28 Nisan 2021 02:00

Bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm için örgütlü mücadeleye!

Gelişen koşullar bir fırtınanın olanaklarını da taşımaktadır. Hiç şüphe yok ki üzerimizdeki berbat havayı dağıtacak olan işçi, işsiz, öğrenci gençliğin örgütlü mücadelesidir.

Bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm için örgütlü mücadeleye!

Fotoğraf: Evrensel

Ekin Yoldaş KALI

ODTÜ

Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş… Adlarına onlarca türkü yakıldı, şiirler yazıldı. Binlerce çocuğa isimleri verildi. Türkiye halklarının ve gençlerinin yüreğine ve ortak hafızasına eşit, özgür ve bağımsız bir ülke mücadelesinin, devrimin simgeleri olarak kazındılar. Denizleri yaratan içinde bulundukları dönemin koşulları ve onların bu koşullar karşısındaki tutumlarıydı. 68’ hareketini ve Denizleri anlamak için döneme daha yakından bakalım.

TÜRKİYE’NİN EMPERYALİST DEVLETLERLE İLİŞKİSİ DERİNLEŞİYOR!

Tekelci burjuvazinin çıkarlarını ne pahasına olursa olsun korumak için tüm dünya halklarını zulüm ve ölümle tehdit eden Hitler faşizmi yönünü işçi sınıfının ana vatanına, Sovyet Rusya’ya çevirmişti. Nazi orduları insanlığın tüm birikimini yok ede ede, müthiş bir yıkım yaratarak ilerliyordu. Arkalarındaki emperyalistlerin desteklerine ve ellerindeki tüm imkanlara rağmen, Sovyet vatandaşlarının eşi görülmemiş mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gönderildiler. Emperyalizmin milliyetçi ve şoven politikalarla bezenmiş en dolaysız diktatörlüğüne, faşizme karşı kazanılan bu zafer tüm dünyada sosyalizme olan ilgiyi arttırdı. Aynı zamanda anti-emperyalist ve anti-faşist halk mücadelelerinin gelişmesine ön ayak oldu. Amerika öncülüğünde emperyalistler ise büyük bir tehlike olarak gördükleri bu duruma karşı politikalarını dünyanın her yerinde örgütlemeye koyuldu. Tüm olanaklarıyla sosyalizme kara çalmaya, emperyalizme bağımlı ülkeleri ekonomik, politik, askeri ve ideolojik her yönden kuşatmaya giriştiler. Türkiye ise ABD öncülüğünde kurulan askeri ve politik bir savaş örgütü olan NATO’ya 1952’de katıldı. Türkiye’nin uluslararası emperyalistlerle olan bağımlılık ilişkileri artmaktaydı. Emperyalistler Türkiye’deki yerli burjuvaziyi uzantıları haline getirerek ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalayıp karlarına kar katmaktaydı. Öte yandan işçiler, gençler ve kadınlar daha fazla sömürüye ve baskıya maruz bırakılmaktaydı. Başta gençler olmak üzere işçiler ve Türkiye halkları bu gidişatı kabul etmedi. Ülkenin tam bağımsızlığı, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi yığınları içine alarak gelişti.

DENİZLERİN YAKTIĞI ATEŞ BUGÜNÜ AYDINLATIYOR

On binlerce genç kendi gelecekleri için mücadelenin bir parçası halindeydi. Üniversitelerin özerk ve demokratik olması yakıcı bir talepti. Bölümlerde ve fakültelerde neredeyse tüm öğrencilerin dahil olduğu karar alma süreçleriyle örgütlenmeler inşa ediliyor, bu örgütlenmeler yerellerden tüm üniversiteye uzanıyordu. Üniversite öğrencileri eylem rotalarını hep birlikte, en aşağıdan yukarıya uzanan bu örgütlenmeler aracılığıyla oluşturuyordu. Liseliler eşit ve parasız bir eğitim talebiyle sınıf sınıf örgütlenerek mücadele ediyordu. İşçiler ve emekçiler, insanca yaşam hakkı ve özgürlükleri için grevler ve gösteriler düzenliyordu. Genç işçiler en ön saflardaydı. Denizler kendi başlarına değil, bu örgütlenmelere dayanarak mücadelenin önderleri haline geldiler. Bu kadar etkili olmalarının nedeni, on binlerce gencin iradesi doğrultusunda hareket ediyor olmalarıydı.

