04 Mayıs 2021 00:29

Yeniden doğuşun kitabı: Her Şeyin Bittiği Yerden

Özlem Ertan, Sami Dündar’ın ‘Her Şeyin Bittiği Yerden’ isimli otobiyografik kitabını yazdı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Özlem ERTAN

Beşinci baskısını yapmış bir kitap hakkında kalem oynatmak zordur. “Hakkında söylenecek ne varsa şimdiye kadar çoktan söylenmiştir,” diye düşünür insan. Öte yandan herkes incelediği kitabın daha önce kimse tarafından görülmemiş yanlarını görebilir ya da metne farklı, kişisel bir bakışla yaklaşabilir. Ayrıca kitaplar okundukça varlıklarını sürdürürler, tıpkı insanlar gibi nefes alıp verirler. Okurlarının zihninde iz bırakmaya devam ederler. Bu durumda beşinci baskısını yapmış, pek çok insanın yaşama bakışını değiştirmiş bir kitap hakkında yazı yazmanın sakıncası yoktur.

O kitabın adı ‘Her Şeyin Bittiği Yerden’. Yazarı ise Sami Dündar. Bugüne kadar Sami Dündar’ın adını duymuş olmanız kuvvetle muhtemel. Çünkü o sadece ‘Her Şeyin Bittiği Yerden’ kitabıyla değil, yapımcılığını, yönetmenliğini üstlendiği filmleriyle, geniş kapsamlı projeleriyle, geçmişte imza attığı organizasyon işleriyle ve sanatın pek çok alanındaki çalışmalarıyla da tanınıyor, biliniyor.

YENİ BİR HAYAT

Geniş kitleler, resmi rakamlara göre 17 bin kişinin hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999’daki Gölcük depreminden sonra tanıdı Sami Dündar’ı. Gölcük Donanma Komutanlığındaki bir devir teslim töreni organizasyonu için orada bulunduğu sırada deprem olmuş ve altından fay hattı geçen Gölcük Orduevinin enkazı altında tam yirmi yedi saat kurtarılmayı beklemişti. Enkazdan çıkarıldıktan sonra öldü sanılarak ceset torbasına konmuş, neden sonra yaşadığı anlaşılmış ve hastaneye yetiştirilmişti. Uzun, zor, acılı tedavi dönemini hem güçlü ve kararlı kişiliği hem de doktorlarının yoğun çabası sayesinde atlatan Sami Dündar, akabinde depremde yaşadıklarını ve hayata geri dönüş mücadelesini ‘Her Şeyin Bittiği Yerden’ adıyla kaleme almıştı. Sami Dündar her şeyin bittiği o yere gitmiş, sonrasında yeniden doğmuş ve ikinci hayatına başlamıştı. 17 Ağustos felaketinden sonraki hayatına…

OTOBİYOGRAFİK BİR ANLATI

Her Şeyin Bittiği Yerden’ birkaç açıdan çok önemli bir kitap: Her şeyden önce on binlerce kişiyi ve genel anlamda Türkiye’yi etkilemiş bir felaketi, onu bizzat ve en acı şekilde yaşamış birinin anlatımıyla okuyorsunuz. Deprem sürecini, sonrasını ve depremin insanlar üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkisini net bir şekilde görüyorsunuz. Bir de nevi şahsına münhasır, mücadeleci, yılmak nedir bilmeyen bir karakterle tanışıyorsunuz. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi o karakter yazarın ta kendisi.

Her Şeyin Bittiği Yerden’i otobiyografik bir anlatı olarak tanımlamak doğru olur. Zira bu kitap tam anlamıyla bir otobiyografi değil. Yazar, yaşam öyküsünün tamamına değil, depreme ve sağlığına yeniden kavuşma sürecine odaklanmış. Metin 17 Ağustos depreminin hemen öncesinde, Gölcük’teki organizasyon hazırlıklarının yapıldığı günlerde başlıyor. Akabinde de asıl odağına yani 17 Ağustos’a ulaşıyor. Sami Dündar, uykuda yakalandığı depremde ilk başta ne olduğunu anlayamadığı şiddetli bir sarsıntıyla gözlerini açmasının ardından, beton bloklarının arasına sıkışmış vaziyette uzun saatler geçiriyor ve o anlarda yaşadıklarını, hissettiklerini, uyanık kalma, hayata tutunma savaşını tüm sadeliğiyle, gerçekliğiyle kaleme alıyor. 

