10 Mayıs 2021 00:55

Bir lokma ekmek bir tutam zehir!

İşçilerin yoğun yaşadığı bölgelerde çocukluk yaşlarında başlanan uyuşturucu madde kullanımı, işçilik döneminde ise çalışma şartlarının ağırlığından ve geçim sıkıntısından kaçmanın yoluna dönüşüyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Gözde TEKİN
Kocaeli

Çukurova’nın bereketli topraklarında ırgatlık eden üç arkadaş üzerinden tarım işçilerinin yaşamlarının anlatıldığı Bereketli Topraklar Üzerinde romanında; taş gibi ekmeğe talim eden ırgatların, ağır iş koşullarına dayanabilmesi için esrarlı sigara tüttürmeleri; memleket özlemini unutmaları için ise kumar oynamaları şarttır. Üstelik kurtlu ekmeği ırgatın önüne süren de kumarı oynatan da esrarı satan da aynı kişi, ağanın ta kendisidir. Orhan Kemal romanı, “Bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle” yazdığını söyler.

ÇOCUK YAŞTA BAŞLAYAN BAĞIMLILIK

Halil, Ömer ve Murat aynı mahallede oturan ama farklı fabrikalarda çalışan üç işçi. Çocukluklarını da bu mahallede geçiren üç işçinin ortak bir özelliği daha var: Yine çocuk yaşta esrar kullanmaya başlamaları. Uyuşturucu madde kullanımının bir sağlık sorunundan çok suç olarak görüldüğü bu memlekette, işçiler arasındaki madde kullanımının nedenlerini, düzeyini, onlardan dinleyerek anlamaya çalışıyoruz.

Halil, otomotiv parçaları üreten bir fabrikada bakım operatörü olarak çalışıyor. Esrar kullanmaya ilk kez 14 yaşında başlamış: “Arkadaş ortamında ‘Hadi bir deneyelim’ diye bir duman çekince bayıldım, sonra devamı geldi. Ortam olursa içtim, krizlere girdiğim olmadı ama çok sık içtiğim zamanlar oldu.” Şimdi ise sağlık sorunlarından dolayı kullanmadığını söylüyor.

SOKAĞA SÜRÜLEN ETKİLİ VE UCUZ OLAN

İşçiler için uyuşturucu maddeye ulaşmak ve kullanmak ne zor ne de maliyetli. Halil’in verdiği örnek de bu duruma işaret ediyor: “Eroin, kokain bunlar en maliyetli ve zenginlerin keyif için kullandıkları maddeler. Tabii ben esrardan bahsediyorum. Eğer ortamın varsa illa teklif eden oluyor, o nedenle çok masraflı bir şey diyemem. Erişimi kolay yani...”

Halil’e göre esrarı kimi insan keyif için kimi ise derdinden içiyor. “Ailevi sıkıntılar, işteki sıkıntılar, bazen eşinin çocuğunun bir ihtiyacını karşılayamamak, insanın zoruna gidiyor. E bu mereti içince de rahatlıyorsun. Unutmuyorsun belki ama o stresten gerilimden de uzaklaşıyorsun. Keyiften içen de var tabii de ben daha çok dertten olduğunu düşünüyorum” diyor.

Ömer ve Murat da 13-14 yaşlarında kullanmaya başlamış. Ömer okuldan arta kalan zamanlarda çalıştığı berber dükkanında üç ustasından birinin silah ticareti, diğer ikisinin de uyuşturucu yetiştiriciliği ve satışı yaptığını söylüyor: “Mahallede neredeyse herkesin madde kullandığı bir ortamda ben de meraktan başlamışımdır herhalde. Aile büyüklerinin neredeyse sigara gibi sık kullandığı, yanımızda içtiği bir şey bu.”

Murat da “Bir kereden bir şey olmaz dedim. Yıllarca kullandım. Dertliyiz, mutluyuz, birinin canı sıkkın, yarın tatil... Hep bir bahane var aslında” diyor. O da Halil gibi şu an kullanmıyor.

"BAŞKA BİR SEMTTE DOĞSAK..."

Yaşadıkları mahallede madde kullanımının bu kadar yaygın olmasının yaşam standartlarının düşüklüğünden kaynaklandığını düşünen Halil’in sözleri çarpıcı: “Zor bir ameliyat geçirdim o nedenle birkaç yıldır içmiyorum. Yoksa kesin içerdim. Aldığım ücret borçları kapatmaya yetmiyor. Ailemle de aram bozuk, yani sağlık sorunlarım olmasa içerdim.”

Murat da yaşadıkları semte bağlıyor: “Başka bir semtte doğsak farklı olurdu. Benim servisim mahalleden geçiyor. Ama mahallede inmiyorum. Direkt evimin orada iniyorum. Uyuşturucuyu bırakmam da o çevreden ve mahalleden kopmama vesile oldu.”

Hâlâ düzenli olarak kullanan Ömer’in anlattıkları da Halil’in sözlerine yakın: “İşyerinde yaşadığım sorunları belki on defa düşünüyorum. Maaşlarımızı sigortaya asgari ücretten bildiriyorlar ama ben daha yüksek alıyorum, üstünü elden veriyorlar, eksik saatin varsa fazla mesaiden kesiyorlar. Haksızlık çok yani. Bütün hafta tatillerinde fazla mesaiye kalıyorum son iki aydır. Ne yapabilirim, ileride ne olur, hep bunları düşünüyorum. Sabahları kalkıyorum bir tas çorba içiyorum, sonra bir iki duman çekip yola düşüyorum. Böyle daha enerjik oluyorum, daha rahat ve stressiz. Belki başka bir şehirde yaşasaydık ya da başka bir mahallede hiç başlamazdık. Yani biz aslında iyi çocuklardık...”

Peki işçilere göre madde kullanımını azaltacak koşullar ne olabilir? Halil, “Bitmez ama ekonomik olarak refah düzeyi yükselirse kullanım oranı düşebilir. Yani insanın kafasında geçim sıkıntısı, ailesinin, eşinin, evlatlarının ihtiyaçlarını karşılama derdi olmazsa azalır bence. Çünkü o zaman anne babaların evden kaçmak için başka bir ortama girme ihtiyacı olmayacağını düşünüyorum. Yani evinde, işinde huzurun varsa, niye başka bir yerde geçici uçucu şeylerle rahatlamaya çalışasın ki?​”

DÜZENİN DEVAMLILIĞININ BİR YOLU

İşçilerin konuşmalarında sık sık geçim koşullarına ve yaşadıkları semte vurgu yapması, içinde bulundukları düzenden bağımsız değil tabii. Şehirdeki neredeyse bütün fabrikaların servislerinin işçilerin şikayet ettikleri mahalleden geçmesinin bir karşılığı var. “Sağlık sorunlarım olmasaydı içerdim”, “Daha rahat ve stressiz oluyor” sözlerini, kapitalizmin gelişme sürecinde emekçi kitleleri kontrol etme ihtiyacıyla birlikte ele almakta yarar var. Öncesinde zenginler için bir keyif aracı olan maddelerin çeşitlenmesi ve işçi sınıfının nicel olarak büyümeye başlamasıyla, düzenin devamlılığı için bu maddelerin etkili ve en ucuz olanının sokağa sürüldüğü de bilinen bir gerçek. Öte yandan çocuk yaşlarda madde kullanmaya başlayan işçilerin “arkadaş ortamı” diye tarif ettikleri ise bir lokma ekmek için zehir gibi hayat yaşayanların, ne yazık ki bu sistem içerisinde “birey olabilmelerinin” koşullarından biri...

"TEDAVİYE GİTTİK AMA İÇERİ GİREMEDİK"

Toplumu ilgilendiren bir sorun olmasına rağmen madde kullanımı düzen içerisinde “bireysel bir suçtan” öteye gidemiyor. Tabii bu “suçlar”ın uyuşturucu baronlarını/tekellerini kapsamadığı, kimi milletvekillerinin hakimlere yönelik baskısıyla kanıtlandığı da biliniyor.

Murat ve Halil’in kullanırken yakalanmadıkları için bu suçtan cezaları yok ama Ömer’in birden fazla cezası var. Yaşadığı süreci şöyle anlatıyor: “Hastaneye düzenli olarak gidip tahlil veriyorsun. Eğer kullanmaya devam edersen o şekilde ortaya çıkıyor, cezan kesinleşiyor. Ben ve bir arkadaşım ilk yakalandığımızda bizi Bakırköy’e göndermişlerdi tedavi için. Bir gittik ki upuzun bir sıra. Kapıdaki güvenlik dedi ki ‘Bu sıra size gelmez boş yere beklemeyin.’ İkinci gün gittik, yine aynı, üçüncü yine aynı. Derken bir daha da gitmedik. Mahkemeye çıktık, hakim sordu, ‘Niye gitmediniz tedaviye’ diye. Dedik ki ‘Hakim bey, biz gittik de içeri giremedik ki.’ Sonra para cezasına çevirdiler. Her ay taksit taksit ödedim o parayı. Maaş bir gün gecikse, onun taksiti de gecikiyordu.”

Sağlık Bakanlığının verilerine göre Türkiye genelinde toplam 704 yatak kapasiteli 26 AMATEM ve toplam 89 yatak kapasiteli 6 ÇEMATEM bulunuyor. Bakanlığın verileriyle Ömer’in anlattıkları düşünülünce tedaviye başlama sürecinin bile çok zor olduğu ortaya çıkıyor.

ÖNCEKİ HABER

Ortadoğu Uzmanı Musa Özuğurlu: Arap dünyasında Türkiye’ye karşı ciddi güvensizlik var

SONRAKİ HABER

Gülümseyen bir yıldız kaydı aramızdan... Mehmet Boztepe!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa