13 Mayıs 2021 00:20

Yazar İsmail Dindar: Bedîrxan’ın doksan yıllık çığlığı

Kolonyolistin, egemenin ilkin saldırıp yok etmesi gerektiğine inandığı hazine dil olmuştur. Sömürge toplumun duygu ve düşüncesinin, emeği ve alın terinin sembolleşip varlıklaştığı miras.

Mir Celadet Bedîrxan | Fotoğraf: Wikipedia

Paylaş

İsmail Dindar 
Yazar

İlk ve en çok hedeflenen oldu dil; ve dille yoğrulan, dille yaratılıp yaşam bulan her şey. Dilde saklıydı, geçmiş; doğası, kültürü, ağıtı, sevinci, türküsü, duası ile. Dilde yaratılıp yeşertilecekti, gelecek; bilim, sanat ve tüm mutlu eden güzellikler…

O yüzden, fark etmiyor coğrafya ve mekanın adı ve zamanın hangi zaman olduğu;  kolonyolistin, egemenin ilkin saldırıp yok etmesi gerektiğine inandığı hazine dil olmuştur. Sömürge toplumun duygu ve düşüncesinin, emeği ve alın terinin sembolleşip varlıklaştığı miras.

Belki de bundandır, tehditçinin, tehdit ettiğine söylediği ilk tehdit, “Dilini koparırım ha!..” çok iyi biliyor, dil giderse, yürek de susar. Dil giderse, göz gördüğünü söyleyemez, beyin düşündüğünü, kulak duyduğunu. Hani derler ya “… Dile gelse de , anlatsa…” 

Evet aynen böyle, lal olur, görmez, bilmez, duymaz ve düşünemez olur dilini yitiren. Dile gelmemeli sömürgenin dili ki bilmesin, duymasın, görmesin, düşünmesin… düşünürse de dilinin koparılacağını düşünsün! Sadece …

Bununla da yetinmez sömürgeci, bir yandan sömürgenin tarihsel-kültürel tüm zenginliklerinin barındırıldığı hafızası olan dili talan edilip yok edilmeye çalışılırken öte yandan, tüm kudret hünerleriyle coğrafyası ve ruhunu ele geçirdiği ulusun dilini küçük düşürmeye, hiçleştirmeye, adeta ondan utanılması ve kaçınılması bir duruma düşürmek için her türlü yolu mübah görür. Bilimi mi çarpıtmaz, tarihi mi inkar etmez, kültürü mü yozlaştırmaz, yılların emeği ürünleri mi çalmaz; hasılı utansınlar, korksunlar ve nihayetinde UNUTSUNLAR diye her türlü zapturaptı mı reva görmez.

Çünkü bilir, yüzyılların deneyimleriyle edinmiştir, bilir bir ulusun inşası dille başlar. Dilde büyür duygular, dille anlatılır düşünceler. Bu duygu ve düşüncelerdir bireyleri birleştirip ulusa dönüştüren ve sonuçta tarihi, kültürel bilinçle bir iradeyi ortaya çıkaran. Açığa çıkan iradenin savunulup sürdürülebilmesi de dilde yaşam bulur. Bu olgudur, Alman Filozof Leibniz’e , “Bana bir alfabe verin size o alfabeden bir dil, o dilden de bir ulus yaratayım.” dedirten.

Ya da “İnsanın gerçek ülkesi ana dilidir, insanın o ülkenin sınırları içerisinde yaşaması ve nöbetçisi olması gerekir.” aforizmasını Albert Camus’ya dedirten.

Son yüzyılda Kürtçenin gün gün yaşadığı serüven, asimile edilip unutulması için sahnelenen türlü türlü oyun, hile ve baskılarla doludur. 15 Mayıs 1932’de yaşanılanı ve olmakta olanı gördüğündendir ki Mir Celadet BEDÎRXAN, sürgünde yok denecek derecede kısıtlı olanaklarla bir edebiyat dergisi çıkarmaya çalışmış ve en önemlisi, yaşadığımız bu günleri ta o günden görerek, çıkardığı edebiyat dergisinin adını “HAWAR” koymuştur.

Bugün o çığlık tüm zamanlardan daha elzem, buğdayın ilk yeşerdiği, tekerleğin ilk döndüğü, insanlığa beşiklik etmiş kadim toprakların, kadim dili Kürtçe için daha yaşamsal ve acılıdır. Acısının şiddetini şu diyalog rahatça ifade eder niteliktedir.

-Merhaba, tu çawa yî? (yaş 55)

-Ben Kürtçe bilmiyorum. (yaş 40)

-Nerelisin?

-Siverek.

-Ha pardon, Zazaca konuşuyorsunuz.

-Evet doğrudur, biz Zaza’yız ama ben Zazaca da bilmiyorum.

-………….

-Diyarbakır’da büyüdük de…

Kuşkusuz bu tablonun oluşumunda herkesin emeği var. Başta, insanın başat haklarından olan ana dilde eğitim hakkını tanımayan egemenler olmak üzere, baskıcı egemenlerin bu yönlü yaptırımlarına sessiz kalarak suçu onaylayan ve kıt da olsa eldeki en ufak direnme olanaklarını kullanmayan kaybolmakta olan dilin sahipleri, herkes tarih karşısında suçludur.

Bir gün tarih suçluyu ayağa kaldırabilecek mi ve o gün gelse bile bu bir işe yarayacak mı? Diyalogdaki kırklı yaşlardaki kahramanımızın da açığa çıkardığı gibi ne yazık ki iyimser bir yanıt bulmak oldukça zor. Çünkü yaşadığımız teknolojik gelişmelerin içinde, sürecin bu şekilde devam etmesi halinde, Bedîrxan’ın doksan yıllık çığlığı da artık hiç duyulamaz duruma gelecek.

ÖNCEKİ HABER

Kılıçdaroğlu: Belediyelerin gelirleri yetersiz, belediye gelirleri yasası çıkmalı

SONRAKİ HABER

2021 yılının ilk çeyreğinde Birleşik Krallık ekonomisi yüzde 1,5 küçüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa