Daha önce kurulan şiddet araştırma komisyonlarının raporları da yeni veriler de yok
TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu ikinci toplantısında Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünden araştırmacılar, TÜİK ve Kamu Denetçiliği Kurumu dinlendi.
TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu toplantısı | Fotoğraf: TBMM
Elif TURGUT
TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu 3 aylık çalışma planındaki ikinci toplantısını Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünden, TÜİK’ten ve Kamu Denetçiliği Kurumundan bilgi almak üzere 28 Nisan’da gerçekleştirdi. Yapılan sunumların toplamı kadınların yaşadığı şiddete ilişkin ağır tabloyu ortaya sererken, 2008 ve 2014’te yapılan araştırmaların neden düzenli olarak yapılmaya devam etmediği, bu verilerin ele alındığı daha önce kurulan araştırma komisyonlarının raporlarının neden yayımlanmadığı, neden yıllardır somut adım atılmadığı tartışma konusu oldu. Kamu Başdenetçisi ise boşanma süreçlerinde arabuluculuk getirilmesi önerisi yaptı.
ARAŞTIRMA TEKRARLANMALI
Komisyon toplantısında daha önce ülkedeki en kapsamlı şiddet araştırmasını yürüten Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü uzmanları araştırmaların sonuçlarını paylaştı. Uzmanlar 2014 araştırmasından sonra aynı çapta başka bir araştırma yapılmadığını, şiddet tablosunda mevcut durumun ne olduğunu görmek için araştırmanın tekrarlanmasına ihtiyaç olduğunun altını çizdi.
DAHA ÖNCE HAZIRLANAN RAPORLAR TOZLU RAFLARDA MI KALACAK?
HDP’li ve CHP’li vekiller, komisyonun bir önceki toplantısında yazılı olarak sundukları görüşlerinde, 2015 yılında kurulan Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu’nun raporunun ve 2018’de kurulan İstanbul Sözleşmesinin Etkin Uygulanması Alt Komisyonun raporunun hala açıklanmadığını hatırlatmış ve raporların acilen açıklanması gerektiğini söylemişlerdi. Komisyon başkanı AKP’li Özlem Çalık ise raporların açıklanmamasını “olağanüstü halle seçime gidilmesine” bağladı. “2014 yılında 2015 yılının seçim kararı alınması ve seçime gidilmesi, Meclisin olağanüstü hâlle seçime gidişi dolayısıyla Komisyon raporu yayınlanamamış, sonrasında Komisyon Başkanımız ve arkadaşlarımızdan Meclise gelemeyen arkadaşlarımızın olmasıyla birlikte o rapor Mecliste okunamamış vaziyette” dedi.
CHP Milletvekili Suzan Şahin, 25 Kasım 2014 tarihinde kurulan Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırması Komisyonunun raporunun dağıtılmadığını, TBMM gündemine alınmadığını ve hükümsüz kaldığını hatırlattı.
DEVLETİN RESMİ VERİLERİ EKSİK
Komisyon toplantısında TÜİK, “İstatistiklerle Kadın” verilerini bir özetini sundu. TÜİK’e yayımladıkları istatistiklerdeki tutarsızlık ve diğer kurumların açıkladığı rakamlar ile uyumsuzluğun nedenleri soruldu. İYİ Parti milletvekili Şenol Sunat, kadın cinayetleri verilerindeki farklılıklara dikkat çekti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından hazırlanan raporda 2019 yılında 474 kadın öldürüldüğü belirtilirken, İçişleri Bakanlığının 2019’daki kadın cinayetlerini 299, TÜİK’in ise 181 olarak açıkladığını, bu farkın nedenlerini sordu.
TÜİK Başkanı Sait Erdal Dinçer, TÜİK’in yayınlamış olduğu veriliğin doğru olmadığı eleştirilerine şöyle yanıt verdi: “Yapılan çalışmalar da hiçbir an ve zaman içerisinde, herhangi bir şahsım veya başka bir şekilde müdahale edilemediğini bizzat görmekten inanılmaz keyif aldım. Biz velilerimizi iki ana gruptan elde ediyoruz. Birisi, kendimiz direkt, doğrudan elde ederiz; diğeri ise, idari olarak kamu kurum kuruluşlarında veya STK’lerden elde ettiğimiz veriler vardır. Şimdi, bu verilerin elde edilmesinde maalesef ki kendi elde ettiğimiz verilerle ilgili herhangi bir sıkıntım yok amma velakin diğerleri ile elde edilen bilgiler de eksikler veya ricalar veya yapılan protokoller sonucunda bazı şeyleri yani tam şunu demek istiyorum: İstenilen boyuttaki tüm veri miktarına ulaşılamayabiliyor. Bunun için de çalışmalarımız en hızlı şekilde devam ediyor.”
Demografi İstatistikleri Daire Başkanı Önder Değirmenci de cinayet rakamları ve ölüm nedenleriyle ilgili istatistikleri Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi ve Ölüm Bildirim Sistemi’nden aldıklarını söyledi: “Dünyadaki uygulama yöntemi nasılsa biz de ona göre bir hesaplama yapıp ona göre açıklamamızı yapıyoruz. 2019 yılına 25 bin, yaklaşık 26 bin civarında ölüm nedeni bilinmeyen kişi var. Şimdi, biz bu nedenleri Ölüm Bildirim Sistemi’nden alıyoruz, idari kayıttan alıyoruz. İçişleri Bakanlığımızın açıkladığı rakamları da biliyoruz. Şimdi, bu ham rakamdır. Türkiye’de ölen belki tüm kadınları içerir ama TÜİK hem Birleşmiş Milletler Eurostat olsun, OECD olsun, uluslararası kuruluşların belirlemiş olduğu çerçeveler esasında veriler üretip bunları yayınlar. Ondan dolayı, mesela, Türkiye’de ölen yabancılar bizim açıkladığımız verilere dâhil değildir, turist olarak gelen öldürülen kadınlar, Suriyeliler dâhil değildir. Aynı şekilde, cinayet sonucu öldürülen kadınlar olabilir ya da ölü olarak bulunan kadınlar olabilir, işte, ormanda bulunan, gölde ya da cesedi bulunan kadınlar olabilir, bunlar Adli Tıp süreçlerinin tamamlanıp ölüm nedenlerinin tespit edildikten sonra ÖBS’ye girişte giriş yapılması gerekir.”
SURİYELİ KADINLAR RAKAMLARDA BİLE YOK
CHP Milletvekili Gamze Taşçıer Suriyeli kadınların bu istatistiklere girilmemesini garipsediğini belirtti. Önder Değirmenci’nin verdiği yanıt Türkiye’deki Suriyeli geçici koruma statüsündeki, mülteci statüsü verilmeyen kadınların kanunen sayılarda bile görünmez olduğunu ortaya koydu. Değirmenci, “Yabancıları Koruma Yönetmeliği ya da Uluslararası Koruma Kanunu’na göre Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyelilere verilen geçici koruma belgesi ikamet yerine geçmiyor. Bu kanunsal bir tanım; böyle olduğu için Türkiye’deki 3,7 milyon civarındaki Suriyeliyi biz verilere dâhil etmiyoruz çünkü hem kanun buna engel hem de metodoloji bu şekilde. Onun haricinde, sizin bahsettiğiniz göçmenler olsun, mülteciler olsun, bunların tanımı zaten vardır; o mülteci ve göçmenler sonuçta burada ikamet şartı olduğu için onlara ikamet belgesi veriliyor ve bu yabancıların ölümlerini de biz bu sayıya dâhil ediyoruz” dedi.
KAMU BAŞDENETÇİSİNDEN BOŞANMALARDA ARABULUCULUK ÖNERİSİ
Komisyon’da son olarak dinlenen kurum Kamu Denetçiliği Kurumuydu. Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, kurumlarının özerk bir kurum olduğunu ve çalışma şeklini anlatarak sunumuna başladı. Kurum olarak kendilerine yapılan başvuruları 4 ana başlık altında değerlendirdiklerini söyledi: Ayrımcılık, sosyal yardımlar, mobbing ve kadınların eğitimiyle ilgili konular.
Malkoç, kurumlar arasında ciddi bir koordinasyon eksikliği olduğunu ve Aile Bakanlığının daha çok inisiyatif alması gerektiğini ifade etti. Kamuda ve STK’lerde kadın haklarıyla ilgili periyodik eğitimlerin yapılması gerektiğini, üniversitelerde şiddetle mücadeleye yönelik araştırmaların teşvik edilmesi gerektiğini ifade etti.
Şeref Malkoç’un dikkat çeken ifadelerinden biri de “şiddet olmayan” boşanma davalarında arabuluculuğun “mutlaka ihdas edilmesi gerektiği kanaatinde” olduklarını söylemesiydi.
Malkoç’un bu ifadesinin ardından Filiz Kerestecioğlu arabuluculuk önerisinin kadınlar için tehlikeli olduğunu ve kadınları şiddet gördüğü eve mahkum eden bir uygulama olacağını şöyle ifade etti: “Boşanmalarda hemen şiddet konusu gündeme gelmiyor, bazen sadece öylesine bir boşanma davası oluyor ve şiddet sonradan ortaya çıkan bir gerçeklik de olabiliyor ya da aileyi korumak adına tırnak içerisinde -bence şiddet olan bir yer aile de değildir- başka uzamalar, tavsamalar gerçekleşiyor mahkemelerde. O nedenle uzlaşma önerisinin çok tehlikeli bir öneri olduğunu düşünüyorum özellikle kadınlar açısından.”
Kamu Denetçisi Cemile Özlem Tunçak ise sunumunda kadına karşı şiddet vakalarında idari makamların sorumluluğunu yerine getirip getirmediği titizlikle takip edilmekte ve incelenmekte olduğunu ifade etti. Oysa geçtiğimiz ağustos ayında Şeref Malkoç kör topal uygulanan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme talebiyle 200’e yakın başvuru aldıklarını ve bu başvuruları incelediklerini söylemişti.
ŞİDDETİ EŞİTSİZLİK YARATIR MANEVİYAT DEĞİL
Tunçak, KDK olarak kadına şiddetle mücadelenin etkin sağlanması için çeşitli tespitlerini sıralarken öne çıkanlardan biri de şiddetin manevi değerler üzerinden ele alınması gerektiğine yönelik olandı. Komisyon’un birinci toplantısında da AKP’li ve MHP’li milletvekilleri tarafından kadına şiddeti tartışmanın ekseni, din, islam hukukçuları ve aile ekseninde çizilmişti. Tunçak, “Diyanet İşlerin Başkanlığının doğru dinî bilgiye dayalı ve değerler üzerinden bir eğitimin dâhil edilmesi, şiddetin manevi değerler üzerinden ele alınması ve normalleştirilmesi algısının önüne geçilmesi yönünde tespitlerimiz” diye ifade etti.
FAİLLER ‘NASIL DAHA AZ CEZA ALIRIM’I DÜŞÜNÜYOR
Milletvekilleri, Meclis kararı ile onaylanmış bir sözleşmeden Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılmasına dair ne yapmayı planladıklarını, kadınlar lehine nasıl adımlar atacaklarını sordular. Başdenetçi Malkoç, İstanbul Sözleşmesi’ne dair kişisel fikrini ifade etmeyeceğini, diğer soruları yazılı olarak yanıtlayacağını belirtti.
Komisyonda Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünün 2008 ve 2014 yıllarında yaptığı kadına yönelik şiddetle ilgili ülkenin en kapsamlı araştırmasının sonuçları paylaşıldı. Bu araştırmanın 2014 yılından sonra tekrarlanmaması daha önce kadın örgütlerince de eleştirilmiş, bunda iktidarın ortaya çıkan çarpıcı rakamlardan rahatsız olmasının etkili olduğu ifade edilmişti.
