Tam kapanma acı bir gerçeği, deneyimlerimiz her koşulda mücadeleyi gösteriyor!
Daha iyi bir gelecek, insanın insanı sömürmediği bir dünya, satırlarımıza sığdığı kadarıyla anlattığımız “distopya”nın değişmesi ancak mücadele ile mümkün.
Kaynak: Max Pixel
Gelin birlikte hayal edelim. Dünyayı saran bir salgın düşünelim. Yaşadığımız ülkenin bu salgının başından beri ülkedeki üretim araçlarını elinde tutan azınlık bir sınıfın lehine sağlık sistemini ve çeşitlik imkânları seferber ettiğini düşünelim. Salgın gerekçe edilerek, seyahat hakkınızın, dışarı çıkma serbestliğinizin, alışveriş imkanınızın kısıtlandığını düşünelim. Eğer bir salgın geçecekse bazı fedakârlık yapalım dediğinizi duyar gibiyiz. Tüm bu önlemler alınırken memleketin dört bir yanında fabrikaların, iş yerlerinin üretimi insanlık adına çok acil ve elzem olmayan alanların da dâhil olmak üzere tam açık olduğunu; insanların virüsün çok yaygın olmasına karşın bu işyerlerine giderlerken sıkış tepiş minibüs, otobüslerle gittiğini düşünelim. Yaklaşık bir buçuk yıldır her düzeyde eğitimin düzensiz ve uzaktan gittiğini, ülkenin eğitim bakanının uzaktan eğitimde en ufak bir sorun dahi çözülememişken eğitime salgından sonra da uzaktan devam edilmesini temenni ettiğini düşünelim. Düşüncenin, hayal kurmanın sonu yok tabi. Bu bakımdan hala hürriyetimiz olduğu için sizlerle bu satırlarda buluşabiliyoruz.
HAYATIMIZIN DEVAMINI DİSTOPYAVARİ GERÇEKLERLE YAŞAMAK İSTEMİYORUZ!
İki sene önce rotamıza böyle bir giriş yapsaydık sosyalist üretim ilişkilerine ahmakça atıflar yapılan, sosyalizmi en olmayacak hallerde tasarlayıp “best-seller” raflarında yerini alan distopya kitabı gibi girişlerin bu derginin rotasında ne işi var diyebilirdiniz. Ancak içinde yaşadığımız emperyalist kapitalist sistem, bu distopyavari satırları okurken garipsememenize neden oluyor. Hatta belki bir kısmınıza bu kadar olağanüstü bir durumu “ne kadar normalleştirmişim ya” dedirtti. Yaşadığımız dönemin, mevcut sistemin de elverişliliğiyle hayatımızı bir distopyaya döndürdüğü aşikâr. Sorunun kaynağı olağanüstü bir gelişme ya da mevcut seyrin çok dışında gelişmiş olaylar toplamının hayatımıza etkisi değil, hali hazırda egemen sınıflar için tıkır tıkır işleyen kapitalist sistem. Yukarıda yazdığımız satırlar gerçeğin ta kendisi ve biz hayatımızın devamını bu gerçekle yaşamak istemiyoruz.
DEĞİŞİM İÇİN MÜCADELE!
Mevcut durum ve bizim isteklerimizin çeliştiği bir gerçek. Bu çelişkinin geleceğini eşit ve özgür bir toplumsal düzen arzu eden bizlerle mevcut olanakları kendi lehine daha çok bükmek isteyen tek adam yönetimi arasında daha derin çatışmalar doğuracağı da bir gerçek. Gerçekliğin kavranması çağımıza kadar materyalist filozoflarca maddi olanın kavranması ve bu kavrama adına çaba ile izah edilmişti. Çağımızın felsefesi Marksizm ise anlamak ve kavramanın yeterli gelmeyeceğini esas eylemin mevcut durumun değiştirilmesi gerektiğini vurguladı*. Yani gerçeğin kavranması, anlaşılması değişim isteyenler için yeterli olmayacak. Daha iyi bir gelecek, insanın insanı sömürmediği bir dünya, satırlarımıza sığdığı kadarıyla anlattığımız “distopya”nın değişmesi ancak mücadele ile mümkün. Toplu bir organizasyon ve örgütlülük de bunun gerekliliği.
HER KOŞULDA EŞİT VE ÖZGÜR GELECEK MÜCADELESİNİN ÖRGÜTLENMESİ BİZİM ELİMİZDE!
Elbette bahsettiğimiz sorunlar ve bu sorunların çözülmesi adına önümüze koyulmuş engelleri yok saymak, gerçekliği anlamaktan ve ona göre pozisyon alma şartından bizi oldukça uzaklaştırır. Ancak yaşamımızı distopya haline getiren koşulların değişimi adına mücadele etmek, o koşullar uygun bir mücadeleyi de ortaya koyar. Yani bugün evde çıkamazken (çıkanlarımızın ise çalışmaktan başına kaşımaya vakit bulamadığı bir dönemden geçiyoruz) dahi dergimizde epeyce zamandır bahsettiğimiz kapitalist düzen ve Türkiye’ye özgü olarak tek adam yönetimin baskı ve zor politikalarına karşı bir mücadele adına yöntemler bulmak onları uygulamakla mazhar olmalıyız. Online görüşmeler, toplantılar, mitingler, hiç kimse ile görüşemiyorsak komşularımızla buluşup tartışmak, hak talep etmenin sınırlanmış koşullarını biraz olsun itmek koşullara uygun ortaya koyulacak mücadelenin ilk akla gelen unsurları oluyor. Bunları genişletmek ve her koşulda eşit ve özgür bir gelecek adına mücadelenin örgütlenmesi bizim elimizde. Bizler demokratik eğitim ve üniversite için, insanca yaşamak ve insanca çalışmak için, demokratik bir Türkiye ve daha birçok talebimiz için mücadele eden binlerce, on binlerce genciz. Bunun özgüveniyle hareket etmememiz için hiçbir sebep yok.
*Marx, K. (2013). Alman İdeolojisi. İstanbul: Evrensel Basım Yayın.