08 Mayıs 2021 23:41
Son Güncellenme Tarihi: 08 Mayıs 2023 13:21

‘Kayıtsız şartsız’ Zafer Günü: Nazizm düşerken

Araştırmacı-Yazar Hakan Güngör, faşizmin yenilgisinin tescillendiği 8 ve 9 Mayıs 1945'te yaşananları yazdı.

Fotoğraf: Heinrich Hoffmann/Krakow-Warsaw Press Publishing / Wikimedia Commons (PD-US) 

Paylaş

Hakan GÜNGÖR

Sığınaktaki odada bir kanepe vardı, oturdu. Eli önce bir kapsülün içindeki siyanüre gitti. Siyanürü, çok değil, birkaç gün önce kurmaylarına kendisi dağıtmıştı. Faşist imparatorluğunun sonu gelmişti. İşlediği savaş suçlarını biliyordu, kurtuluşu yoktu ve Kızıl Ordu’nun eline geçmek istemiyordu. Bundan öylesine korkuyordu ki, sadece siyanürle işini şansa bırakmaya niyeti yoktu.

Stalingrad’daki Sovyetler Birliği zaferinden sonra Kızıl Ordu’nun yürüyüşü sürüyordu. Naziler ne Kafkaslardaki petrollere erişebilmiş ne de Sovyetler Birliği’ni alt etmeyi başarabilmişti. Stalingrad’ın büyük bölümünü işgal ettiklerinde kazanmaya çok yakın olduklarını düşünmüşlerdi. Ancak beklemedikleri şeyler oldu. Halk, kadın erkek, genç yaşlı, Nazilerin karşısına çıktı. Silahı bile olmayan insanlar Kızıl Ordu’ya zaman kazandırmak için kendilerini çatışmanın ortasına attı. Muharebe uzayıp gitti. Kış gelince Nazilerin acımasızlığı iyice belirginleşti. Antony Beevor’un “Stalingrad” kitabında belirttiği üzere Almanların havalar soğudukça sivil halkın kıyafetlerini alıp insanları çıplak şekilde salıverdikleri dahi oldu. Sonunda Almanlar kendilerini dondurucu soğuğun, kentin içinde askerlerin ve sivillerin, kentin çeperlerinde ise Kızıl Ordu’nun kıskacında buldu. Sonunda 90 binden fazla Alman askeri teslim oldu. Hitler’in ve Alman faşizminin sonunu getiren süreç işte böyle başladı.

İHANETLER VE YENİ HESAPLAR

Hitler’in ekibi içinde de başka hesaplar başlamıştı.

Ordu… Hitler’i devirmek için bir darbe planlamış ancak başarılı olamamıştı. Darbeye karışan Nazi subayları kurşuna dizildi.

Polis Şefi Himmler… Çoktan müttefiklerle gizli görüşmeler yapmaya başlamıştı. Milyonlarca Yahudi’nin ölümünün sorumlusu değilmiş gibi geriye kalan bir avuç Yahudi’yi de adeta “kumar masasında” öne sürüyor, onların kurtarması karşılığında para ve suçlarından azade olmak istiyordu.

Silahlanma Bakanı Speer… Hitler’i öldürmenin planlarını yapıyordu.

Hitler’in yardımcılarından Mareşal Göring… Hitler’den liderliği devralmanın hesaplarını yapıyordu.

Hitler’in sağ kolu Martin Booman… Hitler’in ölümünü bekler hale gelmişti. Lider olmak istiyordu.

Faşizm, bazen hızlı bazen yavaş, sonunda kendini yiyordu.

NERON GİBİ KENTİ YAKTI

“Irk üstünlüğü” saçmalıklarının nedeni aslında ortadaydı. Alman sermayesi yeni ham madde yatakları, sömürgeler ve “köleler” yaratmak istiyordu. Bunu yaparken tarihin her döneminde karşılaştığımız gibi halka “büyük yalanlar” söylemek konusunda mahirdiler. Bu yalanların başında da “Rusların ve Yahudilerin halkı yok edeceği” geliyordu. “Üstünlük” inancıyla zehirlenmiş kitleler insanlık suçunun bir parçası oluyor, bunu akıl dışı şekilde destekliyordu.

Rüya bittiğinde geriye milyonlarca ölü, suya düşmüş hayaller kalmıştı. Dahası kitleler artık binbir emekle yaptıkları ne varsa hepsinin yıkılışına şahit oluyordu. Kızıl Ordu anbean Berlin’e yaklaşıyordu. Bu nedenle Hitler yaptıklarını yıkmaya başlamıştı. Geride hiçbir şey bırakmamak için zamanında yaptırdığı binaları, fabrikaları, kurulan altyapıyı yakıp yıktırmaya başladı. Buna zaman içinde Neron Kararnamesi adı verilmesi de boşuna değildi.

Son birkaç güne dek hâlâ kurtuluş ümidi vardı. Hatta Sovyet bombalarının yankılandığı doğum günü partisinde bile. 20 Nisan günü Hitler, kadrosuyla birlikte doğum gününü kutlarken, kutlamayı Kızıl Ordu’nun attığı bombaların sesi bölüyordu.

Kızıl Ordu’nun Berlin’e girişi ise 21 Nisan’da gerçekleşti. Nazi vahşeti tarihe gömülürken artık bu son perdeydi.

HİTLER: ‘ALMANLAR ÜSTÜN İDEALLERİMİ HAK ETMİYOR’

Nazi yanlıları bir haber almak istiyordu, korku dağları sarmıştı. Halk perişandı. Nazizme iman etmiş ve zulmü büyük bir “keyifle” izlemiş kişiler dahi uzayıp giden savaş, zorbalık ve yoksulluk karşısında artık yorgun düşmüştü.

Dahası Hitler’in bile “üstün ırk” saydığı ve peşine taktığı insanlara karşı yaklaşımı değişmişti. Almanların “(Hitler’in) üstün ideallerini hak etmediklerini” söylüyordu.

Goebbels bu koşullarda Hitler’i halkın karşısına çıkarmak dahil pek çok fikri ölçüp tartıyordu. Doğum gününde de görüldü ki Hitler eski günlerinden çok uzaktı. Fiziken çökmüş durumdaydı. Sürekli titreyen eli, artık rahat yürümesini mümkün kılmayan bacakları ve eskisi gibi haykırıp durmasına engel güçsüz sesiyle kitleler karşısında yapabileceği pek bir şey yoktu.

Hitler’in tüylerini ürperten haber ise 28 Nisan’da geldi. Benito Mussolini ve sevgilisi Clara Pettaci partizanlar tarafından yakalanmıştı. Ardından kurşuna dizildiler. Son fotoğraflarında ise bir meydanda ayaklarından asılı halde cansız bedenleri görülüyordu.

AKIBETİNİN MUSSOLİNİ GİBİ OLMASINDAN KORKTU

Hitler, Mussolini’nin akıbetini gördükten sonra muvazenesini iyice yitirdi. Kaçması yönündeki önerileri reddetti. Kaçamayacağını biliyordu. Kaçmaya çalışırken yakalanan Mussolini’nin başına gelen ortadaydı. Bulunduğu yerle Kızıl Ordu birliklerinin arası 1 kilometreye kadar düşmüştü. Yenilmişti.

Eşi Eva Braun’la birlikte sığınakta bir odaya çekildiler. Evleneli sadece saatler olmuştu. Aslında Eva, 10 yılı aşkın süredir hayatındaydı. Ancak Alman halkının bunu bilmesi istenmiyordu. Propaganda Bakanı Goebbels ile birlikte oluşturdukları “Hitler” mitinde Eva’ya yer yoktu. Hitler yalnızca “üstün” Alman ırkı için çalışırdı ve onun bu tür ilişkileri olamazdı. Bu, Hitler’in halkından gizlediği yüzlerce gerçekten yalnızca biriydi.

İçinde siyanür olan bir kapsülü ağzına attı. Ama işini “şansa” bırakmak istemiyordu. Hemen ardından başına bir kurşun sıktı. Ardından Nazi subayları iki cesedi sığınaktan dışarı çıkardı ve bir bombanın oluşturduğu çukura atıp yaktı.

Birkaç gün sonra Kızıl Ordu, Berlin’i tamamen ele geçirdi. Kavel Alpaslan’ın Duvar’daki yazısında hatırlattığı gibi, Berlin’i 2.5 milyon Kızıl Ordu askeri kuşatmıştı. Kuşatmada 70 bin asker ölmüştü. Ölen Alman askerlerinin sayısı 100 bin civarındaydı.

Berlin artık bir harabeydi. Berlin harabesi, zaferin sembolü haline gelen fotoğrafta bile görülüyordu. Fonu oluşturan harabenin önünde dalgalanan kızıl bayrak ise Nazizmin düşüşünü temsil ediyordu.

‘BÜYÜK VATANSEVERLİK SAVAŞI ZAFERLE SONA ERDİ’

Hitler’in ölümünden birkaç gün sonra, 8 Mayıs tarihinde, Almanya saatiyle 23.01’de tam teslimiyet anlaşması imzalandı. Yerel saatle Moskova’da artık tarih 9 Mayıs, saat 00.01’di.

Almanya kayıtsız, şartsız teslim olmuştu. Bu önemli gelişmeyi radyolardan duyuran ses, artık kitlelerin aşina olduğu Yuri Levitan’ın sesiydi.

“8 Mayıs 1945’te Alman Üst Komutası, Berlin’de Almanya Silahlı Kuvvetlerinin koşulsuz teslimiyet anlaşmasını imzaladı. Sovyet halkının Alman Nazi işgalcilere karşı yürüttüğü Büyük Vatanseverlik Savaşı zaferle sona erdi.”

Arşivlerdeki görüntülerde 8 Mayıs ve sonrasına dair halkların nasıl sevindiği, faşizmin yenilgisini nasıl kutladığı görülüyordu. Dile kolay, II. Cihan Harbi’nde Sovyetler Birliği’nin kaybı bazı kaynaklara göre 20 milyon, bazılarına göreyse tam 28 milyondu.

20 milyondan fazla insanını kaybeden Sovyetler Birliği’nde halkın nasıl sevinç gözyaşlarıyla hem ağlayıp hem tarifsiz bir sevinç yaşadığını videolarda görmek mümkündü.

2. Cihan Harbi’nin bitmesinde, Hitler ve avanesinin durdurulmasında Sovyetler Birliği’nin mühim rolü yok sayılmaya çalışılsa da işte hakikat orada duruyordu.

Yalnızca Berlin değil, insanlık harabeye dönmüştü ve vahşetin sona erişi meclis binasına asılan kızıl bir bayrakla müjdeleniyordu. Sovyetler Birliği, Hitler’i devirirken bu bir anlamıyla büyük insanlık savaşının da kazanılmasıydı.

ÖNCEKİ HABER

Anneler Günü deyince…

SONRAKİ HABER

Faşizmin yenilgisi ve emperyalist yalanlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa