AP Milletvekili Özlem Alev Demirel ile, muhalefet perspektifinden Türkiye
Avrupa Parlamentosu Üyesi Özlem Alev Demirel ile "Çarktaki Türkiye" adlı kitabı hakkında konuştuk.
Görseller oezlem-alev-demirel.de web sitesinden alınmıştır
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Avrupa Parlamentosu Üyesi Özlem Alev Demirel ile yayına hazırladığı “Çarktaki Türkiye” kitabı hakkında konuştuk. Kitapla ilgili olarak 7 Mayıs Cuma günü yazarlarının katılacağı sanal bir toplantı gerçekleştirilecek.
Asıl olarak Türkiye’deki gelişmelerin ele alındığı böyle bir kitap yayınlama ihtiyacı ve fikri nasıl ortaya çıktı?
Türkiye ve özellikle AB-Türkiye ilişkileri, Avrupa Parlamentosu’nda ve Alman kamuoyunda en çok tartışılan konular arasında yer alıyor. Ancak her zaman görüşün dar olduğunu ve tek taraflı olarak kısaldığını fark ediyorum. Bu nedenle fikir, Türkiye’ye yönelik bu bakışı eleştirel bir bakış açısıyla genişletmekti, yani Türkiye’yi harekete geçiren ekonomik veya siyasi-kültürel geçmiş gibi daha önemli konuları ve aynı zamanda burada pek fark edilmeyen ama Türkiye’de güçlü olan hareketleri ve umutları ele almaktı.
Kitapla hangi perspektif verilmek isteniyor?
Türkiye’de bir muhalefet hareketinden, çok geniş ve büyük baskılara rağmen yıllardır çok dirençli olan bir demokrasi hareketinden bahsediyoruz. Türkiye üzerine burada var olan perspektifle konuşmak yerine, Türkiye’deki bu hareketlerin parçası olan insanların söz sahibi olmalarını esas aldık.
Üç dilde bir makale koleksiyonu yayınladık: İngilizce, Almanca, Türkçe. Benim Almanca yazdığım makalem dışında diğer tüm makaleler Türkçe'den çevrildi. Makalem buradaki perspektiften AB-Türkiye ilişkilerine değiniyor.
Avrupa kamuoyunda muhalefetin yaptığı ve söylediği çok az şey duyuluyor, çoğunlukla Erdoğan tartışılıyor...
Elbette muhalefeti de görebiliyorsunuz ama yeterince duymuyorsunuz. Türkiye’deki muhalefetle ilgili tartışmalar çok sınırlı. Ancak Erdoğan hakkındaki temel tartışma da sınırlı. Gücünü nasıl bu kadar sağlam inşa edebildi? Burada AKP’nin kültürel geçmişine ve argümanlarına ışık tutmak önemli olabilir. Mevcut AKP-MHP koalisyonunu ve Türkiye’deki muhalefeti anlamak için Türkiye’deki ekonomik ve sosyal duruma da bakmak önemli. Erdoğan’ın AKP’si başkalarını, yani muhalifleri ezmek için defalarca ittifaklar kurmayı başardı. Bunu yaparken her zaman belirli sermaye gruplarına güvenebildi veya taviz verebildi.
Erdoğan’a destek halk arasında hâlâ çok güçlü mü sizce?
Erdoğan ve AKP’si şu anda sırtını duvara dayamış durumda. Ve bunun da ülkedeki ekonomik durumla bir ilgisi var. Temeli çöküyor ve ülkede giderek artan açık sosyal kargaşa, popülerlik oranlarının gittikçe daha da düşmesine neden oluyor. Ve bu kriz sadece korona krizi değil. Korona, daha önceki derin krizi daha da şiddetlendirdi. Artık retoriği de yardımcı olmuyor. Ülkede kendisine nefes alması için siyasi atmosfer yaratacak sermayeye ve yatırımlara ihtiyacı var. İşte burada Almanya ve AB-Türkiye ilişkileri de önemli bir rol oynuyor.
Gümrük birliği ve AB’den gelen her türlü yatırım, muhalefet için zehir ve otokratlar için de zorunlu yardımdır.
Siz iki yıldır AP milletvekilisiniz. Aynı zamanda AP Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısısınız. Gelinen aşamada AB ile Türkiye arasındaki mevcut ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle kitaptaki makalelerin yıl başında yazıldığını ve çok güncel olayları içermediğini söylemeliyim. AB’nin izleyeceği yol, Biden yönetimi ile kararlaştırılan bir yoldur. Bu o zamanlar da zaten belliydi. Örneğin, transatlantik ortaklığın, yani AB ve ABD’nin, geçici kopuk ilişkisinin yarattığı bölgesel boşluktan yararlanmaya çalışan AKP-MHP hükümetinin 2019 ve 2020 yıllarındaki dış politikasından memnun olmadığını vurgulamak isterim. Biden yönetimi ve yeni transatlantik ortaklık ile Erdoğan’ın manevra alanının bir kez daha dış politika açısından çok sınırlı olacağını söyleyebilirim. Elbette AB ile ABD arasındaki ilişkilerdeki çelişkiler hala çözülmedi. Ancak bölgesel güçlere artık yol açmama çabası açıkça görülüyor. Bu çaba barışın veya demokrasinin devamı için değil, kendi çıkarlarının gereği.
Bu durum Türkiye’deki hükümet ve muhalefet için ne anlama geliyor?
Erdoğan hükümetinin dış politikasının da iç siyasi duruma göre şekillendiği biliniyor. Bu Suriye, Libya, Azerbaycan için de geçerli. Erdoğan’ın AKP’sinin dış politikadaki manevra alanı azaldığı her yerde, bu iç siyasi baskıya da yansıyor. AB, saray hükümetinin iç ve dış politikası arasında bir bağlantı olduğunu bilse de argümanlarında bunları birbirinden ayırıyor ve Erdoğan hükümetinin dış politikasında olumlu sinyaller görüyor. Ancak bunu yaparken kendi jeostratejik ve sermaye çıkarları için insan hakları ihlallerini gizliyor. Bu kabul edilemez. Genel olarak, transatlantik ortaklıkta bir havuç ve sopa politikası izleniyor. Erdoğan’ın şu anda en zayıf aşamasından geçtiğini ve bu nedenle onlara taviz vermeye hazır olduğunu biliyorlar. Hepsinden önemlisi AB, insan hakları üzerinden rejimin mevcut zayıflığından yararlanmaya çalışıyor!
7 Mayıs’ta sanal ortamda kitabın yazarlarının da katılacağı bir toplandı düzenlenecek. Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz?
Avrupa saati ile 19.00’da çevrimiçi bir etkinlik yapacağız. Üç dilli bir zoom konferansı olacak. Türkçe, Almanca, İngilizce - aynı anda tercüme edilecek, böylece farklı dillerden insanlar katılabilecek. Benim dışımda Sinan Birdal Türkiye’de dış politika, Sevda Karaca AKP dönemindeki kadın ve Ercüment Akdeniz de Türkiye’deki göçmen ve mültecilerin durumu konusunda konuşacaklar.
Almanca'dan çeviren: Semra Çelik
“Çarktaki Türkiye” kitabına pdf formatında ulaşmak için tıklayın.