kayyum atamaları, üniversite yönetimleri, RTÜK gibi gibi araçlarla son derece açık bir şekilde uygulamaya koyuyor. Yine 2002 seçimleri öncesi yapılan Genç Bakış programında sorulan bir soruya Erdoğan,  “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz” diyerek cevap vermişti. Buradaki çelişki de AKP’nin Türkiye siyasi tarihi boyunca politik olarak konumlandığı yerler, sermayeyle kurduğu ilişkiler ve ideolojik arka planı bakımından hem üretilen söylem ve politikaların ne gibi çıkarlar güttüğünü analiz edebilmek hem de bu siyasetin “kimin” siyaseti olduğunu görebilmek açısından önem arz ediyor.

Sansür politikaları da bu ayrıştırıcı söylem ve politikalardan bağımsız değerlendirilmemeli elbette. Bugün iktidar sadece kendi televizyon ve medya kanalları üzerinden değil aynı zamanda bu politikaları bir şekilde paralelinde iz düşümünü bulduğu üniversite yönetimleri tarafından da kulüpler üzerinde uygulatabiliyor. Öğrencilerin yaptıkları sanat eserlerinin kendi elleriyle sökülmesinden yapılan etkinlik afişlerinin içeriğine kadar sansür neredeyse tüm yaşam alanlarımızda yer ediyor. İfade özgürlüğünün ve bilimin yeri olması gereken üniversite kampüsleri öğrencilerin iradesi ve kimlikleri yok sayılarak AKP iktidarının ayrıştırıcı, ötekileştirici, cinsiyetçi, homofobik ve transfobik politikalarının uygulandığı ve sermaye ihtiyaçlarının odağında olduğu “milli ve manevi değerleri olan ticarethaneler” haline getirilmeye çalışılıyor. Bugün Boğaziçi’nde kayyum atamasına karşı direniş gösteren ve iradelerini ortaya koyarak bu tepeden inme ve ayrıştırıcı politikalarını kabul etmediklerini söyleyen öğrenciler, ifade özgürlüğü hakkını kullanarak iktidarı rahatsız edebilecek fikirlerini beyan eden diğer herkes gibi terörist ilan edilerek meşru hakları ihlal edilerek hedef gösteriliyor. Bu sansür zihniyetinin iktidarın hem sanat hem de insan düşmanı olduğunu ve buradan böyle bir zihniyetle kültürel iktidar kurma hayalinden olabildiğince uzağa düştüğünü çıkartabiliyoruz.

Böylesine bir zamanda sansüre ve hak ihlallerine karşı direnç gösteren insanların kendi siyasetlerini yapabileceği, “İş, eğitim, gelecek; gençlik hiçbirinden vazgeçmeyecek!” sloganıyla gençlerin bulundukları her alanda kendilerini özgürce ifade edebileceği bir düzen için iktidarın uyguladığı bu politikaların “kimin için” olduğunu görebilmek ve bununla mücadele etmek gerekiyor.

* https://fasikul.altyazi.net/pano/tvde-sansur/

**https://www.youtube.com/watch?v=-RPG3wCTv9Q&ab_channel=NowThisNews

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et