12 Mayıs 2021 01:00

2021 1 Mayıs’ı ve gençliğin mücadelesi

1 Mayıs yalnızca bir takvim yaprağı olmadığına göre, artan istek ve özlemler etrafında her günün bir mücadele gününe dönüşmesi gerekiyor. Gençler için başka bir çıkış yolu görünmüyor.

Fotoğraf: Pngtree

Paylaş

Ekin Yoldaş KALI

Zehra ÖZÖCAL

İstanbul

Bu yıl 1 Mayıs, pandemi sürecinin getirdiği tüm olumsuzluklar işçilerin, gençlerin ve kadınların sırtına yıkılmaya devam ederken kutlandı. Milyonlarca işçiyi kapsamayan bir tam kapanma bahanesiyle 1 Mayıs kutlamaları yasaklanırken tüm engellemelere rağmen Türkiye’nin birçok yerinde fabrikalarda ve iş yerlerinde, balkonlarda, emekçi semtlerinde, çeşitli çevrimiçi etkinlik ve buluşmalar gerçekleşti. Bunlar Evrensel Gazetesi’nde detaylı bir şekilde yer aldı. Buradaysa bir yazının sınırlılığında 1 Mayıs sürecinde gençler içerisinde öne çıkan tartışmaları ve eğilimleri ele almaya çalışacağız.

HALK KESİMLERİNİN GERÇEĞİ

Pandeminin öncesinden beri gösteri ve yürüyüş yasaklarının yanında Cumhuriyet tarihinin en çok grev yasaklayan iktidarı olarak Erdoğan’ın “Biz OHAL’i sizin için ilan ettik” sözleriyle Türkiye sermayesine seslendiği günlerin üzerinden uzun zaman geçmemişken iktidar, pandemiyi de patronlar lehine bir lütfa çevirmekte oldukça başarılı oldu. Açıklanan verilerde halkı pandeminin ekonomik ve sosyal zararlarından korumak için sosyal politikalar üretebilen devlet sıralamalarında sonlarda olan Türkiye, sermayedarlarının büyüme ve kar oranlarında ise üst sıralara yerleşti. Bu sıralamanın getirdiği yük milyonlarca gencin sosyal ve ekonomik hayatına binerken, 2021 1 Mayıs’ı iktidarın hedefindeydi, duyulan endişe yasaklama çabalarını getirdi. Biri işçisiyle, öğrencisiyle halk kesimlerinin gerçeğiyken; ucuz iş gücüyle, hiç durmadan çalışan yoksulların emeğiyle büyüyen zenginlik ise halkın gerçekliği karşısında patronların gerçeğiydi. Türkiye salgını Erdoğan iktidarının faşizmin inşasına adım attığı süreçte karşılamışken baskı koşullarını, emek sömürüsünü giderek arttıran bir ortamın atmosferini pandemiyle güvence altına almaya girişti. Tarihsel kazanımları, insanca yaşama ve çalışma hakkını, demokratik hak ve özgürlükleri tek adam rejiminin gölgesinde yitirme tehlikesine karşı eylemlerin, yerellerdeki yan yana gelme eğiliminin arttığını İstanbul Sözleşmesi eylemlerinden, Boğaziçi öğrencilerinin mücadelesinden, Kanal İstanbul’a dair itirazlardan, sendikaların tutumuna rağmen genişleyen asgari ücret tartışmalarından, belediye işçilerinin grevlerinden, sağlık çalışanlarının “tükeniyoruz” tepkilerinden okuyabilme imkânı edindik. Bütün bu yaşananalar elbette iktidarın saldırılarını durdurmaya, daha sağlam birlikler kurmaya, kitlesel birlikteliklere dönüşmemiş olsa da 1 Mayıs’a giderken, Türkiye gençliğinin ve emekçilerinin giderek biriken öfkesine ve itirazlarının şiddetiyle taleplerini savunmadaki ısrarının düzeyine dair öncesine oranla güçlü tartışmalar içeriyor. Bu durum, 1 Mayıs’ın genç işçiler açısından alan tartışmalarına sıkışmadan, atölye ve iş yeri temelinde eylemliliğini sürdürme fikrini bir zemine oturtma eğilimi taşıdığı gibi, iktidarın giderek daha açıktan kendisini teşhir eden emekçi düşmanı karakterini ve baskıcı yönetimini tartışmanın olanağını açıyor. Bu olanak henüz kendi sınıfının deneyimleriyle buluşturulma, daha örgütlü bir şekilde gelen saldırılara karşı çıkma düzeyine yakın bir çizgiye çekme pozisyonuna getirilemezken, artan yoksulluk ve çalışma koşullarının ağırlığından kurtulmanın yolu aranıyor, “Ne yapmalı” sorusu her saniye düşünülen bir soruya dönüşüyor. Bu sorunun sıkça sorulduğu bir yerde, cevabı pratikle buluşturanlar da elbet oluyor. İstanbul Maltepe Belediyesi işçileri, ODTÜ öğrencileri, aylardır bir küçük tek adama direnmenin bin bir yaratıcı yolunu üreten Boğaziçili öğrenciler, ÖTK deneyiminden bile yoksun olan onlarca üniversitelinin üniversite yönetimleri üzerinde kurduğu baskılar, geri çekilen sınav yönetmelikleri, henüz fesih geri çekilmemiş olsa da birlikteliklerden doğan umudu asla unutturmayacak olan İstanbul Sözleşmesi eylemleri…

GENÇ İŞÇİLER ÖN SAFLARDA

Mücadele örneklerinin yarattığı atmosfer ve tartışmaların yanında, gençliğin bugün içerisine sürüklendiği ağır yaşam koşulları ve örgütlü mücadele deneyiminden yoksunluğu, 2021 1 Mayıs sürecinde kendini ağırlığını hissettir biçimde ortaya koydu. Bu tablo bir yandan olumsuz bir çehre yaratırken öte yandan örgütlülük fikrine olan mesafenin kendisini gündem eden ve hatırlatan niteliğin birikerek gelişmesi bakımından olumludur. Özellikle küçük işletmelerde ve atölyelerde çalışan işçi gençlerin oldukça ağır ve güvencesiz çalışma koşullarıyla yaşamını sağlamaya çalıştığı bir süreçteyiz. Kuryelik, garsonluk vb. hizmet kollarında çalışan gençler açısından da benzer bir durum söz konusu. 1 Mayıs işçi sınıfının “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü”yken, işçi gençlerin önemli bir bölümü bugünü bir mücadele gününden ziyade, tatil yapıp nefes alabileceği ya da ek mesai ücreti alabilmek için çalışmayı tercih ettiği bir gün olarak değerlendiriyor. Birçok işçi gencin sendikalı olmadığı, sendikanın olduğu yerlerde ise sendikaların işçilerin ihtiyaçlarına değil sermayenin ihtiyaçlarına ve hükümetin sınırlamalarına göre hareket ettiği koşullarla karşı karşıya kalması da önemli bir etken. Bu sınırlamaları aşacak düzeyde bir örgütlülük ve ısrar henüz söz konusu olmasa da işçi gençlerin oldukça düşük ücretlere çalışmaları ve işsizlik tehdidiyle baskılanmaları büyük bir hoşnutsuzluğa neden oluyor. Bir şeylerin yapılmasının gerekliliği, birlik ve dayanışma içerisinde olmanın ihtiyacı daha yakıcı hale geldikçe genç işçiler arasında da bu yönlü tartışmalar artıyor. Nitekim iş yeri ve fabrika kutlamalarının, gösterilerinin olduğu yerlerde genç işçiler ön saflardaydı. Bu konumlanma, geleceğinden endişe eden en geniş gençlik kesimlerinin aradığı çıkış yollarına dair bir harita sunuyor. Örgütsüzlük, işçi sınıfının mücadele deneyimlerinden ve birikiminden kopukluk her geçen gün daha hayati bir sorun haline geliyor.