1972 yılının 6 Mayıs şafağında, halka korku salarak mücadeleyi sindirmek için idam edildiler. Mücadeleye bağlılıkları ve kararlıkları, sosyalizme ve işçi sınıfına olan kesin inançlarını son sözlerinde dahi yinelediler. Denizler yaşadıkları dönem içerisinde oldukça iyi üniversitelerde ve bölümlerde okuyan gençlerdi. Bireysel olarak iyi yaşam koşullarına ulaşmanın olanaklarına sahiplerdi. Ancak bunun beyhude bir çaba olduğunu, tüm halk kurtulmadan kendilerinin de kurtulamayacaklarının bilinciyle hareket ettiler. İşçi sınıfına ve halka bağlılıkları körü körüne değildi. İşçi ve emekçilerin değiştirici gücünün bilincindeydiler, üniversitedeki talepleri için mücadelelerini işçi ve köylülerin mücadeleleriyle birleştirdiler. Tereddüt etmeden bunun için çalıştılar ve bu yolda can verdiler. Ancak bugünün mücadelesinde yaşamaya devam ediyorlar. Peki nedir bugünün koşulları ve mücadele ihtiyacı, neden onların mücadelesi bir nostaljiden farklı olarak bugüne de ışık tutuyor?  

TÜRKİYE GENÇLİĞİ BUGÜN NEYLE KARŞI KARŞIYA?

Salgın tüm dünyada emperyalist-kapitalist devletlerin gerçek yüzünü açığa çıkardı. En büyük güç olarak görülen ABD’nin sağlık sistemi dahi salgın karşısında yerle yeksan oldu. Aşının bulunmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen emperyalistlerin pazar kavgası nedeniyle aşının yaygınlaşmaması dünyada her gün binlerce insanın ölmesine neden oluyor. Halk sağlığı aşı üzerinden kar elde edilecek bir pazar olarak görülüyor. Dünya halkları salgın karşısında yıkım, açlık ve sefalet koşullarıyla boğuşurken işçi sınıfının yarattığı zenginlik yine halkları yıkıma sürükleyecek savaş makinalarına yatırılıyor. Dünyada dolaşan paranın 3’te 1’i silah sanayisinde dönüyor. Emperyalistlerin dünyadaki ticari geçiş yollarını, yer altı ve yer üstü kaynaklarını, ucuz emek-gücünü paylaşım mücadelelerinin şiddeti her geçen gün artıyor. Afrika’da, Pasifik’te, Akdeniz’de, Karadeniz’de, Ortadoğu’da… Dünyanın dört bir yanında başta ABD, Rusya, Çin gibi büyük emperyalistler askeri savaş yığınakları yapıyor.

Türkiye’de mevcut iktidar ise “ülkenin çıkarlarını” koruduğu iddiasıyla bu derinleşen paylaşım mücadelelerine askeri bir güçle katılıyor. Bunu “ecdat” olarak bellediği Osmanlıcı hayaller ile Türkiye burjuvazisine yeni sömürü alanları tahsis etmek için gerçekleştiriyor. Ülkenin “gururu”, “çıkarları”, “güvenliği” umurlarında değil. Türkiye şu an başta Suriye ve Libya’da olmak üzere birçok ülkede çeşitli sebeplerle asker bulunduruyor. Aynı zamanda Suriye’de ÖSO gibi IŞİD artığı barbar, katliamcı örgütlerle iş birliği yapıyor. Bu güçleri silahlarla donatıyor. Öte yandan Türkiye’de bugün 50’ye yakın ABD askeri üssü, dinlenme ve lojistik alanı vb. bulunuyor. Ülkenin dört bir yanı ABD’nin karargâhı haline gelmiş durumda. Montrö bildirisinin feshi, Kanal İstanbul gibi projeler ile iktidar ülkeyi emperyalistler için bir geçiş güzergahı haline getirmek istiyor. Öte yandan, Türkiye’nin içerisine sokulduğu ekonomik bağımlılık ilişkilerine en çarpıcı örneklerden biri Türkiye’deki “su yönetiminin” bir anlaşma ile Katar’a peşkeş çekilmiş olması. Türkiye’nin ekonomisinin neredeyse %80’i özelleştirilen fabrikalar ve işletmeler, uluslararası sermayenin ülkede açtığı fabrikalar, satılan madenler-yaylalar, faturası halka ödetilen yollar ve köprüler ile dışa bağımlı hale getirildi, bağımlılık bu yoldan derinleşmeye devam ediyor. Tek adam iktidarının ve temsilci ettiği tekelci-işbirlikçi burjuvazinin gerçek yüzü işte budur! Ülkenin kaynakları da geleceği de ipotek altındadır. Tüm bunlar ise milliyetçi-şoven ve militarist politikayla, din istismarıyla gizlenmeye ve halkın yararınaymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ama durum açık. Türkiye’nin dört bir yanı emperyalistlerin ve bu heveste olanların paylaşım mücadeleleriyle çevrelenmiş durumda. Tek adam iktidarı emperyalistlerin aralarındaki çelişki ve çekişmelerden faydalanarak paylaşımdan pay kapmaya çalışıyor. Bu politika silahtan, baruttan ve yıkımdan bir ateş çemberinin ortasında duran Türkiye halklarının kaderini kan ve savaş siyasetine mahkûm etmektedir. Tek adam iktidarı kendi çıkarları için iki yüzlü politikalarıyla ateşe benzin dökmektedir. Türkiye her geçen gün emperyalistlere daha çok bağımlı hale gelmekte, ülke adeta talan edilmektedir.         

GENÇLİĞİN EN ACİL İHTİYACI ÖRGÜTLÜ MÜCADELE

Peki, gençlik bu yaşananlar karşısında ne yapmalı? Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri güçlendikçe, ellerindeki gücü baskı ve sömürüyü daha da artırmak için kullanıyorlar. Buradan gençliğe olumlu bir şey düşebilir mi? Bu soruya olumlu cevap veremeyeceğimiz açıktır. Ama gençlik yığınları olan biteni izlemekle, bu koşullara sadece lanet okumakla, kurtulabilmek için bireysel olarak mücadele etmekle kalırsa bu politikalar kendiliğinden boşa düşmeyecektir. Aksine bir karşı koyuş olmadan, tek adam iktidarı dizginsiz bir biçimde tüm haklara saldırmaya devam edecektir. Bu gidişat karşısında gençlik yığınları eğitimden sağlığa, günlük yaşamdan sosyal ihtiyaçlara en acil talepleri için birleşmek ve örgütlenmek zorundadır. Halihazırda bugün birçok genç bu gidişata itiraz etmekte ve hayatta kalmak için farklı düzeylerde de olsa mücadele etmektedir. Bu mücadeleler birbirlerinde ayrı kaldıkları sürece güçsüz kalmaktadır. Bir tarafta gençliği yıkıma sürükleyen emperyalist kapitalist düzen, bir tarafta ise bu gidişata son verecek mücadele var. Tek başına kalındığında, egemen sınıfın ve iktidarının politikalarına yedeklenmek kaçınılmazdır. Eğer gençlik bu salgın, sömürü ve yağma düzeninden memnun değilse, tekil mücadelelerini birlikte bir mücadeleye dönüştürmek için var gücünü ortaya koymak zorundadır. Boğaziçi öğrencilerinin özerk ve demokratik üniversite talebiyle, atanmış rektörü kabul etmeyerek başlattığı protestolar birçok üniversitede destek eylemleriyle karşılandı. Binlerce öğrenci bir araya geldi ve iktidarın tüm gücüyle saldırısına rağmen Boğaziçi teslim olmadı. İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı binlerce genç kadın sokakları doldurdu. Uzaktan eğitim sürecinin yarattığı eşitsizliğe karşı gelen liseliler ve üniversiteliler birçok kazanım elde etti. Bu örnekler salgına rağmen birlikte mücadelenin mümkün olduğunun göstergeleridir. Yüzlerce, binlerce genç olan biteni kabul etmek yerine bu koşullardan nasıl çıkılacağının yollarını aramaktadır. Gençlik yığınları, bu yolu takip etmeli ve güçlendirmelidir.

GENÇLİK BU KOŞULLARI DEĞİŞTİRMENİN YETENEĞİNE VE OLANAKLARINA SAHİPTİR!

Yusuf, Hüseyin ve Deniz, bu üç yiğit devrimciden öğrenilecek olan hiçbir burjuva alternatife ve akıma yedeklenmeden bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için örgütlü mücadeledir. İdamlarının üzerinden neredeyse yarım asır geçmesine, egemenlerin tüm kara propagandalarına rağmen Denizler hala mücadelenin gelişmesine hizmet etmektedir. Nitekim mücadeleleri, olağan güncelliğiyle ve yakıcılığıyla sürmektedir. Öte yandan, Türkiye gençliği bugün yarım asır öncesinden çok daha fazla olanağa sahiptir. Teknik ve teknolojik gelişmenin kazanımları, onlarca yıllık mücadele deneyleri, bilgiye ve bilime ulaşmanın olanakları sayısızdır. Tüm bu gelişim ve olanaklar aynı zamanda mücadeleyi ilerletmenin olanaklarıdır.

Ülkenin ve dünyanın üzerini berbat bir hava kaplamaktadır ve umut bizdedir. Umut Denizlerden, fırtınanın önünde savrulmadan yürüyenlerden bayrağı devralan gençlerdedir. Gelişen koşullar bir fırtınanın olanaklarını da taşımaktadır. Hiç şüphe yok ki bu berbat havayı dağıtacak olan işçi, işsiz, öğrenci gençliğin örgütlü mücadelesidir. Türkiye gençliği bunu başaracak yeteneğe, yaratıcılığa ve olanaklara sahiptir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et