Komisyonda araştırma koordinatörü Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu, 2014 araştırmasında ortaya çıkan çarpıcı verileri komisyon ile paylaştı. Bu verilerin bir kısmı şöyle:
- 2008 ve 2014 araştırmaları birlikte değerlendirildiğinde yaşam boyu kadınların birlikte oldukları erkeklerden maruz kaldıkları şiddet düzeyi 10 kadından 4’ünü etkiliyor.
- Boşanmış ve ayrı yaşayan kadınların yüzde 75’inin fiziksel şiddete maruz kaldığını görüyoruz.
- Şiddet gören 10 kadından 3’ünün intihar düşüncesinde olduğunu gösterdi sonuçlar; 10 kadından 1’inin de intihar girişiminde bulunduğunu ortaya çıkarmış oldu.
- Hem 2008 araştırmasında hem 2014’te yüzde 44’ten yüzde 49’a varan bir yelpazede kadınların maruz kaldığı şiddeti hiç kimseye anlatmadıklarını görüyoruz.”
POLİSE YAPILAN BAŞVURULARIN YÜZDE 29’UNDA UZLAŞTIRMA SÖZ KONUSU
Yüksel, Türkiye’deki yasal düzenlemelerin şiddetle mücadele açısından ileri bir düzeyde olduğunu ancak buna rağmen araştırmaları sonucunda kadınların şiddete maruz kaldıkları hâlde kurumsal başvuruları yapamadıklarını, yüzde 89’unun hiçbir yere başvurmadığını gördüklerini ifade etti. Polise başvuran kadınların yüzde 29’unda bir uzlaştırma olduğu ve yüzde 10’unda hiçbir şey yapılmadığını söyledi.
ŞİDDETLE MÜCADELEDE ALTIN SÖZLEŞME: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Yüksel araştırmanın işaret ettiği noktalara dair şunları söylüyor: “Bir tanesi, güvenilir veri ihtiyacını karşımıza çıkarıyor. Yasal düzenlemelerin öneminin altını çiziyor hani hem 6284 sayılı Kanun hem İstanbul Sözleşmesi -çünkü şiddetle mücadelede altın sözleşme olarak tanımlanan ve kapsamı geniş olan bir şey- ama yasal düzenlemelerde Ceza Kanunu’nu da mutlaka düşünmek gerekiyor. Şiddete ilişkin hizmetler açısından iyileştirmelere gerek olduğunu araştırma işaret etti.”
Filiz Kerestecioğlu araştırmacılara 22 Nisan’da İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün Twitter hesaplarından “İstanbul Sözleşmesi feshedilmeden önceki 34 günde 34 kadın, sonraki 34 gündeyse 25 kadın hayatını kaybetti” sözlerinin Sözleşme’ye dair bir veri olup olmadığını sordu ve ekledi: “Bu paylaşımla övünmek mümkün müdür o kadar kadın ölmüşken?” Komisyon Başkanı AKP Milletvekili Öznur Çalık, Sözleşme’den çekilme kararıyla şiddetin artmadığını şu sözlerle savundu: “Bu kadar kadın ya da bu kadar erkek, bu kadar çocuk, bu kadar yaşlı; her birini tarif ederken sayıyla, rakamla söylemek çok zor ama, fakat, lakin yapılan açıklamalar şiddetin arttığına yönelik cümleler üzerinden olunca elinizde bir sayı, bir veri olması lazım ve onun üzerinden konuşulması gerekir. O sayılar üzerinden konuşulduğu takdirde de ortaya bir aylık bir süreç çıkar.” Doç.Dr. İlknur Yüksel, “Küçük iniş çıkışlarda, herhangi bir test yapmadan, bir istatistikçi olarak söylüyorum, T testi yapmadan ‘Burada bir artış var’, ‘Burada biz azalma var’ demek doğru bir şey değil. Onun için, hani, belki doğrudan İstanbul Sözleşmesi ile veri açısından ilişki kurmak şu anda çok mümkün değil, zaten 1 Temmuz’a kadar yürürlükte.” dedi.