GENÇLER ÖRGÜTLÜLÜĞE MESAFELİ

Geçmiş yıllarda düzenlenen mitinglere öğrenci gençlerin bir bölümü kendi özgün talepleriyle katılıyor, mücadelelerini işçi sınıfının yanında konumlandırma gerekliliğini bir biçimde gösteriyordu. Bu yıl da yine birçok genç çevrimiçi veya yüz yüze bir araya gelerek kendi taleplerini 1 Mayıs’a nasıl taşıyacağını planladı. Sürekli vurguladığımız gibi, dönemin özgün koşullarına uygun biçimler yaratmak için kendi niteliğinden güç alarak çeşitli tartışmalar ve etkinlikleri online sürdürdü. 1 Mayıs’ın ne anlam ifade ettiğine dair bilgilendirici etkinlikler düzenlenirken birlikte pankartlar, dövizler ve videolar hazırlandı, balkonlardan marşlar ve sloganlar yükseltildi. Rektörün polis ile iş birliğine ve kampüsü keyfi bir kararla kapatmasına rağmen ODTÜ öğrencilerinin tüm engelleri aşarak üniversitesine girip 1 Mayıs’ı gerçekleştirmesi öğrencilerin sorunlarının nasıl ertelenemeyecek boyuta ulaştığının ve mücadele azminin göstergesi oldu. Bu süreçte gerçekleşen buluşmalarda öne çıkan tartışmalardan biri ise öğrenci gençliğin mücadelesiyle işçi sınıfının mücadelesi arasında bir bağ olup olmadığı oldu. Mücadelenin ne yöne gideceği, bu koşulların nasıl değişeceği ise tartışmaların ana konusuydu. Özellikle üniversite gençliği olmak üzere öğrenci gençlik içerisinde daha ileri bir mücadele hattına duyulan ihtiyacın ve bu yönlü arayışların gelişmekte olduğu bir süreçteyiz. Ancak gençler “Ne yapacağız? Nasıl yapacağız?​” sorusunu daha çok sorarken, mücadelenin gelişmesinin en önemli yolu olan örgütlülüğe hala mesafeli yaklaşıyor. Bireysel mücadele ile bu koşullardan kurtulmanın yolu yokken örgütlülüğe duyulan mesafenin ortadan kalkması ve gençliğin geleceği, işçi sınıfının saflarında örgütlenmesi temel ihtiyaç olarak ortada duruyor. Tüm bunlarla birlikte gençlik yığınları içerisinde iktidara duyulan güvensizlik sözde tam kapanma ve yasaklamalarla birlikte, iktidarın sermayeyi koruyan uygulamalarının daha görünür hale gelmesiyle iyice artarken bu durum bir şeyleri değiştirme isteğini ve yol arayışını da güçlendiriyor.

HER GÜN MÜCADELE GÜNÜ OLMALI

Genç kadınların hayatın tüm alanlarında gerici ve faşist bir yönetiminin örgütlenmesinden gördüğü etki şiddetlenirken, kadınların mücadele etme deneyimi de artıyor. 1 Mayıs’ta İstanbul Sözleşmesi’ni savunma mücadelesinin daha güçlü geçmesi gerekliliğinin yanında, kadınların mevcut eylem biçimleriyle yetinmek istemediği, öfkesini ve değiştirmeye yönelik iradesini yönlendireceği daha geniş ve sağlam birliktelikler kurmak, daha sürekli ve müdahale gücü yüksek yapılara ihtiyaç duymak hususunda ileriden bir mücadeleyi örgütleme olanaklarının günden günde ivme kazandığına şahit oluyoruz.

Artan baskılara, yasaklara ve engellemelere rağmen Türkiye’de binlerce genç kendi istek ve özlemleri için farklı platformlarda ve düzeylerde bir araya geldi. Ancak bu bir araya gelişlerin süreklilik kazanması, biriktirerek ilerlemesi ve örgütlü bir zemine oturması ise gençliğin en önemli ihtiyaçlarından biri olarak duruyor. 1 Mayıs yalnızca bir takvim yaprağı olmadığına göre, artan istek ve özlemler etrafında her günün bir mücadele gününe dönüşmesi gerekiyor. Gençler için başka bir çıkış yolu görünmüyor.

ÖNCEKİ HABER

Link Bilgisayar’da sömürünün katmerlisi: Tuvalete giderken bile telefon açık olacak

SONRAKİ HABER

Almanya'da Sol Parti'nin liste başı adayları Wissler und Bartsch

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa