28 Nisan 2021 02:00

Ta ki bu düzen değişinceye kadar

Oysa Türkiye’de en büyük sorun işçilerin haklarının verilmemesi. En küçük başkaldırıda başını ez, işten çıkart. Emeği veren işçi keyfini süren üst kademe.

Ta ki bu düzen değişinceye kadar

Fotoğraf: Evrensel

Baran ÖZ

Narlıdere/İzmir

-Mandalina yevmiyesi var 200 lira.

-Zor iş diyorlar hasat için.

-Hangi iş kolay?

Sürekli fırtınalı havalar ile kesilen İzmir baharının, gelişini iyice hissettirdiği sıcak ve rüzgârlı bir öğle sonrasında Serkan ile Narlıdere’de sahilde buluşuyoruz. Beraber markete uğruyor; su, çekirdek, çikolata, soğuk kahve alıp banka geçiyoruz. Gündemden, ilçenin sorunlarından, gelecek planlarımızdan konuşuyoruz. Geçen haftalarda bitirilen fakat işsizlik rakamlarından kocaman bir fırlamaya sebep olması nedeniyle Resmî Gazete yayımı ile tekrar yürürlüğe giren Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) ile ilgili sohbet etmek üzere buluşmuştuk. Bizim bitmesini tartışacağımız KÇÖ artık haziran ayında bitecekti. Hazirana kadar ödenek ve haziran sonrasında boşluk yazıyordu gazetede, açık açık belirtilmese de.

KÇÖ’den aldığı ücretin hayatını nasıl etkilediğini sorduğumuzda Serkan “Bir defa, sosyal hayat diye bir şey yok. Evine bir ekmek daha götürebiliyorsan bu senin için bir artı” diyor. “Normalde 3 bin lira maaş alabiliyordum şimdi bunun yarısı kadarını alabiliyorum. Ben şu an bekarım, şu an benim kiram yok, ailemleyim. Gecekonduda oturuyorum. Ben evli olsam evim olsa geçinmeye çalışsam KÇÖ ile sadece kira verebilirim. Elektrik su doğalgaz; doğalgaz yoksa odun, kömür eğer bunları karşılıyorsan ekonomik olarak bu dönemde iyi bir durumdasın.”

KÇÖ’YÜ BİLE PATRONLA PAYLAŞIYORUZ

Normal dönemde kazandığının önemli bir kısmını ailesine verdiğini söyleyen Serkan, “Ben kendimi bildim bileli çalışıyorum. Garsonluk, komilik, pazarcılık, emlakçılık geçici olsa da cebimde harçlık olsun, ne olursa olsun. Sadece kendimi geçindirebilmek için neresi olursa olsun girdim çalıştım. Yevmiyesi 100-150 lira işlerle üç gün idare ettim dördüncü gün yine ne yapacağız dedim.”

KÇÖ’den faydalanmanın ne yaşamaya yettiğine ne de başka bir işte çalışmaya izin verdiğine değindiğimizde: “KÇÖ yetmiyor, kendine ek bir gelir bulmak lazım. Keşke kafeler açık olsa bir yer bulup çalışabilsem. Şu an ekstra para kazanabilecek olan herhangi bir iş olsa çalışan çalışmayan, ödenekten para alan almayan bütün gençler gider çalışır. Şimdi KÇÖ alan istifa edemiyor, para kesilecek. Para yetmiyor zaten cüzi bir değer. Aslında aldığın paranın bir değeri yok sadece bir miktar para işte. Ürün/mal karşılığında değeri yok. Bilmiyorum sonumuz ne olacak.”

“KÇÖ aslında sigortalı çalışan işçinin hakkı ama mesela işverenler ne yapıyor? Diyelim 2000 lira çıktı, ‘Bunun 500 lirası benim, 1500 lirası senin’ diyen var. Çoğu firma kurumsal olsun olmasın senin adına başvuru yaptı diye senin hakkını istiyor. 10 personeli olsa bir kurumun, 5 bin lira cepte.” Daha önce böyle yapıldığını çok duymamış olmam sebebiyle “Yapan çok var mı?​” diye soruyorum istemsiz. Serkan da “Yani yapanlar oluyor ki kulağa geldi” diyor. “Uzun süre özel sektörde çalıştım. Yapmayanlar da var, üzerine 500 lira destek verenler de var, böylesi de var. Bir yandan da bunlar bizim bildiklerimiz bir de bilmediğimiz tonlarcası var.” diye sorumu yanıtlıyor.

