Doç. Dr. Çağhan Kızıl: Fabrikalar çalışacaksa işçiler aşılanmalı
TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Doç. Dr. Çağhan Kızıl, "tam kapanma" kararlarını Evrensel'e değerlendirdi: "Üretim ve imalat tesisleri ile inşaat faaliyetleri devam ettikçe yayılım da devam edecek."
Fotoğraf: DHA
Okan BAŞAL
İstanbul
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu üyesi Doç. Dr. Çağhan Kızıl, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu “kapanma” kararlarını ve buna dair İçişleri Bakanlığının yayımladığı genelgeyi Evrensel’e değerlendirdi.
Kızıl, açıklanan uygulamanın değil “tam kapanma”, uluslararası uygulamalardaki “kapanma (lockdown)” tedbirlerini dahi karşılamadığını ifade etti. Buna Almanya, ABD, Yeni Zelanda, Avustralya ve İsrail’deki uygulamaları örnek gösterdi.
“MUAFİYETLER NEREDEYSE HERKESİ KAPSIYOR”
Almanya örneği üzerinde duran Kızıl, burada uygulanan kapanmalarda muafiyetin yalnızca 6-7 maddeyle sınırlandırıldığını, 1 sayfada kısaca aktarıldığını ifade etti. Kızıl, “Bunların başında çok elzem işlerde çalışanlar -ki onlar da tanımlanmıştı; eczaneler, hastaneler, polis, itfaiye vs.- vardı. Bunlar da dönüşümlü olarak minimum sayıda kişiyi çalıştıracak şekilde devam etti. Belli sayıda kişinin altında çalışanı olan, belli bir metrekareden düşük alana sahip iş yerleri kapatıldı…” dedi.
Türkiye’deki uygulamaya dair yayımlanan genelgede ise 42 maddelik bir muafiyet listesi bulunduğunu vurgulayan Doç. Dr. Kızıl, özellikle 7. maddenin (Üretim ve imalat tesisleri ile inşaat faaliyetleri ve bu yerlerde çalışanlar) kapsamının çok geniş olduğunu ifade etti. Bu muafiyetin kapanmanın etkililiğini ortadan kaldırdığını söyleyen Kızıl, “Bu 42 maddeye girmeyenler ‘çok şanssız’ gibi olacak çünkü muafiyetler neredeyse herkesi kapsıyor” diye ekledi.
“İŞÇİNİN ‘BEN İŞE GİTMİYORUM, KAPANMA VAR’ DEME HAKKI YOK”
Almanya’daki kapanmaya dair en önemli düzenlemelerden birinin de evden çalışma yasası olduğunu vurgulayan Kızıl, “Evden çalışabilecek herkes evden çalışacak, denildi. İşveren ‘Hayır, gelip çalışacaksınız’ dediği takdirde işçinin reddetme hakkının yasal dayanağı oldu” diye belirtti.
Türkiye’deki uygulama için ise “göstermelik kapanma” diyen Kızıl, “Bu, salgını önlemekten çok, daha otoriter bir yapıyı, baskıyı ve emek sömürüsünü getirmek gibi geliyor bana” ifadelerini kullandı. İşçinin “Ben işe gitmiyorum, kapanma var” deme hakkının bulunmadığını söyleyen Kızıl, işçinin bu durumda Kod 29 (yeni adıyla Kod 42-50) ile işten atılmayla karşı karşıya kaldığını söyledi.
Doç. Dr. Kızıl ayrıca Almanya’daki kapanmada insanların egzersiz yapmak, yürüyüşe çıkmak, hayvanlarını gezdirmek, bakımla yükümlü olduğu kişileri ziyaret etmek ve alışveriş yapmak için dışarı çıkabildiğini de hatırlattı.
“NEREDEYSE DESTEK VERİLMESİ GEREKEN KİMSE KALMADI, ZATEN HERKES ÇALIŞTIRILACAK”
“Kapanma” kararlarının ekonomik destek paketi olmaksızın açıklanmasına da tepki gösteren Kızıl, “İktidar tarafından, şu kadar destek verdik, diye açıklamalar yapılıyor ancak somut bir destek paketi açıklanmadı. Yapıldığı söylenen destek de yapılmadı. Sağlık harcamaları bile halk için yapılan harcamalar değil. Destek, aşı anlaşmalarında aracı şirkete, test yapan şirkete, dezenfektanı 3 katına satan Bakan’ın şirketine gitti” yorumunda bulundu.
Kızıl, öte yandan, açıklanan muafiyette neredeyse desteğe gerek kalmadığını, çünkü destek verilmesi gereken, evde kalması gereken kimsenin bırakılmadığını, zaten neredeyse herkesin çalıştırılacağını söyledi.
“İKİ ANA YAYILIM ARTERİ DEVAM EDECEK”
Açıklanan genelgede demokratik olarak uygulanırsa yayılımı ve toplumsal hareketliliği azaltabilecek maddeler bulunduğunu belirten Kızıl, ana sorunu ise çözmediğini şu sözlerle ifade etti:
“Başından beri söylediğimiz şey şu: İki şey Türkiye’de en fazla yayılımı sağlıyor. Bir, kapalı alanlarda üretimin devam etmesi ve fabrikalara gidiş gelişteki toplumsal hareketlilik, toplu taşıma vs.. İki, ev içi yayılım. Ev içi yayılımı sağlayan nedenlerden biri de evde kalanlar olmasına rağmen işe gidenler olması. Bu genelge bu iki sorunu çözmüyor hiçbir şekilde. 7. madde uygulandıkça bu iki ana yayılım arteri devam edecek.”
“BÖYLE BİR KAPANMAYA DAHA ÖNCE GİDİLMESİ GEREKİRDİ”
Kızıl, yayılımın ana sebeplerini ortadan kaldırmasa bile en azından vaka sayılarını dengede tutabilecek bu tedbirlerin daha önce alınması gerektiğini vurguladı:
“Böyle bir kapanmaya vaka sayıları yükselirken gidilmesi gerekirdi. Şu anda vaka sayısı resmi rakamlara göre düşüyor. Ancak iktidarın kongreleri, açılma, normalleşme… 1 Mart’tan itibaren resmi rakamlara göre 9 bin kişi öldü, yüz binlerce kişi hastalığa yakalandı.”
“VAKA SAYISININ BU TEDBİRLERLE 5 BİNE DÜŞMESİ MÜMKÜN DEĞİL”
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından itiraf edilen vaka-hasta ayrımını anımsatan Kızıl, “Türkiye’de resmi vaka sayılarından sürekli şüphelenmeliyiz” dedi.
Vaka sayısının 60 binlerde olduğu günlere kıyasla testlerde yaklaşık 60 binlik, vaka sayısında da yaklaşık 30 binlik düşüşler bulunduğuna dikkat çeken Kızıl, şöyle devam etti:
“Test yüzdesi düşüyor, dolayısıyla vakalar düşüyor. Çünkü bir hafta sonraki risk haritası buna göre yapılacak ve kırmızılar maviye döndü, sarıya döndü, denilecek. Kapanma bu hızlı düşüşü meşrulaştıran bir neden olacak. ‘Kapanma yaptık, o yüzden düştü, gerekeni yaptık’ gibi bir argüman olacak.
Kapanma hiçbir ülkede 2 hafta sonra direkt etki vermedi. İsrail haftalarca kapandı, Yeni Zelanda ve Avustralya’da belli bölgeler 100 günden fazla kapandı. Almanya’nın belli bölgeleri de aynı şekilde. Dünyanın her yerinde vaka sayılarının düşmesi zamana yayılıyor. İsrail’deki sürecin öğrettiği, aşılama ile beraber bu kapanma gerçekleşince çok daha hızlı bir düşüş oluyor. Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Kore’ye baktığımızda aşılama olmadan da vakaları önleyebiliyorsunuz ama çok daha uzun sürüyor. 2 hafta sonra 5 bine düşmez bu vakalar, böyle bir durum mümkün değil, böyle olursa şüphe duymamız gerekir.”
“EĞER FABRİKA AÇILACAKSA İŞÇİLERE AŞI YAPIN”
Kapanmanın etkin bir aşılama kampanyasıyla birlikte yürütülmesi gerekliliğine dikkat çeken Kızıl, muhtarlara aşıda öncelik verileceği açıklamasına dair de şunları söyledi:
“Birincisi yeterli aşı yok. Riskli yaş grupları aşılandı belki ama öğretmenler dahi aşılanmadı. Muhtarlar da elbette kamu görevlileri olarak aşılansın ama aşılama planı, toplumsal önceliklere göre yapılmalı.
Birçok kapanmada çalışması elzem olanlara (sağlık emekçisi, eczazı, polis vs.) aşı yapıldı dünyada. Daha sonra yaş gruplarına geçildi. Türkiye’de ise tersi gibi işliyor. Eğer bir fabrika açılacaksa ve küçük bir yerde 2 bin kişi burada çalışacaksa o zaman onlara aşı yapın. En azından hastalanma ve ölüm risklerini olabildiğince düşürün. Ondan sonra belki meşru bir şey olabilir üretime devam edilmesi. Bu da yapılmayınca işçiler ve aileleri hastalığa mahkum edilmiş oluyor. ‘Türkiye’de çalışan nüfus nispeten genç. Bunlar hastalansa bile ölümlere yansımayacak, ağır bir tablo ile karşılaşmayacağız. Hem üretimi devam ettirelim hem de olmayan aşılarla böyle bir yol izleyelim’ deniliyordu. Bu genelgenin de bu mantıkta hazırlandığını düşünüyorum.”