EMEP: ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması provokasyonunun sonucudur
İsrail'in Filistinlilere saldırısına dair konuşan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: "Bütün bunlar ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasıyla başlayan bir provokasyonların sonucudur."
Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz düzenlediği basın açıklaması ile gündemdeki konulara dair değerlendirmelerde bulundu.
İSRAİL'İN GAZZE'YE SALDIRISI: "ÇÖZÜM EMPERYALİZME KARŞI ORTAK VE KARDEŞÇE DURUŞ"
İsrail'in saldırılarına tepki gösteren Akdeniz, yıkımların, sürgünlerin, tahliyelerin, bir an önce son bulması için emperyalizme karşı ortak ve kardeşçe bir duruş çağrısı yaptı.
Akdeniz şöyle konuştu: "Bir bayrama daha İsrail zulmü ile girdik. Ortadoğu halkları, Filistin halkları gözyaşı döküyor. Filistin'de Kudüs'te kan var acı var. Mescid-i Aksa baskınında yüzlerce insan yaralandı. İsrail'in hava saldırısında onlarca insan hayatını kaybetti, çocuklar yaralandı. Bütün bunlar ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasıyla başlayan bir provokasyonların sonucudur. Çok açık bir biçimde görülüyor ki görüntülerden de izliyoruz ki, İsrailli siyonist dinci fanatikler Filistinlilerin evleri mekanları bombalanırken sevinç gösterileri yapıyorlar. Bu görüntüler 21. yy adına utanç vesikasıdır. İnsanlık bu görüntüleri elbette unutmayacak.
Siyonizmin Kudüs'te Hristiyan ve Müslüman insanların evlerini boşaltarak oraya Yahudi siyonist fanatiklerin yerleştirmesi çabasını elbette doğru bulmuyoruz. Yıkımların, sürgünlerin, tahliyelerin, bir an önce son bulmasını istiyoruz.
Özellikle AKP iktidarı açısından bir samimiyet testi yapmak gerekirse; samimiyet testi kınamada değil yaptırımdadır. Soruyoruz İsrail’e karşı ne yaptırımda bulundunuz? Diplomatik ilişkileri mi askıya aldınız? Yoksa silah anlaşmaları dahil ikili anlaşmaları mı iptal ettiniz? Bu yaptırımlar olmadan İsrail zulmünün son bulması mümkün değil. Ayrıca önemli bir uyarımızda bütün bu zulüm içerisinde halkların kardeşliğinin sağlanması gerekir. Zira, bu mesele sadece Müslümanların meselesi değildir. Sorun dinsel-mezhepsel çatışmalar temelinde ele alınmamalı, kardeşlik zedelenmemelidir. Bu sorun Ortadoğu halklarının sorunudur. Bu sorun emperyalizmin bölgede varlığının bir sorunudur. Çözümü de emperyalizme karşı ortak ve kardeşçe bir duruş ile çözülebilir. Biz buradan bütün Türkiye halklarına, Filistin halkının yaşadığı bu zulüm karşısında ses çıkartma ve dayanışma çağrısı yapıyoruz."
"DEVLET DÜZENİNİN BİR BÜTÜN OLARAK ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜNÜN RESMİDİR"
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in yayımladığı videolar ve açıklamalarının devlet düzeninin çürümüşlüğünü ortaya koyduğunu belirten Akdeniz, "Alattin Çakıcı ile Mehmet Ağar’ların birlikte çektiği fotoğraflarla, Peker’lerin yayınladığı videoları bir arada düşündüğümüzde bu resmi çok net bir biçimde görüyoruz. Devlet, mafya, siyaset, uyuşturucu ve sermayenin iç içe geçtiği bir çürümüşlük ve bataklık var karşımızda. Açıkça bu Susurluk düzenin sona ermediğini ve AKP döneminde de devam ettiğini gösteriyor. Bu tablo tek adam yönetiminin çürümüşlüğünün resmidir. Bu tablo bataklığın kurutulmadığının resmidir. Düne kadar mafya liderlerine, uyuşturucu baronlarına ödül verenler, devlet katında muteber kişiler olarak ağırlananlar bu gün haklarında operasyon yapılıyor. Bu tam bir çifte standattır. Daha dün barış isteyen akademisyenlere ve öğrencilere tehditler savrulurken, işçi grevleri milli güvenlik gerekçesi ile hedefe konurken bu mafya bozuntularından güç alanlar bugün operasyon yapıyorlar. Bu açıkça riyakarlıktır. Devlet içerisinde palazlanmış olan mafya gruplarının bürokrasi ile iç içe ülkeyi nasıl yağmalayıp, pazarladıklarının da bir göstergesidir. Tabi burada vatan millet diyerek gençliği zehirleyenler ve şebekelerin ağına düşürenlere karşıda; bu ülkenin gençliğinin gideceği yol Sedat Peker’lerin, Alahattin Çakıcı’ları yolu değil, tam bağımsız, gerçekten demokrasi ve halk iktidarı isteyen Denizlerin yoludur. Açık bir biçimde görülmüştür ki kokuşmuşluk, çürümüşlük kapitalist düzene mahsus birşeydir ve bu pisliği ancak halk iktidarı çözebilir. Halk egemen olduğunda bu pisliği söküp atar ve ülke rahat bir nefes alır." diye konuştu.
"OTOBANLARA, İNŞAAT BARONLARINA DEĞİL SAĞLIĞA YATIRIM"
Hindistan başta olmak üzere dünyanın yoksul ülkelerinin aşı bulamadığını belirten Akdeniz, ilaç tekellerinin elindeki patent gücünün alınmasını, formüllerin bütün insanlığa açıklanması ve insanlığın hızlıca aşılanması gerektiğini belirtti. Akdeniz şöyle devam etti: "100’ün üzerinde ülkeye hala aşı gitmiş değil. Bir mesele de şu, sadece formüllerin açıklanmasıyla, patentlerin kaldırılmasıyla iş bitmiyor. Çünkü ülkeler aşı üretecek durumda değil. Buna Türkiye de dahil. Burjuva hükümetlerin izlediği politikalar sonucunda bugün Türkiye ne yazık ki aşı üretemez noktada. Yani patent kalksa bile aşı üretecek altyapımız yok. Bu da sağlık politikalarının burjuva tekellerin elinden alınmasının ne kadar gerekli olduğunu, sağlığın ne kadar kamusal bir hizmet olduğunu da gösteriyor. Silahlara değil, çetelere değil, mafyalara değil, otobana ve köprülere değil, inşaat baronlarına değil ama özellikle sağlığa yatırım yapmamızın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hep beraber gördük.
TTB’nin yaptığı açıklamalar var. Çok önemsiyoruz çünkü tam kapanma denen şey çalışanların sadece yüzde 20’sinin evde kaldığı, yüzde 80’in üzerinde bir kitlenin hala işe gidip geldiğini gösteriyor. Milleti kandırmayın, buna kapanma falan denmez. Burada açık bir biçimde halk bir kez daha sürü bağışıklığına terk edilmiştir. Turistlere 'vur çatlasın, çal oynasın' seramonileri düzenlenirken halkımız ya açlıktan ya koronadan ölmeye terk ediliyor. Bu tablo elbette kabul edilemez.
17 Mayıs’tan itibaren yeniden bir normalleşme tartışması gündeme gelecek. Bizim açımızdan durum nettir. Bu iktidarla normalleşmenin olması mümkün değil, bu iktidarla ancak sürü bağışıklığı olur, normalleşme halkın, emekçilerin mücadelesiyle olur. 12 Mayıs Hemşireler Günü dolayısıyla bir kez daha sağlık emekçilerini selamlıyorum."
"KADINLAR BU KARARLARA TESLİM OLMAYACAK"
İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının 10. yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleşmeden çekilme kararı ilgili de konuşan Akdeniz, "On yıl boyunca öyle ya da böyle kadınlar haklarını savunmak için bir mevzi elde etmişlerdi ama AKP iktidarı işine geldiğinde sözleşmeyi imzalıyor, işine gelmediğinde kimi tarikatların da talebiyle bir kalemde iptal ettiğini söylüyor. Peki İstanbul Sözleşmesi iptal oldu, ne oldu? Bir günde 6 kadın cinayeti yaşandı. Kadın cinayetleri katlanarak geliyor. Yargı etkilendi, eskisi kadar rahat kararlar veremiyor erkek şiddet uygulayıcıları hakkında. Failler İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden yola çıkarak ceza indirimi talep ediyor. Kadınlar daha çok hedefte, LGBTİ+ daha çok hedefte. Elbette bu işin yolu kadınların mücadelesinden, toplumun bu soruna duyarlı olmasından geçiyor. Çünkü bu sorun sadece kadına yönelik şiddet sorunu da değil. Bir bütün olarak laiklik sorunu. Türkiye’nin laik, demokratik bir ülke olarak inşa edilebilmesinin yolu kadın haklarından geçiyor. Burada tabii ki biz biliyoruz ki kadınlar mücadelesinde bu kararlara teslim olmayacak."
13 Mayıs Soma Katliamı’nın yıldönümü olduğu hatırlatan Akdeniz, bütün demokratik kamuoyunu 25 Mayıs’ta görülecek duruşmaya sahip çıkmaya çağırdı. (HABER MERKEZİ)