Haklarımız ve hayatlarımız için mücadele ettikçe kazanacağız
“Kadınların örgütlü mücadelesinin haklarını yeniden ellerine alacak şekilde sonuçlanacağına dair hiç şüphem yok. Bir arada olduğumuz sürece güçlü olduğumuza inanıyorum.”
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Helin METİN
Burcu GÜÇLÜ
İstanbul Üniversitesi
Türkiye, uygulanması için uzun süredir mücadele verilen İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile tek taraflı çekildi. Ancak bu karara tepkiler çığ gibi büyüdü ve büyümeye de devam ediyor. Gece vakti alınan çekilme kararının ardından sözleşmenin uygulanmasını isteyen kadınlar pandemiye rağmen sokaklara döküldü. Mücadele sosyal medya platformları üzerinden de sürmeye devam etti. Fakat iktidar geri adım atmadı; İstanbul Sözleşmesi’nin 1 Temmuz 2021’de yürürlükten kaldırılacağı duyuruldu. Biz de İstanbul Üniversitesi SBF’li Kadınlar’dan Lüseyna Özden ve Vuslat İçmeğiz ile bu süreci tartıştık.
İKTİDAR SÖZLEŞMEYE KARŞI ÇIKAN NEFRET GRUPLARI YARATTI
Öncelikle Erdoğan’ın gecenin bir vakti tek taraflı olarak sözleşmeyi feshetmesine karşı düşüncelerini ve iktidarın bu hamlesinin ardında ne gibi sebepler yattığını tartıştık.
Kadınları ev içine hapseden, onların haklarını sınırlandıran; nerde, nasıl, ne zaman ve kiminle bulunacağına karar vermek isteyen, gücünü iktidardan ve iktidar yanlılarından alan bir zihniyetten bahseden Lüseyna, iktidardan aksi bir hamle beklenemeyeceğini düşündüğünü söyledi. Ardından söze “Tam da yıllarca ilmek ilmek işledikleri olguları destekleyen bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nden tek kişinin imzası ile gecenin bir vakti vazgeçildi. Peki neden? Kadınların sistematik bir şekilde maruz bırakıldıkları şiddetin sürdürülmesi mi istendi?” diye devam etti. Lüseyna’ya göre sözleşmeden bir gecede tek taraflı olarak çekilme kararı, toplumda sözleşmeye karşı oluşturulan yalan yanlış algıları destekledi ve sözleşmenin maddelerini dahi okumayan insanlara karşı “sözleşme Türk aile yapısını bozuyor” argümanının geliştirilmesine yol açtı. Hemen ardından bahsedilen aile yapısının sebep olduğu kadın cinayetlerinden hiç bahsedilmediğini, kadınlara yükledikleri görevler ve konumların şiddeti desteklediği gerçeğinin kapatılmaya çalışıldığını ekledi. “Hatta kimi bakanlarca verilere bakılmaksızın kadın cinayetlerinin azaldığına dair iddialar bile ortaya atıldı. Sistematik bir şekilde sözleşmeye karşı olan bir nefret grubu oluşturuldu. Bu grubu oluşturmak yıllarca hazırlanan zihniyet sayesinde kolaylaştırıldı” diyen Lüseyna bu durumu kadınların örgütlü mücadelesine karşı duyulan korkunun bir dışavurumu olarak nitelendirdi ve devam etti. “Çünkü bu ülkede yaşamaya çalışan her kadın hayatının bir noktasında yarattıkları eril zihniyetle karşı karşıya gelmek zorunda kaldı. Üniversitelerde, sokakta, yaşam alanlarında, iş yerlerinde, toplu taşıma araçlarında kısacası hayatın içinde olan her yerde kadınlar şiddet ve tacize maruz bırakılmakla savaştı. Ama hükümet bu savaşta hep kadınların karşısında durdu. Gün geldiğinde kadınların da bu mücadelede karşılarında olacaklarını bildiklerinden kadınları hep susturmaya, pasifleştirmeye çalıştılar. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının en büyük sebebi budur.”
Vuslat, sözleşmeden çekilmeyi konuşuyor olmaktan utandığını belirterek sözlerine başladı. “Sorunun muhatabı olan kadınlar, onları temsil eden sivil toplum örgütleri, en önemlisi vatandaşı temsil eden meclis dinlenmeden, modern Türkiye’nin mayasında olan demokrasi kültürü hiçe sayılarak alınan bu karar hukuka aykırıdır ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Sözleşme’den bir gece vakti geri çekilmesinin hukuki olarak uygunsuzluğu da yetkili kişilerce açıklanmıştır” dedikten sonra 2014’te yürürlüğe giren sözleşmenin geçen süreçte feshine sebep olacak neler yaşandığını merak ettiğini söyleyerek “Örf adet kisvesi altında ‘toplumun ahlakını bozuyor’ argümanına sığınıp dini pratiklerini uygulamak istedikleri toplum yaratma arzusundalar. Sözleşme maddelerinden bihaber kitlesini ve insanları sözleşmenin aile yapısına zarar verdiğini söyleyerek kandırıyor, gerici odakların görüşlerini toplumda temellendirmeye çalışıyor, Sözleşme ve destekleyicileriyle ilgili 7 yıl önce kendileri kabul etmemiş gibi kara propaganda yapıyorlar” dedi. Son olarak Vuslat, “Hepimiz adına soruyorum. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği gece mahkemelerde kaç adet taciz tecavüz dosyası kapandı, kaç dava düştü ve bu dosyalar kimlere aitti? Sözleşmenin hangi maddesi kimleri huzursuz etti? Ne olursa olsun İstanbul Sözleşmesi muhafazakâr hükümetlerin siyasi hesaplarına uymaması sebebiyle ve birtakım erkeğin tekelinde karar alınacak bir konu değildir.” dedi.
KAZANAN TARAF BİZ KADINLAR OLACAK
Sözleşme feshedildikten sonra bunu kabul etmeyen kadınların bir araya gelişinin kendilerinde ne gibi hisler uyandırdığını ve biz kadınların neler yapması gerektiğini konuştuğumuzda bu sefer söze ilk Vuslat girdi. “Pandemiye rağmen haklarını her ilde örgütlenerek ve bir arada durarak ifade etmeye çalışan tüm bireyler hak mücadelesinin arkasında durdular. Güce tapan sinik insanlar olmadığımızı bir kez daha hatırlattılar. Türkiye’de de kadın haklarının modern toplumlardaki gibi siyasal ve toplumsal haklardan farklı olmayacağını dile getirmek için çabalayan, kendilerini savunan ciddi bir kitlenin varlığını sözleşme karşıtlarına gösterdiler.” Mücadelenin ülkemize eşitliğin gelebileceğine dair umutlarını yeşerttiğini söyleyen Vuslat, haklı mücadeleyi meşruiyet sınırlarında sürdürmeye devam edeceklerinin altını çizerek “Zira bu usulsüzlüğe ses çıkarmayanların bu ülkede herhangi bir konuda hedef gösterilebileceklerini unutmamalarını dilerim. Dayatılanı içselleştirmemeli ve haklarımız için her yerde siyaset yapmaya devam edip daha çok insanı bilgilendirmeliyiz, katılaşmış ideolojik saiklerle hak gasplarının karşısında birlikte duracağız. Yok edilenler kadınlardır ve biz susmayacağız” dedi.
Hemen akabinde Lüseyna hükümetin yıldırma politikalarına karşı İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyen kadınların, şiddete maruz bırakılan tüm kadınların umutlarını tazelediğini vurgularken “Kendilerini güvende hissetmeyen kadınların ülkenin hukuk sistemine duyduğu inançsızlıktan dolayı ‘yetkili’ mercilere değil kadın haklarını savunan platformlara başvuruyor olması bu umudu aşılayanların yine biz kadınlar olduğunu gösteriyor. Kadınların örgütlü mücadelesinin haklarını yeniden ellerine alacak şekilde sonuçlanacağına dair hiç şüphem yok. Bir arada olduğumuz sürece güçlü olduğumuza inanıyorum. Üniversitelerdeki kurumsallaşma isteğimizin bile engellenmeye çalışıldığı bu günlerde kazanan tarafın biz kadınlar olacağını biliyorum” diyerek sözlerini bitirdi.