KÇÖ İşsizlik Fonu’ndan karşılanıyor. İşçiler için çıkarılmış gibi dursa da aslında patronların yararına diye açıklamaya girişecekken Serkan devamını getiriyor cümlemin: “Tabii tabii bir patron için sigortalı çalışan gideri sigorta dahil 4 bin lira ise; sadece sağlık sigortası yapıyor, sigorta kaydı da yapmıyor.’’

Ülkede artık herhangi bir gündemle diğerinin bağlantısız kaldığı bir sohbet olamıyor artık. Hepsi birbirine zincir gibi bağlı. KÇÖ’yü tartışıyorken gelecekte ne olacağına, salgınla nasıl mücadele edildiğine, “bazı ailelerin” salgını nasıl geçirdiğine doğru genişliyor sohbetimizin gündemi.

GELECEĞE DAİR KAYGILAR ARTIYOR

Sabancı Ailesi’nden bir ferdin paylaşımını konuşuyoruz. Gülerek “Hatırlıyor musun” diyorum “Sabancı’nın evini”. “Hatırlıyorum, evinin balkonundan deniz kenarında ‘Hayat eve sığar’ demiş. Onların eve sığar da bizim eve pek sığmaz yani.” deyince “Senin evde deniz manzaralı aslında” diyorum şakasına. “Adamların kapısının önündeki bahçe bizim mahallenin dörtte biri kadar. Bizim evde öyle olsa ‘Hayat eve sığar’ derdik. Karşılaştıramazsın ki benim evle” diyor ve gülüyor. “Çıkmak zorundasın evden, başka şansın yok” diye ekliyor.

O fotoğraftan 3 gün sonra Sabancı’ların da dahil olduğu elektrik şirketlerine 3 milyar teşvik geldiğini hatırlatıyor. “Bunun yansıması nasıl olacak? Faturalara yansıyacak, 2 ay sonra görürüz. Sabancılara 3 milyar vereceğine; halka 1500 lira yerine 2000 lira ver. İnsanlarının gelirini yükselt ki insanlar dışarıda koşturup başka iş arayacaklarına evde oturabilsin. Madem demokratik bir ülkeyiz. Bunu sağlamak zorundasın” diyor.

“Benim yarınım meçhul. Şu an karanlık bir odadayız ileride bir köz var sadece. Ama o ne, nasıl bir şey görmüyoruz, ilerliyoruz sadece. Şu an ekonomik rahatlığım olsa diyebilirdim sana ‘Ben şurada şöyle bir mekân açmayı planlıyorum.’ Benim yarınım meçhul. Ben nasıl diyeyim üç gün sonra şöyle yapmayı planlıyorum diye. Ben şu an bir ekmek fazla alsam mı iki tane veresiye mi yazdırsam onu düşünüyorum.” Baksana diyor elindeki soğuk kahveyi göstererek, “Bu benim lüksüm, iki ekmek az alacağım bunu aldım diye. Aklımda onlarca soru pandemi nasıl bitecek, ben iş bulabilecek miyim, iş olanakları nasıl olacak? Karanlık şu an.”

EMEK VEREN İŞÇİ, SEFASINI SÜREN PATRON

Son olarak “1 Mayıs yaklaşıyor” diyorum. “Bu istihdam sorunu aslında en çok işçilerin sorunu, sendikaların sorunu. 1 Mayıs’ın senin için ne anlamı var? Sendikalar, belediyeler, kitle örgütleri, işçi gençlerin bu sorununa nasıl yaklaşmalı?​” diye soruyorum.

“1 Mayıs işçilerin, emekçilerin bayramı. Bu sen ol, ben olayım farklı düşüncelerden insanlar olsun işçi emekçi olanların bayramı. Sendikalar da işverenler de devlet de ne kadar işçinin yanında? Ne kadar destek oluyor işçiye? Zaten Türkiye’deki en büyük sorun işçilerin haklarının verilmemesi. En küçük başkaldırıda başını ez, işten çıkart. Emeği veren işçi keyfini süren üst kademe. Adamların elinden iş gelmez sabahtan akşama kadar masa başında oturur, birilerine yaranmak için çabalar, başkanım diye gezinir, işçi çamurun içinde güneşin alnında asgari ücret alır. Ta ki bu düzen bozulana kadar bu işçilerin sorunu devam edecek. Bugün AKP gitse de bu sorun devam edecek ta ki bu düzen değişene kadar. Burada Narlıdere Belediyesi’nde de böyle, sözleşme bir türlü imzalanamıyor, bir arabulucuya gidip geri geliyor” diye cevaplıyor ve sohbetimizi burada sonlandırıyoruz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et