12 Mayıs 2021 01:57

Dünya Hemşireler Günü | Angarya işler, artan mesai yükü, adaletsiz ödemeler...

Bugün Dünya Hemşireler Günü. Her bin kişiye 2 hemşirenin düştüğü Türkiye’de pandemiyle artan iş yükü hemşireleri adeta tüketmiş durumda.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Bugün 12 Mayıs Dünya Hemşireler Günü. Hemşirelik mesleğinin “Ne kadar kutsal olduğunu” anlatan mesajlar veriliyor iktidardan. Peki ya hemşireler, onlar koronavirüs günlerinde neler yaşıyor, ne talep ediyor? Türkiye’de her 1000 kişiye 2 hemşire düşerken pandemiyle artan iş yüküyle hemşireler tükenmiş durumda.

Ağır iş yüküne rağmen düşük ücretle çalıştırılan hemşireler bir de geçim sıkıntısı yaşıyor. Ücretleri düşmesin diye emekli olamayanlar bir yana ay sonunu getirebilmek için ekstradan nöbet tutanlar çoğalıyor.  

Pandemiyle yükleri katlanan hemşireler anlatıyor: “Bir nöbetimde 34 Kovidli hastaya 2 hemşire bakıyorduk. Beslenmesi, bakımı, dışarıdan ihtiyaçları… Hatta tuvaletini temizlediğimiz hastalar var… Bir nöbetimde yalnızca kritik hastaların şekerine bakabildim, durum çok kötüydü… Ya bir şey olsa. Böyle böyle bizi işimizle vicdanımız arasında bırakıyorlar…”

BUGÜN DÜNYA HEMŞİRELER GÜNÜ!

Bugün Dünya Hemşireler Günü. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 2020 yılı itibarıyla dünyada 27.9 milyon hemşire bulunuyor. Yine DSÖ’nün verilerine göre dünyada 6 milyonluk hemşire açığı bulunuyor ve bu açığın yüzde 89’u düşük ve düşük-orta gelirli ülkelere ait. Pandemi ile birlikte hem rakamlar hem de hemşireler üzerindeki yük büyüdü.

Artan çalışma yükünün altında ezilen hemşireler fazla mesai, standartların çok üstünde hemşire hasta oranı, açlık sınırının biraz üstünde maaş, adaletsiz ödenen ve sağlık hizmetlerini ticarileştiren ek ödeme sistemi ile boğuşurken mesleklerini de hakkıyla yapmaya çalışıyor. İstedik ki bugün onlara kulak verelim.

KAVGA EDEREK MESLEĞİ DE KENDİMİZİ VAR ETTİK…

İstanbul’da bir kamu hastanesinde çalışan Hilal ve Birsen’le bir araya geliyoruz. Hilal henüz 24 yaşında genç bir hemşire. Birsen meslekte 30 yılını geride bırakmış.

18’inde mesleğe başlayan Birsen’in ilk görev yeri Erzincan.

Depremi kendilerinden bilenler de olmuş tansiyon ölçtüğü için cebine para sıkıştırmaya çalışanlar da…

İlk yıllarını “Çocuktuk, deneyimsizdik” diyor o günler için ve ekliyor: “Gerçekten çocuktuk, bazı arkadaşlarımız 18’ini doldurmamıştı. Maaşlarını babaları alıyordu ya da yaşları büyütülüyordu. Maaş alırken düşünüyorlardı da çocuk olduğumuzu, koca servisi, insan canını emanet ederken düşünmüyorlardı.”

Hemşirelik o yıllarda daha fazla ‘yardımcı meslek’, ‘doktorun yardımcısı’ gibi tanımlanıyor. Birsen’in kendi hayat hikayesi de mesleğin var olma hikayesi ile paralele işliyor: “Ben başladığımda doktorun yardımcısı görülüyordu, yani bu bir kabuldü. İşte kahvaltı mı hazırlanacak biz hazırlardık, başka ne kadar angarya varsa biz yapardık. Başka türlüsünü bilmiyorduk ki” diyor. Ve ekliyor: “Kişisel hayatım da çok zordu. 20’sinden evlenmiş, 21’inde çocuğum olmuştu. Orada da başka türlüsünü bilmiyordum. Öyle ya meslek sahibi olunur, evlenilir, çocuk yapılır… Böyle öğrenmiştik.”

‘Sonra’ diyorum… Anlatıyor: “Sonra öyle olmadığını öğrendim, Evrensel gazetesi getiriyorlardı çalıştığım hastaneye. Okuyordum, okudukça da değişiyordum. Bir kere benim o küçük dünyamdan ibaret olmadığını gördüm. Başkaları da vardı, tek değildim. Önce bunu gördüm, sonra baktım hayat da böyle değilmiş, bana çizilenin dışında bir hayat varmış. Ve meslek de… Okudukça sadece mesleğe dair değil, sağlık sitemine dair de fikirlerim oluştu… Orada da yürüyen bir mücadele vardı. Ben bunları öğrendikçe, kavga ederek, mücadele ederek değiştim, değiştik. Mesleği de değiştirdik. Yani biz hemşireler kavga ederek hem kendimizi hem mesleği var ettik.”

PERFORMANS KABUSU…

Hilal ve Birsen’in ortak tecrübeleri bugün her şeyin çok daha zor hale geldiği.

Hilal mesleğe başladığında sağlıkta dönüşümün sonuçları yaşanmaya başlamıştı bile. “Bugün” diyor Hilal, “Öncelik performans haline geldi. Kimse hasta ile ilgilenmiyor, senden istedikleri işleri kaydetmen. Sürekli yeni işler ekleniyor yaptıklarımıza. Ön planda olan hastanın iyileşmesi değil.” Ve ekliyor: “Yani öyle bir sistem dayatılıyor ki, çalışanları ücretle terbiye etmek istiyorlar. Bunun sonucu hem sağlıkçılar hem de vatandaşlar açısından kabus. Kimse gerçek bir sağlık hizmeti alamıyor, hastalıklar almış başını gitmiş. Ve bunun sorumlusu olarak sağlık çalışanları gösteriliyor. Şiddet bize yöneliyor. Oysa sorumlu biz değiliz.”

34 KOVID-19 HASTASINA 2 HEMŞİRE…

Türkiye’de pandemi sürecinin başlamasıyla hastanelerde farklı poliklinik birimlerinde çalışan pek çok hemşire kovid-19 servislerine kaydırıldı. Birsen Hemşire’nin servisi de kovid servisi haline gelenlerden. Kan alma, ilaç verme, solunum cihazıyla ilgili işlemler, hastaya pozisyon verme, bulguları ölçme bunlar yaptıkları işlerin yalnızca bir bölümü. Kovid servisleri o kadar yoğun oluyor ki, hemşirelere hastalara yemek yedirme hatta bazen altına alma görevi de düşebiliyor.

Birsen Hemşire’nin bir nöbetinde yaşadıkları bunun küçük bir özeti adeta: “Geçen gün nöbetim çok kötüydü, bir tane hastam tuvaletini yatağına yapmış, çok sağlıklı değil, kendi ellerimizle temizledik, yatağına yatırdık, altını bağladık. Sabah kahvaltısını yaptırdık. Diğer hastaya da kahvaltı yaptıracaktım, o kadar halim yoktu ki... Kahvaltı istemedi, meyve suyu dedi, gittim ona vişne suyu aldım kantinden.

İşte hemşirelik mesleği böyle ortada kalan bütün işleri yapar, hekimin personelin yapmadığı her şeyi yapar, yapmak zorunda bırakılır.” Ama buna ne sayımız ne de gücümüz yetiyor. 34 hasta var, 2 hemşire bakıyoruz nöbette. Yani o nöbetten bitmiş, tükenmiş halde çıktım. Bir de biz de insanız. Yani o insanları öyle görmek, onlara tam yetememek yükü var bir de…”

YETİŞEMİYORUZ, TERCİH YAPMAK ZORUNDA KALIYORUZ!

Bu kadar personel eksikliğinde bir de hastanenin Kovid-19 servislerindeki refakatçi sayısını yarıya indirme kararı aldığını anlatıyor Birsen, “İndiren servisin sorumlusu yüzde 20 ek ödeme alacak. Bu ne demek hemşireler daha fazla çalışacak. Tamam çalışalım da yok ki. O zaman alın atamasını yapmadığınız hemşireleri, temizlik personelini, bakıcıyı arttırın… Eee bunu da yapmıyorsunuz ama ben sana bu kadar puan vereceğim diyorsun, sanki hastane değil market. Üstelik bunu çalışılanlara değil sorumluya veriyorsun. Hastaneler böyle yönetiliyor işte” diyor.

Sonra nasıl bir cendereye sıkıştıklarını bir cümle ile özetliyor: “Meltem, çok kritik bir nöbetimde yalnızca kritik hastaların şekerine bakabildim, oysa hepsine bakmam lazım ama durum çok kötüydü, 2 hasta entübe durumda, kritik hastalar var. Ya bir şey olsa şekerini almadıklarıma… Ama yetişmiyor, tercih yapmak zorunda kalıyorsun. Böyle böyle bizi işimizle vicdanımız arasında bırakıyorlar…”

HEMŞİRE ALARMI!

Türkiye’de zaten hemşire sayısı yetersiz. OECD ülkelerinde her 1000 kişiye 8-16 hemşire düşerken Türkiye’de her 1000 kişiye ortalama 2 hemşire düşüyor. Oysa atama bekleyen 100 binden fazla hemşire var. Birsen ve Hilal hemşirelerin iş yüklerinin pandemi ile birlikte çok arttığını, hemşirelerin tükenme noktasına geldiğini söylüyor. Bu dönem emeklilik ve istifa taleplerinin de çok arttığına dikkat çekiyor ve ekliyor: “İstifa yasak, o zaman da emekliliği seçiyor. Çünkü çok yorucu, tüketici bir şey.”

Dünyada yaşanan süreç de onların anlattıklarını destekler nitelikte. Öyle ki Uluslararası Hemşireler Konseyi, geçtiğimiz aylarda ağır iş yükü, olumsuz çalışma koşulları ve tükenmişlik nedeniyle mesleği bırakan hemşire sayısında artışa dikkat çekmişti. Açıklamaya göre İş gücünün yaşlanması sonucu önümüzdeki on yıl içinde dünya çapında hemşirelerin yüzde 17’sinin emekliye ayrılması bekleniyor.

ERKEKLERE HEMŞİRELİKTE DE AYRICALIK!

Yüzde 80’i kadınlardan oluşan hemşirelik mesleğinde erkeklerin sayısı da artıyor. Hilal, idarelerin erkek hemşirelere karşı daha ayrıcalıklı ya da inisiyatifli davrandığını söylüyor. “Erkekler zaten bakım gerektiren işlere verilmiyor. Yani geleneksel yerleşmiş mantık burada da devam ediyor. Bakım varsa kadın yapar. Örneğin kadın doğumda erkek yok. Yoğum bakımlar herkesin gitmek istediği yerler, çünkü daha fazla para alıyorsun. Mesela ben dahiliyede çalışıyorum bana vermiyor ama erkek hemşireyi daha sempatik bulduğu için ona verebiliyor. Ya da misal, endoskopiye gelen hastalar çok ajitedir, ne demek o gergindir yani. Aç gelir çünkü. Seni gördüğünde ‘Beni niye almıyorsun, 3 gündür açım’ vs. der, ama erkek hemşireyi görünce bir dururlar, ‘Doktor bey geldi’ falan derler. Yani hastalar açısından da böyle bir ayrıcalıklı yaklaşım oluyor.”

‘GICIK HEMŞİRELERE BİR DE BURADAN BAKIN!’

‘Gıcık hemşire’ diye bir kanı var toplumda, ya da ‘huysuz’ ve başka şeyler. Hilal sık sık böyle tabirlerle karşılaştıklarını anlatıyor: “Biz de insanız, mesela ben hasta ile yeterince ilgilenebildiğim zaman kendimi daha mutlu hissediyorum. Ama yapamıyorum. Keşke 10 hastamız değil 2 hastamız olsa ona her bakımdan bakabilsek. Bir de psikolojik yükü var, örneğin hastayı kaybediyorsun, çaresizsin… Ama senden bir şeyler bekliyorlar… O halde işini yapmaya çalışıyorsun…”

Eksik kalanları Birsen tamamlıyor: “Bir de düşünsene 2 bin lira ev kirası ödüyorsun, aldığın maaş ortada, faturasıi, beslenmesi, çocuk varsa onun ihtiyaçları… Eee bitti maaş. Bu sorunlarla günlük bir şey yapmaya çalışıyorsun ve bizim işimiz insan, onun iyileşmesi. Ufacık bir hata, söz konusu olan insan hayatı. Zaten hastanedeki çalışma koşulları ortada. Bu düşünce ile nasıl hizmet vereceksin.”

BÖYLE GİTMEZ!

Pandemi ile birlikte eşitsizlikler derinleşirken mobbing ve baskının her türlüsünün arttığına dikkat çekiyor Birsen ve Hilal, taleplerini de ekleyerek noktalıyorlar sözlerini: “Masa başından talimat verenler alanda yangın yerinde çalışan bizleri anlayamadı. Ek ücret eşitsiz, maaşlar zaten yaşanacak gibi değil. Sağlık çalışanları ölürken ‘Evlerinde hastalanıyorlar meslek hastalığı sayamayız’ diyebildiler. Biz ay başını nasıl getiririz diye hesap yaparak çalışıyoruz, emekli olduğumuzda geçinemediğimiz için uzun yıllar çalışmak zorunda kalıyoruz, çocuklarımızı bırakacak kreş olmadığı için evde yalnız bırakıp yüreğimiz ağzımızda çalışıyoruz, aylık gelirimiz artsın diye fazladan nöbet tutup mesaiye kalıyoruz. Evet yorulduk, tükendik.

Ama bilendik de bir taraftan. Hani diyorlar ya hep ‘Aynı gemideyiz’ diye. İşte o iş öyle değil. Aynı gemiden olan biz sağlık çalışanları ile vatandaşlar. Taleplerimiz de net, hemşire sayısı arttırılmalı, hemşirelerin üzerindeki angaryalar alınmalı. Çalışma ortamlarımız şiddetten, baskıdan mobbingden arındırılmalı. Ve hekiminden hasta bakıcısına veri girişi elemanına kadar tüm sağlık çalışanlarının talepleri karşılanmalı.”

ÖNCEKİ HABER

BM raporu: Aşı dağıtımındaki eşitsizlik küresel ekonomik toparlanmayı tehdit ediyor

SONRAKİ HABER

Birleşmiş Milletler: İsrail ve Filistin tam ölçekli bir savaşa doğru sürükleniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa