13 Mayıs 2021 02:04
/
Güncelleme: 05:23

Özuğurlu: İktidarın kullanmayı düşüneceği en son silah ekonomi

İsrail’in hükümet kurma gibi girişimlerinin arasında Filistinlilere saldırmasını; Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerini Ortadoğu Uzmanı Gazeteci Musa Özuğurlu ile konuştuk

Özuğurlu: İktidarın kullanmayı düşüneceği en son silah ekonomi

Musa Özuğurlu | Fotoğraf: MA

Şerif KARATAŞ
İstanbul

İsrail, ramazan ayı başından bu yana Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya gelen Filistinlilere saldırıyor. Bu saldırılara Şeyh Cerrah Mahallesi’nin zorla tahliyesi eklendi. Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin İsrail’i ‘kınamak’la yetinmesi, ABD’nin bu saldırıları desteklemesi ve İsrail’in hükümet kurma gibi girişimlerinin arasında Filistinlilere saldırmasını Ortadoğu Uzmanı Gazeteci Musa Özuğurlu ile konuştuk.

 Türkiye’nin İsrail ile ticari ilişkilerin en sert dönemlerde dahi azalmadığını aksine arttığını anlatan Özuğurlu, “Şu anda da bir yaptırım şekli olarak görülebilecek, ticari ilişkilerin azaltılacağı ya da kesileceği yönünde herhangi bir işaret yok. Kaldı ki Türkiye’nin bu dönemde kullanmayı düşüneceği en son silah ekonomi” ifadesini kullandı. Özuğurlu’nun sorularımıza yanıtları şöyle:

İsrail’de hükümet kurma süreci tartışılırken geçen hafta, Suriye’nin kentleri Lazkiye ve Hama’ya hava saldırıları düzenledi. Bu hafta da Mescid-i Aksa’ya … Bugün açısından Kudüs İsrail’in başkenti ısrarını ve bu saldırıların amacını nasıl yorumlarsınız?

 İsrail’de genel olarak Filistinlilerin 3 yerde bulunduğunu / yoğunlaştığını görüyoruz. Batı Şeria, Gazze ve Kudüs’ün doğusu ya da Doğu Kudüs. İsrail’in uzun vadeli planı Gazze’yi küçük bir Filistin mahallesine / gettosuna dönüştürmek kalan Filistinlilerin yaşam alanını ise Batı Şeria ile sınırlamak. Bu hedef Trump döneminde ortaya konulan “Yüzyılın Planı” ile ortaya konmuştu. Doğusu tarihsel olarak Filistinlilere “bırakılan” Kudüs’e gelince: Buradaki Müslümanlar / Filistinlilerin çıkarılması Kudüs’ün tümünün İsrail’in başkenti olarak Kabul edilmesi açısından önemli. Ayrıca yukarıda çerçevelendirmeye çalıştığımız planın da parçası. Kudüs mümkün olduğunca Filistinlilerden arındırılmaya çalışıyor. Tapınak Tepesi’nin hemen kuzey doğusunda bulunan Şam Kapısı (Babül Amud) ve sonrasındaki El Zehra Mahallesi ve Şeyh Cerrah semtinde yaşanan son olaylar bu plan çerçevesinde yürütülen çalışmalar sırasında başladı. Şeyh Cerrah’ta İsrail yeni yerleşim birimleri kurmaya, Filistinlileri o bölgeden çıkarmaya çalışıyor.

Ancak olayların gerçek sebebi Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanıması, Yüzyılın Planı ve Bazı Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşerek “Filistin davasına ihanet ettikleri düşüncesi” İsrail’in 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu Doğu Kudüs’ü de batısına ilhak ederek “Başkenti tamamlamaya” çalışması, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın 2006 yılından bu yana ilk defa 22 Mayıs’ta yapılması beklenen parlamento seçimlerini “İsrail’in Doğu Kudüs’te bulunan seçmenlerin oy kullanabilmesini garanti edememesi üzerine” ertelemesi gibi gelişmeleri barındıran birkaç yıllık bir süreç. Bu faktörlere seçim erteleme kararından Hamas’ın hiç hoşnut olmaması ve Netanyahu’nun iç siyasette yolsuzluk iddiaları ve parlamentoda istediği çoğunluğu sağlayamaması gibi sorunlar yaşamasını da ekleyelim.

Bunların dışında şuna vurgu yapılabilir: İsrail Filistinlilerin yeni bir intifada başlatmaları durumunda bunun çok ciddi bir sürece yol açacağının farkında. Filistinli örgütler yıllardır olası bir kalkışmaya hazırlık yapıyor. Bu nedenle en ufak bir gösteri ya da hareketlenme sert bir şekilde bastırılıyor. Diğer yandan Netanyahu son yaşanan çatışmalar gibi bu türden gelişmeleri iç kamuoyunda çıkış yolu bulabilmesine fırsat yaratacağını düşünüyor olabilir. Gerçi bunun ters tepme olasılığı da yok değil.

‘SOMUT HERHANGİ BİR ADIM ATMALARI DÜŞÜK OLASILIK’

Geçen yıl, İsrail’le Sudan, Fas, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında ilişkileri normalleştirme adımları atıldı. Bugün açısından Müslüman da olan Filistinlilere bir saldırı var. Kınama geldi ama bir ilişkiler konusunda gerilme durumu bekliyor musunuz?

Bu ülkeler zaten İsrail’in genişleme, o topraklardan Filistinlileri yavaş yavaş da olsa tamamen çıkartma politikalarını çok iyi biliyor olmalarına rağmen İsrail ile normalleştiler. Yani aslında Filistin davası bir şekilde önemsedikleri bir dava değil. En azından daha önce var olan hassasiyetin artık kalmadığı söylenebilir. Bugün Suriye ve Ürdün dışında zaten bu ülkeleri rahatsız edecek çok önemli bir Filistinli nüfus yok. Bu nedenle bu son yaşanan olayları kendi kamuoylarından çekindikleri için kınasalar da somut herhangi bir adım atmaları düşük olasılık. Ayrıca bu ülkelerin ya da Arap kamuoyunun Filistin davası bileşenlerininin hepsini ya da atılan her adımı olumlaması söz konusu değil. Dolayısıyla bu ülkelerin bazılarının Filistin davasına ne şekilde katkı sunabilecekleri meselesini revize etmeleri gibi bir durum da söz konusu. Filistin artık bir devlet / halk olarak değil, dernek muamelesi görüyor. Birçoğu Filistin davasına katkıyı maddi katkı ile sınırlandırmış durumda.

Aynı şekilde Türkiye açısından da baktığınızda birkaç yıl evvel “Mavi Marmara affı”ndan sonra ilişkilerde normalleşme adımı atılmıştı…Türkiye ile İsrail arasında son dönem nasıl bir politika yürüyor?  Erdoğan’ın İsrail siyasetini nasıl okuyorsunuz?

Türkiye’nin İsrail ile askeri, ekonomik ilişkileri bağlayıcı nitelikte. Bunların dışında İsrail küresel çapta önemli müttefikleri olan bir ülke. Bütün bunlar “Dini hassasiyetleri olduğunu” ve “Filistin davasına” sahip çıktığını savunan AKP iktidarını da bağlar. Yani Türkiye-İsrail ilişkisi sadece hükümetin politikalarının yönlendireceği bir ilişki olmanın çok ötesinde. Erdoğan’ın Filistin ile ilgili çıkışlarını üç başlık altında görebiliriz: Birincisi iç kamuoyuna yönelik. Bu gibi çıkışlar iktidarın durumunu tahkim edebilmesi açısından elzem ve milliyetçilik gibi zaman zaman kullanılıyor. Ki son dönemde iktidarın buna daha çok ihtiyacının olduğu görülüyor. İkinci başlık “İslam dünyasına” yönelik. Erdoğan bu gibi çıkışlarla Osmanlı döneminin mirasçısı olarak Osmanlının tarihteki hakimiyet bölgelerinde bulunanlar da dahil “Müslümanlara” hitap ediyor ve İslam coğrafyasında “İslam’ın yaşadığı sorunlara ve bu sorunların bir parçası olarak Filistin sorununa” sahip çıktığı hatta daha da ilerisi “Bu konuda cesaretle adım atam atan tek lider olduğu” mesajını vermeye çalışıyor. Üçüncü başlık ise Batı dünyası ile ilgili: Erdoğan Batı dünyasının kendisini “Müslüman dünyasının temsilcisi” olarak kabul etmesi beklentisi içinde. Ancak Arap dünyası ile yaşadığı sorunlar nedeniyle bu söylem düzeyindeki siyaset etki yaratmıyor.

Türkiye’den İsrail’e sert tepkiler geldi ancak ekonomik ilişkilerde bir değişim var mı?

Daha önce en sert dönemlerde bile ticaret hacminin azalmadığını aksine arttığını gördük. Şu anda da bir yaptırım şekli olarak görülebilecek, ticari ilişkilerin azaltılacağı ya da kesileceği yönünde herhangi bir işaret yok. Kaldı ki Türkiye’nin bu dönemde kullanmayı düşüneceği en son silah ekonomi.

Bu saldırılar nasıl engellenir?

İsrail razı edilmediği sürece saldırıların ya da Filistin sorununun bitmesi mümkün değil. İsrail’i ikna etmenin tek yolu ise ABD ve Batı ülkelerinin bölgedeki müttefikleri ile kararlı bir şekilde ortak hareket etmesi. Ancak böyle bir irade yok. İsrail en azından Oslo anlaşmalarına uygun biçimde bir çözüme razı olursa, yeni yerleşim birimleri açmaktan vazgeçer ve (bölünmüş) Kudüs’ü kabul ederse belki çatışmalar sona erer. Ama bu yönde bir işaret en azından şimdilik yok.

BİDEN TUTUMU: BURASI ORTADOĞU VE ROMANTİZM KALDIRACAK BİR COĞRAFYA DEĞİL

ABD’de Biden seçildiğinde Trump’ın dış politikası ile birbirinden farklı bir yöntemi olacağı söylendi ancak Kudüs konusunda ABD destek veriyor… Bu politikada bir değişim bekliyor musunuz?

ABD “müesseseler devleti” “Amerikan çıkarları” konusunda, seçilmiş ABD başkanı ve Beyaz Saray ile aynı fikirde olmayabilir. Biden bu türden meselelere daha “insan hakları temelli” bakacağı imajını yarattı, ancak burası Ortadoğu ve romantizm kaldıracak bir coğrafya değil. Son yaşananlar muhtemelen Biden’a bunu göstermeye başlamıştır. ABD ve Batı için bir İsrail gerçeği var ve bu gerçek diğer tüm politikaların dışında özel tanımlamalar gerektiriyor ABD dış politikası açısından. ABD ve Batı sonuç olarak İsrail’in varlığını sorgulatacak herhangi bir adım atmak istemezler. Daha önce Jimmy Carter, Clinton ya da Obama döneminde atılan ve Filistinlileri de daha önceki kayıpları sonrası bulundukları duruma yaklaşık bir duruma razı etmeye çalışan birtakım adımlar atılmadı değil. Ancak gerçekte ABD açısından Filistin meselesi “Filistin-İsrail” problemi değil “İsrail’in, İsrail’e yardımcı olunarak çözülmesi gereken bir problemidir.” Dolayısıyla burada ABD ve Batı açısından esas olan İsrail’dir Filistin değil. Böyle bir durumda ise ABD’nin İsrail’e karşı net bir tavır içinde olabilmesi Biden kişisel olarak istese bile mümkün değil. Bunu daha önce İsrail 2006’da Lübnan’da, 2009’da Gazze’de BM binalarını bombaladıktan sonra İsrail’in kınanması tasarılarını veto ederken gördük, bundan sonra da görebiliriz. Biden usullerde istediği gibi hareket edebilir belki, ancak esaslarda bir değişim büyük sürpriz sayılır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et