30 Nisan 2021 01:35
/
Güncelleme: 12:45

Dosya | "Önceki mücadelelerden öğrenerek ilerlemeliyiz"

Hazırlayanlar: Deniz TAŞDEMİR - Mehmet ŞERİF

Önceki mücadele deneyimleri ve bugüne etkisini konuşuyoruz işçilerle. İlk sözü Yasin Kaplan direnişçisi Erkan Sarıoğlu alıyor. Daha önce de DİSK/Tekstil Sendikasının çatısı altında ART Halı’da örgütlenme faaliyeti yürütmüş. Orada da örgütlenmenin önü kesilip öncü işçiler işten atılmış. ART Halı’da işten atılan 15 işçinin arasında olan Sarıoğlu, “Dört aylık yeni bir işçiydim. İçeriye DİSK’i sokmaya çalıştık fakat içimizden bizi ihbar eden olmuş. Bizi işten attılar, içerideki arkadaşları da ya sendikadan istifa ettirdiler ya da yolladılar” dedi. Sarıoğlu oldukça zor olan sendikal mücadele için çok çalışılması gerektiğine dikkat çekti.

Güven Boya direnişçisi Murat Yörgüç, katıldığı ilk direnişin 2012 yılında düşük zamma ve zorunlu mesailere karşı greve çıkarak başlattıkları Başpınar Direnişi olduğunu anlattı. 2012’de Canan Tekstil’de çalıştığını söyleyen Yörgüç, o zaman farklı fabrikaların aynı anda ayaklandığını hatırlattı. 8 günlük grevlerinin önemli kazanımlarla sonuçlandığını vurgulayan Yörgüç, “O grev işçilerin dayanışmasını, birlik olduğu zaman söz sahibi olduğunu, patronları dize getirdiğini öğretti. Hakkımızı nasıl savunacağımızı öğretti. Tek başımıza bir etkimizin olmadığını anladık” diye konuştu. 2012’de yürüttükleri mücadelede eksik olanın sendikal örgütlülük olduğuna dikkat çeken Yörgüç, şöyle devam etti: “O zaman sendikalı olsaydık, içeriye girdiğimizde eksik haklarımızı da alırdık, sözleşme imzalardık. İş güvencemiz garanti altına alınırdı. Belli bir zaman sonra bazı arkadaşlar çıkarıldı. Sonra başımızı kaldırdığımız anda bizi ezdiler. Sendika olsa bunlar olmazdı.”

HAKİM ANLAYIŞ İŞÇİLERİ SENDİKADAN UZAKLAŞTIRIYOR

Konu sendikal mücadeleye ve sendikalardaki hakim anlayışa geldi. İşçiler sendikaların işçilerin arkasında durmaması nedeniyle Antep’teki pek çok işçinin sendikalardan uzak durduğunu söyledi. Erkan Sarıoğlu, ART Halı’dan atıldıktan sonraki süreci anlattı. İşyerine dava açtığını ve 12 maaş tutarında sendikal tazminat kazandığını aktaran Sarıoğlu, “İşten çıkarılan işçiler davayı kazandıkları için memnun oldular. Sendikalı olmanın güvence olduğunun farkındalardı ama sendikanın bize dava açma dışında bir faydası olmadı. İşe geri dönelim, içerideki çalışmamıza devam edelim diye bir şey yapılmadı. Daha önceki sarı sendikacılıktan kaynaklı, işçilerin çoğunluğu ‘Sendika bizi satar’ yaklaşımıyla bakıyor” diye konuştu.

Murat Yörgüç Güven Boya’da DİSK/Tekstil Sendikasının yetki aldığı dönemi anlattı. Fabrikaya türlü zorluklarla sendikayı soktuklarını, ancak ardından yapılan sözleşmeden haberlerinin olmadığını dile getiren Yörgüç, şunları söyledi: “Arkadaşlarımız işten atıldığında yönetimden basın açıklaması yapalım talebinde bulunduk, ‘Gazetecileri çağırdığımızda gelmiyor’ dediler. Çıkanların sadece davası açılıyordu. Bir eylem, protesto, direniş, grev falan olmadı. Patronlarla aralarının açılmasını istemiyorlar. Ne şiş yansın ne kebap hesabındalar” diye konuştu. Yörgüç, işçilerin bu duruma cevabının ise sendikadan istifa etmek olduğunu söyledi.

Ünaldı direnişinin öncü işçilerinden Mikail Kılıçalp, bugünkü sendikal anlayışın Ünaldı zamanında da hakim olduğunu aktardı. Kılıçalp, patronlar işçilerin kurduğu derneği muhatap almamaya başlayınca, sendikalarla görüştüklerini ancak sendikacıların işçilere sırt döndüğünü dile getirdi. O dönemde TEKSİF’in Ünaldı’ya büro kurduğunu ve işçilerin burada örgütlenmeye başladığını hatırlatan Kılıçalp, devam etti: “Pek çok işyerinde örgütlendik, çoğunluğu aldık, sendika gelip sözleşme imzalamadı. Baktılar biz şubede çoğunluğu sağladık, sendikacılar koltuklarından korktu” diye konuştu. 

MÜCADELE ETMEDEN OLMUYOR

Pek çok engele karşın işçiler, mücadelede ısrar edilmesi, geçmişten alınan deneyimlerin sonraki mücadelelere aktarılması gerektiğini vurguladı. 1996 Ünaldı direnişi önderlerinden Mikail Kılıçalp, ’96’dan sonra da direnişlerin gerçekleştiğini ve bunların sonucunda işçilerin şartlarını iyileştirdiğini söyledi. Kılıçalp şöyle devam etti: “İşçilerin yaşam şartları mücadele etmediği zaman değişmiyor, kötüleşiyor. ’96-98 arası işçiler maddi bakımdan çok fazla ilerlediler, 2012’deki Başpınar grevinde de bu oldu. Ama mücadele geriledikçe işçinin hakları da sekteye uğradı, patronlar daha güçlü olmaya başladı. İşçiler birlikte karar alıp, birlikte hareket ederse; sendikalar, işçilerle birlikte karar alıp, birlikte hareket ederse bir şeyler kazanır. Bugün de aynı şeyler geçerli.” Erkan Sarıoğlu ise “İsterse yüz yıl önce, isterse yüz yıl sonra olsun. İşçilerin her zaman birliğe ihtiyacı vardır. Eski işçilerle şimdiki işçiler çok mu farklı, hepimiz aynıyız aslında” dedi. Murat Yörgüç de şunları dile getirdi: “İşçiler bir yerde hak mücadelesi veriyorsa biz de artık onların yanında olacağız. Çünkü bize yapılan her destek güç katıyordu, moral oluyordu. Başka arkadaşlara da sesleniyorum buradan, direnişe geçen işçilere destek olsunlar. Bizden sonraki direnişlere de bunu yansıtmamız lazım. Ben burada yaşadığım olayları gidip insanlara anlatacağım, bir yerde haksızlık olduğunda, orada haksızlığa uğrayanın yanında olacağım.”

ANLAYIŞLA BİRLİKTE İŞÇİNİN BAKIŞI DA DEĞİŞTİ

Hem Yasin Kaplan hem Güven Boya direnişine pek çok kez ziyarete gelen bir Merinos işçisi ile Başpınar işçilerinin sendikalara bakışını konuşuyoruz. Geçmiş dönemlerdeki yönetimlerin iyi bir izlenim bırakmadığını işçilerle ilgilenilmediğini söyledi. İşçilerin sendikaya sadece kayıtlı kalmakla yetindiğini dile getiren işçi, “Direnişler başladığında, sendikanın çıkarı olmasa o işçilerin yanında durmaz diyorlardı. İnsan gördüğüne inanır sonuçta. Ama artık sendikanın şimdiki tutumu anlatılıyor. Mehmet Başkan’dan (DİSK/Tekstil Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen) sonra çok şey değişti, sosyal medyanın çok faydası oldu. Direnişçi arkadaşların yanındayız, destekliyoruz diyorlar. Yeni yönetimin, bizim fabrikada sendikalı olamayan bir işçinin uğradığı haksızlık karşısında yanında durması, onun için çaba göstermesi ve bu çabanın işçinin lehine sonuçlanması da olumlu tepki gördü” dedi.

ÖN YARGILAR YIKILIYOR

DİSK Tekstil Gaziantep Temsilciliğinin yeni yönetiminin farkına dikkat çeken Erkan Sarıoğlu şunları söyledi: “Sendika bize destek oldu fakat temsilcilik değil şube olsa daha güçlü olacağız. Çünkü şu an sadece iki tane görevlisi var sendikanın, o yüzden her şeye yetişmeleri zor oluyor. Ama daha güçlü olsaydı, daha çok fabrikada örgütlü olsaydı, şube olsaydı çok daha farklı olurdu. Yolumuza daha farklı devam edebilirdik. Fakat yaşadıklarımızdan yola çıkarsak, değişen şeyler var. İnsanların ön yargıları yıkılıyor. Daha iyi olacak fakat bunun için de çok çalışmamız gerekiyor.”

Murat Yörgüç de üyesi oldukları DİSK/Tekstil’in yönetimi değiştikten sonra fabrikayı yeniden toparladıklarını ve verdikleri mücadele sonucunda çoğunluğu aldıklarını söyledi. Şimdiki yönetimin kendilerinden habersiz işyeriyle görüşme yapmadığını, işçilerin talepleri doğrultusunda görüşme yaptığını vurgulayan Yörgüç, “Birlikte eylem, basın açıklaması, direniş yaptık. Daha önce, sendikalı olan arkadaşımızı işten çıkardıkları için dört saat iş bıraktık. Patron fabrikayı kapatıyorum demesine rağmen arkadaşlar sendikayla birlikte dik durdu, arkadaşımızı tekrar işe aldırdık. Bu, Mehmet Türkmen’in yol göstericiliği ve işçilerin kendi hareketini yönetmesinin sonucu oldu. Mehmet Türkmen bize, işçiler kendileri yönetir, sizden bağımsız bir görüşme yapmam dedi, adam aynısını da yaptı. Mehmet Türkmen ilk göreve geldiğinde işyerinde görüşmeye girerken patron işçilerle görüşmeyi kabul etmeyince, ‘İşçi temsilcileri olmazsa görüşme yapmam’ dedi. Sonrasında patronlar bizimle görüşmeyi kabul etti. Yani çok fark etti. Daha önce işçiler işten atıldığında, başını önüne eğip gittikleri için fabrika yönetimi de buna alışmış. Biz irademizi ortaya koyup direnişe geçince bu ezberi de bozduk, artık çıkarılan işçi boynunu eğip mahkeme yolunu tutmayacak, bunu gösterdik. Zaten sendikalı olmak da bunu gerektirir” dedi.  

DİRENİŞİ NASIL DOKUDUK?

İşçilerle direniş sürecinde okudukları ve 1996 Ünaldı direnişini anlatan Direnişi Nasıl Dokuduk kitabını konuşuyoruz. Halen bu direnişin kazanımlarından yararlandıklarını aktaran işçiler, kitaptan da dersler çıkardıklarını dile getirdi. Murat Yörgüç, kitapta da birlik olmanın önemini gördüklerini belirterek, “Ünaldı’nın bir ay boyunca grev yapmasının kazandırdığı şeyleri gördük. Şu bir gerçek ki, işçi birlik olursa üretimi durdurursa daha etkili olur. Bizim direnişimizin de kazanımları oldu ama grev kadar etkili değil” dedi. Yörgüç, Ünaldı direnişinin kendilerine yol gösterdiği gibi, kendi direnişlerinin de sonraki mücadelelere dersler bırakacağını ifade etti. Erkan Sarıoğlu da Ünaldı’nın kazandırdığı hakları hâlâ kullandıklarını dile getirerek şöyle devam etti: “Ama daha alınacak çok hak var. O zamanki insanların hepsi, sigortadan, sendikadan bihaber. Ünaldı’nın kazanımının sebebi birlik olması. 20 bin işçinin birlik olup üretimi durdurması. Kendi kararlarını da kendilerinin alması. Biz burada 16 kişi birlik olduk, gelenimiz gidenimiz çoktu ama hem içerideki arkadaşlarla, hem farklı fabrikalardan işçilerle birliğimizi sağlayabilseydik durum çok daha farklı olurdu.”

‘HER SOKAKTA KOMİTE VARDI’

İşçilerle konuştuğumuz Ünaldı direnişini ve etkisini ilk ağızdan da dinliyoruz. Direnişin önderlerinden olan ve halen Başpınar’da dokuma işçiliği yapan Mikail Kılıçalp, 1996 direnişinin, tohumlarının direnişten yıllar önce atıldığını söyledi. Az sayıda sınıf bilinçli işçinin mücadeleye yön verdiğini anlatan Kılıçalp, “1993’te zam dönemiydi. 10 kişi bir araya geldik. Sanayideki işçilerle toplantı yapacağız diye karar aldık. 100, 150 kişi geldi. Zammı patronların insafına bırakmamak ve yeni toplantı yapmak üzere karar aldık. Her toplantıda sayımız arttı. Komiteler kurma kararı aldık. İstediğimiz zammı toplantıların sonucunda belirledik. İstediğimiz zammı patron vermeyince greve çıktık, makineler çalışmadı. Polisle çatıştık, şu oldu, bu oldu, patronlar bizimle toplantı yaptı. Yüzde 98 zam aldık” dedi. Sendikanın olmadığını ve dernek çatısı altında toplanmaya başladıklarını söyleyen Kılıçalp sözlerini şöyle sürdürdü: “Direnişle birlikte öğrenmeye başladık, sigorta, sendika, İş Kanunu’ndaki işçi hakları falan. İşçilerle toplantıları meydanlarda yapıyorduk. Bir süre sonra meydanlarda toplantı yapmamıza izin verilmeyince dernek kurduk. ’96’ya kadar dernekle patronlar arasında sözleşme falan yapıldı. Derneğin sözleşme yapma hakkı yoktu ama işçinin birliği, gücü işte. İşçiler derneğin arkasında duruyordu. ’96 grevi boyunca dernekte toplantılar yaptık, kararlar aldık. Grev kararı da dernek yöneticileri ve işçi komiteleri tarafından alındı. ’96’ya gelene kadar hemen her sokakta komitelerimiz vardı. Birlikte karar alıyorduk, dernek işçiden bağımsız hiçbir karar almadı. Patronlarla görüşmeye giderken en az 6-7 kişi giderdi ve bunlar hem dokumada çalışan hem de dernek yöneticiliği yapan işçilerdi.”

‘KİTAPTAKİ KAHRAMANLARDAN BİRİ OLDUKLARINI BİLMELERİ GEREKİYORDU’

Direnişçi işçileri sık sık ziyaret ederek onlara Ünaldı direnişinden ve kitaptan bahseden bir Angel Halı işçisiyle de konuşuyoruz. Direnişi Nasıl Dokuduk kitabını, daha işçi değilken okuduğunu aktaran işçi, “Bugün direnen arkadaşların yanında olmanın gururunu o kitaba borçluyum” dedi. Kitapta geçen isimlerin masal kahramanlarını andırdığını söyleyen işçi, “Direnenler bedel ödemek fedakarlığına katlananlardır. Katlanılan sıkıntılar, her gün coplanma ve gözaltılara rağmen yerini terk etmeyen işçiler gördüm. Bir ay işe gitmemenin, mutfak dolabı boş insanlardan çok zenginleri vuracağını bilmiyordum. İşçilerin sorunlarını bilmiyordum, patronların, polisin, siyasilerin, Valiliğin onların aleyhine olacağını bilmiyordum. Direnişçi işçilerin, kitaptaki kahramanlardan biri olduklarını bilmeleri gerekiyordu. Bu yüzden kitabı onlara anlatmak istedim” diye konuştu.

-BİTTİ-

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et