TANRIYLA KONUŞMALAR

Kitabın bu kısmında yazarın hiç beklemediği bir anda yakalandığı felaket karşısındaki tavrını, çaresizliğini, isyanını okuyorsunuz. Tanrıyla konuşmalarına, hesaplaşmalarına şahit oluyorsunuz. Bu bölümlerin çıplak ve acıtıcı yalınlığı sizi deprem gerçeğiyle bir kez daha ve en acı şekilde yüzleşmeye götürüyor. Ayrıca geriye dönüşlerle yazarın yaşamının daha eski dönemlerine de nüfuz etmek imkanı buluyorsunuz. Çünkü yazar içinde bulunduğu felaket sahnesini ister istemez 1980 darbesi öncesinde hapishanede maruz kaldığı işkencelerle karşılaştırıyor. On yedi yaşındayken yüz yüze geldiği işkencelerden bile daha kötü buluyor içinde bulunduğu durumu.

Neticede detaylarını kitapta okuyacağınız binbir güçlükle sıkıştığı yerden çıkarılan ve ceset torbası içinde geçen saatlerden sonra hastaneye kaldırılan Sami Dündar, yapılmaz denileni yapıyor. Hastaneye yetiştirildiğinde doktorlar ona yüzde 20 yaşama şansı veriyor, ama Sami Dündar, yaşama dört elle tutunup ölümü yeniyor. Yürüyemez denildiği halde yürümeyi de başarıyor. Daha doğru bir ifadeyle yürümeyi yeniden öğreniyor. Onunkisi kelimenin tam anlamıyla yeniden doğuş… Hayata her şeyin bittiği yerden yeniden başlama hikayesi…

Yazının bir yerinde kitabı okurken ünik bir karakterle yani yazarla tanışacağınızı söylemiştim. Ancak ‘Her Şeyin Bittiği Yerden’de sadece yazarı değil, daha pek çok karakteri tanıyacaksınız. Hepsi de gerçek insanlar… Sami Dündar’ın ailesi, yakınları, arkadaşları, doktorları, hemşireleri, onu enkaz altından çıkaranlar… Katlanılması zor acıların içinden geçen bir insanın yanında olan, mücadelesinde ona destek veren kişiler… Sami Dündar kitabında tüm bu insanları da samimi, yalın bir dille anlatıyor.

DEPREM GERÇEĞİYLE YÜZ YÜZE

Türkiye bir deprem ülkesi. Her an bir yerler sarsılıyor ve biz hayatını kaybeden, yakınlarını yitiren, yaşamları altüst olan insanlarla ilgili haberler okuyoruz gazetelerde. Bir yandan da “Her an olabilir,” denilen büyük İstanbul depreminin ayak sesleriyle uykularımız bölünüyor. Aslında depremin değil, çürük binaların ve kâr hırsının öldürdüğünü öğreneli ise bir hayli zaman oldu. Hal böyleyken Sami Dündar’ın, yeni baskısı Dark İstanbul Yayınları tarafından yapılan kitabı ‘Her Şeyin Bittiği Yerden’ daha da önem kazanıyor. Bu kitabı herkes okumalı. Hem bir insanın gerçek mücadelesine tanıklık etmek hem de deprem gerçeğini unutmamak için…

ÖNCEKİ HABER

Hindistan'da bu gece 24 hastanın oksijen yetersizliği nedeniyle öldüğü iddia edildi

SONRAKİ HABER

Belgesel sinemacılardan polisin sansür genelgesine karşı 199 imzalı açıklama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa