7. yılında Soma için adalet
Maden Mühendisi Mehmet Torun, üzerinden 7 yıl geçen 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma Maden Katliamı'na dair yazdı.
13 Mayıs 2014'te Soma'daki katliamda 301 madenci hayatını kaybetmişti.
Fotoğraf: Emin Mengüarslan/AA
Mehmet TORUN
Maden Mühendisi (KESK -ESM Madencilik Komisyonu Üyesi)
Bundan 7 yıl önce Soma’da dünya madencilik tarihinin en acı facialarından biri yaşandı. 301 maden çalışanı yeraltı kömür ocağında gazdan zehirlenerek yaşamını yitirdi. Nereden gelmişti bu gaz? Bilinmiyor muydu? Biliniyordu elbette. Yaklaşık 100 yıldır üretim yapılan havzadaki kömür damarlarının özellikleriyle ilgili onlarca bilimsel makale yazılmıştı. Önceden çalışılmış yerlerde tamamı alınamayarak kalan kömürlerin oksijen temasıyla içten içe yanması sonucu açığa çıkan bu zehirli gaz gerekli önlemler alınmazsa işçilerin çalıştığı ortama sızarak ciddi riskler oluşturuyordu. Soma kömür havzası da çok riskli maden sahaları içerisindeydi. Bu konu, TMMOB Maden Mühendisleri Odasının raporlarına da girmişti. Bu raporlar devletin ilgili kurumlarına iletilmişti. Ama alınması gerekli önlemler için para harcamak gerekliydi; bu da sermayenin daha az kâr etmesi demekti. Devletin kurumları zorunlu tutmadığına ve yapılan denetlemelerde sorun çıkmadığına göre gerek yoktu bunun için para harcamaya. Nasıl olsa, bölgede tarım bitirildiği için işsiz kalıp madende çalışmak zorunda kalan binlerce genç (ucuz emek) vardı sırada, iş için bekleyen. “Fak fuk fon” denilen sistemle üretilen kömürün pazarı hazırdı. Ne kadar işçi ocağa inerse o kadar fazla üretim yapılacaktı, hem de ucuz maliyetle! Projede öngörülen üretimin iki katından fazlası gerçekleştiriliyordu. Bu konuda birileri “Üretim zorlaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği için çok riskli olabilir” dese de birileri çok mutluydu. Çünkü, ne kadar kömür o kadar para demekti. Dahası devletin yetkilileri “en iyi, en güvenli ocak” demişlerdi iftar ziyaretlerinde. Faciadan iki ay önce yapılan ocak denetiminde “Hiçbir noksanlık yoktur” denmişti teftiş raporunda da.
EN YUKARIDAN ‘FITRAT’ DENİLDİ
Facianın hemen ilk saatlerinde dönemin Enerji Bakanı “Olayın kaynağı yeraltındaki elektrik trafosunun patlamasıdır” diyerek olayı teknik-mekanik bir nedene dayandırmak istese de ocak ağzından kamuoyuna anında yaptığımız açıklamalarla gerçek neden kabul edilmek zorunda kalınmıştı. Herkes kendi penceresinden bakarak olayın reçetesini yazıyordu. En yukarıdan “Fıtrat” denmişti, “Madencinin kaderinde var” denmişti. Daha sonra bazı bilim insanları ve uzmanlar olayın nedenini bant yangını sonucu ya da göçük sonucu ocağa yayılan zehirli gaz olarak göstermek istese de sonuç değişmeyecekti. Gerçek olan; 301 madenci hayatını kaybetmiş, 162 madenci de yaralanmıştı. Teknik nedenler elbette çok önemliydi ama olayı salt teknik nedenlere bağlamak da bir o kadar sorunluydu.
Yaşanan bu katliam düzeyindeki facianın teknik nedenler dışında; ekonomik, sosyal, politik pek çok nedeni daha vardı. Ve bu nedenler tek tek irdelenmeden fotoğrafın tamamını görmek mümkün değildi.
TOPRAĞIN ALTINDA CANLAR, ÜSTÜNDE PLAZALAR...
Soma faciası, aslında ülkemizin çalışma yaşamının büyük bir fotoğrafıydı. Fotoğrafa dikkatli bakanlar; özelleştirmelerle, kiralama yöntemleriyle kamu kaynaklarının özel sermayeye nasıl peşkeş çekildiğini göreceklerdi. Vahşi emek sömürüsünü, devlet-sermaye-bürokrasi ilişkisini göreceklerdi, elbette buna sendikal bürokrasinin dahil olduğunu da. Genç yaşlarında toprağın metrelerce altında yaşamını yitirip tekrar kara toprağa giren yüzlerce canın üzerinde yükselen plazaları, sermayenin rant hesabını, bürokratların koltuk sevdalarını, kirli ilişkileri çok rahat göreceklerdi. Devletin denetime ilişkin zafiyet ve aymazlığını da...
CEZAYI AZ BULAN ÜYELER DEĞİŞTİ
Facia sonrası başlayan hukuki süreç oldukça uzun ve sıkıntılı geçmiş, mahkeme heyeti değişmiş, pek çok bilirkişi raporu dosyaya eklenmiş sonuçta bir karar verilmiştir. Yerel mahkemenin verdiği karar, istinaf mahkemesince onanmış, ancak Yargıtay 12. Ceza Dairesi, ekim 2020 tarihinde kararı “cezaları yetersiz bularak” bozmuştur. Bozma kararına göre, sanıklara 301 kez ‘olası kastla öldürme’ ve 162 kez ‘olası kastla yaralama’ suçlarından ceza verilmesine hükmedilmiştir.
4 ay sonra ilgili dairenin bu kararı veren 5 üyesinden 3 ü değiştirilmiş, ardından daire kendi verdiği kararı bozarak, sanıklara “bilinçli taksirle ölüme” ve “yaralamaya neden olma” suçundan ceza verilmesini istemiştir. Yargıtay’ın bu ‘güncellenen’ kararı neticesinde sanıklar en fazla 22 yıl ceza alacak, bu ceza da infaz yasasından ve diğer indirimler sonucu daha da düşebilecektir. Karar oy çokluğuyla verilmiş, bazı üyeler karara şerh koymuştur.
Karşı oy yazısında; sanıkların “olası kastla ölüme neden olma” suçundan cezalandırılması gerektiği kaydedilerek, madendeki mevcut kömür üretim miktarının ek önlemler alınmadan iki katına çıkarıldığına dikkat çekilmiş ve ‘sanıkların tamamının karar alma süreci içerisinde bulunmaları ve şirketteki pozisyonları gereği ocak içerisindeki yüksek riskleri bilmelerine rağmen, olursa olsun mantığı ile hareket ederek bu risklerin önüne geçmek için herhangi bir girişimde bulunmayarak, gerçekleşen bu neticeden olası kast ile sorumlu olduğu düşünülmektedir’ denilmiştir. Karar sonrası, tüm sanıklar tahliye edilmiş tutuklu sanık kalmamıştır. Sadece davayı mağdurlar adına yakından takip eden bir avukat hariç.
Mahkeme kararlarındaki “olası kast” ile “bilinçli taksir” yorumlarının sonuçları arasında ciddi farklar olacağı kesindir. Buna yargı karar verecektir. Bizim beklentimiz; gerçek adaletin sağlanması, acıların bir nebze olsun hafiflemesi ve vicdanların soğumasıdır.
Yaşamını yitiren tüm maden emekçilerine saygılarımızla...