DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'li kadınlar: Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye devam
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'li kadınlar: "1 Mayıs'ta haklarımızı koruyan ve geliştiren her türlü yasaya, emeğimize, bedenimize, ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmak için mücadeleye devam edeceğiz!"
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
DİSK Kadın Komisyonu, KESK Kadın Meclisi, TMMOB Kadın Çalışma Grubu ve TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, yayımladıkları ortak açıklamayla "1 Mayıs 2021’de başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere haklarımızı koruyan ve geliştiren her türlü yasaya, emeğimize, bedenimize, ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmak için mücadeleye devam edeceğiz!" diye seslendi.
"1 Mayıs’a Giderken: Kadınların Salgında Bir Yılı" başlığıyla yayımlanan açıklamada tüm dünyayı sarsan salgının ekonomik ve toplumsal hayattaki yansımalarının kadınları derinden etkilediği, yaşamın her alanında karşılaştığı eşitsizlik ve ayrımcılığın çalışma hayatında daha da belirginleştiği, istihdam biçimleri, ücret eşitsizliği, cinsiyetçi istihdam politikaları karşısında kadınların güvencesiz ve sendikasız çalışmak zorunda kaldığına vurgu yapıldı.
"SALGINDA KADIN İŞSİZLİĞİ ARTIYOR"
Salgın döneminde kadınların işgücü piyasalarından daha hızlı çekilmek durumunda kaldığını ve kadın istihdamının daraldığı belirtilen açıklamada "COVID-19 salgını etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 40’ın üzerinde. Her dört kadından yalnızca biri istihdamda yer alıyor. İş aramaktan ümidini kaybeden kadınların sayısı artıyor. Kadınların işgücü ve istihdamdan çekilmesi hem daha fazla eve dönüşü hem de sosyal izolasyon nedeniyle kadınların evde geçirdiği süreleri artırdı. Ataerkil kapitalist sistemde zaten kadının sırtına yıkılan bakım emeğinin getirdiği yük, pandemi sürecinde çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı ve ev hijyenine olan ihtiyacın artması nedeniyle tamamen kadınlara kaldı. Dolayısıyla pandemi, kadınların ev içi emeğini ve bakım yükünü katlamış vaziyette." denildi.
Uzaktan eğitime geçildiğinde çocuk izninin sadece kadınlara tanımlandığı hatırlatılan açıklamada "Çocukların evde bakımı ve her tür ihtiyacının karşılanması yalnızca hane içindeki kadınların (anne, büyükanne, teyze, hala vb) işi gibi görüldü, bu da iş yükünü ve emek sömürüsünü artırdı. Herkesin ulaşabileceği kamusal bir hizmet olarak çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sosyalleştirilmesi, kadının istihdama katılımı önündeki engelleri ortadan kaldıracaktır. Bu bakımdan toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının kadınlar için hayati önemde olduğu bir kez daha görüldü" ifadelerine yer verildi.
"ALINMAYAN VE ESNETİLEN ÖNLEMLER NEDENİYLE EV İÇİ ŞİDDET ARTIYOR!"
Açıklamada sosyal izolasyonun kadına yönelik şiddeti artırdığı, dünya çapında her üç kadından birinin çoğunlukla yakın partnerleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı, ancak buna rağmen kadınların hiçbir önlem alınmadan evlere kapatıldığı vurgulanarak "Bu süreçte kadın şiddeti önleme mekanizmalarına daha çok ihtiyaç duyulmasına rağmen 16 HDP'li belediyeye atanan kayyumlar eliyle şiddete karşı oluşturulan kadın birimleri kapatıldı, kadın hizmetleri müdürlüklerine erkekler atandı. Kadın örgütlerinin çalışmaları dernekler yasası ile kısıtlandı" denildi.
"KAZANIMLAR TAMAMEN YOK EDİLMEK İSTENİYOR!"
Salgın boyunca Kod-29 uygulamasının kadınlara dönük bir silah gibi kullanıldığı, 6284 sayılı kanununun askıya alınıp evden uzaklaştırma tedbirlerinin uygulanmadığı, Meclis’ten geçen yasa ile şiddet faillerinin evlerine gönderildiği, kadınların sığınaklara kabulünün zorlaştırıldığı ve can güvenliklerinin risk altına girdiği, ayrımcılığa ve nefret söylemine uğrayan LGBTİ+’ların daha fazla hedef gösterildiği ancak bu şartlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiği hatırlatıldı.
"Dinin siyasallaşması ve iktidarın siyasal İslamcı ideolojisi, kadın bedeni, kimliği ve emeği üzerindeki tahakkümü sürekli yeniden üretmek için işlemektedir. Bu nedenle laiklik de kadınların mücadelesinde çok önemli bir taleptir" denilen açıklamada "Yapılması gereken, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması değil; aksine kadına yönelik her türlü şiddetin kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı daha etkin önlemlerin alınması, İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın etkin bir biçimde uygulanmasıdır. Çalışma yaşamındaki şiddetin ve tacizin önlenmesi için ILO’nun 190 sayılı Sözleşmesi’nin onaylanması da en temel taleplerimizden biridir." denildi.
Çalışma yaşamında yarı zamanlı, uzaktan, evden, tele çalışma gibi esnek çalışma biçimlerinin kalıcı hale getirilmesinin kadınların örgütlenmesinin önündeki büyük engellerden biri olduğu vurgulanan açıklamada "Salgın boyunca saldırılara karşı mücadeleyi ören biz kadınlar, 1 Mayıs 2021’de başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere haklarımızı koruyan ve geliştiren her türlü yasaya, emeğimize, bedenimize, ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmak için mücadeleye devam edeceğiz!" diye seslendi. (HABER MERKEZİ)