İmgenin suskunluğu
Arshile Gorky soyut dışavurumculuğun önde gelen isimlerindendir. Amerika’da, hatta dünyada tanınmış bir ressam haline gelir.
Arshile Gorky | Fotoğraf: Wikipedia
22 Temmuz 1948 günü The New York Times gazetesinde soyut dışavurumcu resmin öncülerinden Gorki’nin kuzeni ressam Arshile Gorky’nin yaşamına son verdiği haberi yayınlanır.
Gorky New York Modern Sanatlar Müzesi'ne verdiği özgeçmişinde Nizhny Novgorod'ta doğduğunu, üç ay Rus ressam Wassily Kandinsky'nin yanında çalıştığını yazar.
Oysa ünlü ressamın ne gerçek adı Arshile Gorky’dir ne Maksim Gorki’nin kuzenidir, ne Kandinsky'nin yanında çalışmıştır, ne de doğduğu yer Nizhny Novgorod’tur.
Gerçek adı Manug Vosdanig Adoyan’dır. Annesi Şuşan’ın küçük karasıdır. Manug bazı kaynaklara göre 1902 yılında, kız kardeşi Vartuş’un aktarımına göre de 22 Nisan 1904 tarihinde doğmuştur. Doğduğu yer şimdiki adı Dilkaya olan Van Gölü kıyısındaki Khorkom Köyüdür.
Manug’un babası Setrak Adoyan yoksul bir çiftçidir. Yoksulluk nedeniyle ailesine yetemeyince Setrak 1908 yılında çalışıp ailesini geçindirebilmek için Amerika’ya göç eder. Manug, annesi Şuşan ve kızkardeşi Vartuş’la birlikte köyde yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar ancak onlar da yoksulluk nedeniyle 1910 yılında Van’a göç ederler.
Manug ve annesi Amerika’ya gönderilmek üzere 1912 yılında bir fotoğraf çektirirler. Sanat tarihine derin bir çentik atacak olan ucu yırtık siyah beyaz bu fotoğrafta Şuşan çiçekli entarisi ile oturmuş uzaklara bakarken, Manug da Şuşan’ın yanında adeta annesinin entarisinden kopardığı bir demet çiçekle tedirgin bakışlarla kameraya yakalanmıştır.
Bu fotoğrafın çekildiği tarihten yaklaşık 3 yıl sonra başlangıcı 24 Nisan 1915 gününe sabitlenen ve o tarihte donan ve üzerinden yüzyıllar geçse de daha demincekmiş gibi hatırlan(amay)an acılar yaşanmıştır. Kimine göre “Kırım”, kimine göre “Soykırım”, kimine göre “Sözde soykırım”, kimine göre ise “Büyük felaket” olarak adlandırılan binlerin, onbinlerin, yüzbinlerin acısı kara bir bulut olup üzerimize çökmüştür. Hesaplaşılmadıkça ağırlığı altında daha da ezildiğimiz nefessiz kaldığımız bu kurşuni karabulutun içerisinde elbet Manug’un, Vartuş’un ve Şuşan’ın da acıları vardır.
24 Nisan 1915 sonrası Manug, Vartuş, Şuşan ve on binlerce Ermeni ile Van’ı terk etmek zorunda kalır. Aç biilaç günlerce yürüyerek Ermenistan’a ulaşırlar. Kısa bir süre Eçmiadzin’de kaldıktan sonra Erivan’a ulaşırlar. Ancak açlık ve yoksulluk peşlerini bırakmaz. Şuşan çocuklarını yaşatabilmek için kelimenin tam anlamıyla yemez yedirir ve 1919 yılında Manug’un kucağında açlıktan ölür.
Manug annesinin ölümünün ardından 1920 yılında kız kardeşi ile Amerika’ya göç eder ve 1921 yılında Boston Güzel Sanatlar ve Tasarım Okulu’na kayıt yaptırır. O tarihten itibaren Manug Vosdanig Adoyan artık Arshile Gorky’dir.
Çünkü Manug kayıt sırasında hayranı olduğu Rus yazar Maksim Gorki'den esinle Gorky soyadını alır. Ne ilginç tesadüftür ki Maksim Gorki de gerçek soyadı olan Peshkov’u Gorki ile değiştirmiştir. Belki de sanatın farklı alanlarında iz bırakan, dünyanın farklı köşelerinde yaşayıp, ölen bu iki sanatçının soyadaşlığı “Gorki” kelimesinin Rusça anlamında gizlidir. Acı…
Manug kendisine isim olarak da Arshile ismini seçer. Her ne kadar sanat tarihçiler bu ismin Ermeniliğine bir gönderme olduğunu söylese de ben yaşamı boyunca yaşadığı acılarla baş edebilmek için, kara bir meleğin de iyi olabileceğini ispat edebilmek için; cesaret ve gücün simgesi olan mitolojik savaşçı Aşil’e gönderme olabileceğini düşünüyorum.
İşte kayıtta kullandığı Arshile Gorky ismi Rusya'dan kaçmış bir Gürcü ve yazar Maksim Gorki'nin uzak bir akrabası olarak tanınmasını ve sanat çevresine sahte bir geçmişle girerek kabul edilmesini kolaylaştırır.
Arshile Gorky soyut dışavurumculuğun önde gelen isimlerindendir. Amerika’da, hatta dünyada tanınmış bir ressam haline gelir. Yaşarken eserleri New York Modern Sanatlar Müzesi tarafından satın alınan sayılı ressamlardan biri olur.
Gorky’nin dünyaca tanınmış resimlerinde doğduğu toprakların kokusu, renkleri, imgeleri vardır. 1915’ten sonra bir daha görmediği Van'ın bahçeleri, Akdamar Kilisesinin freskleri ve haç motifleri vardır. Hatta resimlerinden birinin adı Khorkom’daki İmgelerdir.
Her ne kadar resimlerinin bazılarına doğduğu, çocukluğunun geçtiği toprakların izleri sızmış olsa da tüm resimlerine sökün etmiş ana unsur kucağında yitirdiği annesinin sesi, kokusu, eti, kemiğidir.
Bir söyleşisinde annesi ile resimleri arasındaki ilişkiyi şöyle dile getiriyor: “Resim yaptığım zaman sık sık kendime öyküler anlatırım. Yaptığım resimle alakası olmayan öyküler. Annemin uzun önlüğüne yüzümü kapatıp gözlerimi yumduğumda pek çok öykü dinlerdim ondan. Portresinde gördüğümüz gibi uzun beyaz bir önlüğü vardı. Bir de işlemeli önlüğü vardı. Anlattığı öyküler ve önlüğündeki işlemeler kafamda sık sık birbirine karışırdı. Tüm hayatım boyunca annemin anlattığı öyküler ve önlüğündeki işlemeler belleğime resim olarak sökün etmiştir."
Evet Şuşan’ın Manug’un zihnine ilmek ilmek dokuduğu imgeler Gorky’nin tuvalinde yeniden canlanmış ve onu soyut dışavurumculuğun öncülerinden birisi yapmıştır. Oysa bence Arshile Gorky’i Arshile Gorky yapan en önemli eseri Ressam ve Annesi’dir. 1926 yılında yapmaya başladığı bu resmin üzerinde ölene kadar çalışmıştır. Ama bitirememiştir. Bu resmi önemli kılan usta ressamın imgelerindeki zenginlik ya da güzellik değildir. Aksine bence önemli kılan imgesel yokluk, yoksunluk ve suskunluktur. Yaşanan bunca acıyı, bunca örselenmeyi hangi ilmek düğümleyebilir, hangi imge dile dökebilir ki…
Arshile Gorky’nin hayatının en verimli yılları üst üste gelen felaketlerle kesintiye uğrar ve 22 Temmuz 1948 tarihinde ardında “Hoşça kalın sevdiklerim” yazan bir not bırakarak yaşamına son verir.
Meraklısına not: Arshile Gorky hakkında daha kapsamlı bilgi için Aras Yayıncılık tarafından 2011 yılında yayımlanan Nouritza Matossian’ın “Arshile Gorky: Kara Melek” adlı kitabı okunabilir.
Aşağıdaki çeşme Arshile Gorky’nin Manug Vosdanig Adoyan adıyla doğduğu ve "Beş yaşındayım. Konuşmaya o yıl başlamıştım. Annemle kiliseye gidiyoruz. Oradayız. Bir resmin karşısında durmuşum. Cehennemden sahnelerin resmedildiği bir tablo. Resimde melekler vardı. Beyaz melekler ve siyah melekler. Bütün siyah melekler Hades'e gitmekteydi. Kendime baktım. Ben de siyahtım. Demek ki cennete gidemeyecektim. Bir çocuğun yüreği böyle şeyleri kaldıramaz. İşte o anda dünyaya siyah bir meleğin de iyi olabileceğini, iyi olması gerektiğini ve ruhundaki iyiliğin dünyaya hem beyaz hem de siyah dünyaya sunması gerektiğini ispatlamaya karar verdim." satırlarına şahitlik etmiş olan Khorkom Köyünde onun hatırası için yaptırılmıştır.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20