06 Mayıs 2021 00:11

Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç: Partizan kararlar genelgelerle halka dayatılıyor

Cumhurbaşkanı kararnamelerinin ardından şimdi de gece yarısı genelgeleri gündemde. Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç iktidarın genelgeleri kalıcı hale getirmek isteyebileceği konusunda uyardı.

Fotoğraf, Ahmet Murat Aytaç'ın Twitter hesabından alınmıştır. 

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, iktidarın, salgınla mücadele kapsamında çıkardığı kararnameler ve genelgeleri kalıcı hale getirmek isteyebileceği konusunda uyardı. İktidarın partizan kararlarını halka dayattığına işaret eden Aytaç, Alkol yasağı kararı için iktidarın ideolojik eğilimine de dikkat çekti. Aytaç, “Muhafazakar seçmeni elde tutmanın bir aracı olarak alkol karşıtı siyaset ilgili ilgisiz her durumda gündeme gelebiliyor” dedi. Aytaç, valilerin alkol yasağı kararı almalarını da, mülki amirliklerdeki partizanlaşmaya bağlayarak dikkat çekti.

Pandemi döneminde siyasi fırsatçılık yaptığı gerekçesiyle eleştirilen iktidar, Cumhurbaşkanı kararnamelerinin ardından şimdi de gece yarısı genelgeleri ile gündemde. Siyasetin sıcak gelişmesini Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç ile konuştuk.

Türkiye’de başkanlık sistemine geçişle birlikte gündeme gelen Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, kanunla eş değerde olan ve sadece devlet başkanının yetkisiyle yürürlüğe konabilecek araçlar olarak yürürlüğe konulduğunu anlatan Aytaç, kararnamelerin giderek kanunları ikame etmeye başladığını söyledi. Kararnamelerin Meclisin de giderek pasifize edildiğinin ve işlevsiz hale getirilmesinin birer nişanesi haline geldiğini belirten Aytaç, “Zira iktidarın elindeki yetkileri artırmak kolay, ama bunları geri almak zordur. Her iktidar yetki kullanmayı sever. Şimdilerde gece yarısı çıkarılan genelgelerin yol açtığı dönüşümü de bu çerçevede anlamak gerekir” uyarısında bulundu.

"HUKUKUN İŞLEMEDİĞİNİ GÖSTERİR"

Pandemi bahanesiyle yapılan böylesi düzenlemeler, doğrudan pandemi yönetiminin gerekli kıldığı önlemlerle ilgisi olmayan meselelerin de idari kararlar aracılığıyla ele alınabilmesini mümkün kıldığına dikkat çeken Aytaç şu değerlendirmede bulundu: “Farklı düzeylerde işlev gören bu araçlar arasında daha aşağıdakini daha yukarıdakine tabi kılan dikey bir ilişki olması gerektiği görüşüyse “normlar hiyerarşisi” olarak adlandırılır. Bu hiyerarşiye göre kanunlar anayasa kurallarının, tüzükler kanunların, yönetmelikler tüzüklerin nasıl uygulanacağını göstermek amacıyla çıkarılır. Devletin kuruluşunu, temel işleyişini, vatandaşların temel hak ve ödevlerini belirleyen anayasa kuralları bu hiyerarşinin en üst basamağında yer alır. Genelgelerse bu hiyerarşinin en alt basamağında yer alıp temelde yasa ve yönetmeliklerin nasıl uygulanacağını belirleyen araçlardır. Kamu kurumları, bakanlık veya daha alt düzeydeki devlet organları aracılığıyla genelge yayımlayabilirler. Genelgelerin bugünkü kullanım biçimi, aslında daha üst düzeydeki normlar tarafından düzenlenmesi gereken konuların düşük yetkili organlar aracılığıyla kararlaştırıldığını gösteriyor. Normlar hiyerarşisi bir hukuk sistemi için hayati önemdedir ve bu hiyerarşinin bozulması orada hukukun işlemediğini gösterir. Şimdi kamu yönetiminde artan partizanlaşma, hükümetin genel yararı bahane ederek aldığı partizan kararları bu gibi idari tasarruflarla halka dayatması hep bu bozulmanın ve metastaz yapan iktidar yetkilerinin bir dışa vurumudur.”

ALKOL YASAĞI İDEOLOJİK VE MUHAFAZAKAR SEÇMENE YÖNELİK

İktidarın genelgelerle neyi amaçladığı sorusuna Aytaç şu ifadelerle yanıt verdi: “Alkol dini açıdan tüketilmesi yasak bir madde olduğundan mevcut iktidarın oy avcılığı yapmak istediği her durumda gündeme gelebiliyor. Öte yandan mesele sadece dönemsel veya oy avcılığıyla da sınırlı değil. Değişik yol ve yöntemlerle alkol tüketimini engellemek bu iktidarın süreklilik arz eden eğilimlerinden biri. Özel vergiler, yerli yersiz fiyat artışları gibi ekonomik önlemlerin yanı sıra kültürel ve eğitsel düzeyde de kalıcılık kazanan içki karşıtı propaganda bu eğilimin bir yansıması. Yani hem kendi ideolojik eğilimlerinin bir gereği olarak hem de muhafazakar seçmeni elde tutmanın bir aracı olarak alkol karşıtı siyaset ilgili ilgisiz her durumda gündeme gelebiliyor. Bugün Türkiye’de meteor yağmuru olacağı söylense, hükümetin alacağı önlemler listesinde mutlaka alkol yasağıyla ilgili bir maddenin de olacağına bahse girerim. Sözüm ona pandemi sebebiyle alınan tam kapanma kararının bir bileşeninin de alkolü hedef almasına bu yüzden şaşırmıyorum. Halbuki alkol tüketimi insanların kişisel zevk ve eğilimleri, hayat tarzı tercihleri ve son aşamada din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı bir meseledir. Böylesi meseleler temel haklarla ilgili olup, bu hakların kullanımını askıya alan veya durduran düzenlemelerin yapılacağı normlar tarafından ele alınması icap eder. Ama tabii günümüz iktidarının yerli ve milli ideolojisinin içerdiği İslamcı boyut, öyle ya da böyle alkol yasağının günübirlik idari kararlarla düzenlenebilecek alelade bir mesele derekesine indirgenmesine yol açmış durumda.”

"ALKOL KARŞITLIĞI BİR MÜLKİ İDARE AMİRİNİN KENDİLİĞİNDEN İDEOLOJİSİDİR"

Valiliklerin kendiliğinden harekete geçmesi ile bakanlığın sonradan genelge yayımlaması arasındaki zaman aralığının farklı türden bir izahı da gerekli kıldığını ifade eden Ahmet Murat Aytaç, şu değerlendirmede bulundu: “Diyebiliriz ki alkol karşıtlığı Türkiye’deki ortalama bir mülki idare amirinin kendiliğinden ideolojisidir. Bu durum kamu bürokrasisinde uzun yıllara yayılan partizan kadrolaşmanın, yani belli bir dünya görüşünden insanların mülki idare amiri olarak atandığını gösteriyor. Bu yüzden yukarıdan bir emir gelsin gelmesin, valilikler içinde önlem kelimesi geçen bir düzenleme kendilerine ulaştığında otomatik olarak alkol yasağını devreye sokabilmektedir. Tabii sonradan Bakanlığın bu durumu bir genelgeyle düzenlemesi, hem bu yasağı akıl edememiş valiliklere de yaymak hem de ramazan ayı gibi dini duyarlılıkların arttığı bir zamanda bu durumdan siyasi rant devşirmek gayesine dönük olmalıdır. Zira böylelikle hem kendi siyasi eğilimlerinin gereğini yapmış olacak, hem de muhalefeti ramazanda içki yasağına karşı çıkan din karşıtı bir güç olarak görünme açmazına sokmuş olacaklar. “Market tedbirleri” genelgesi, bu bakımdan, günübirlik siyasi kazanımların uzun vadeli ideolojik eğilimlerle buluştuğu ilginç bir vaka. Tabii yasakçılığın ve hak gasbının artık genelge çıkarma gibi düşük düzeyli bir idari işlemle bile yapılabilir hale geldiğini göstermesi bakımından da dikkate değer.”

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan, Putin ile Sputnik V aşısını görüştü

SONRAKİ HABER

Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri eylemlerini online olarak sürdürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa