Prof. Dr. Feride Aksu Tanık: Hayatı eve sığmayanlar aşılanmalı
Yetersiz aşı ile toplum bağışıklığının sağlanamayacağını, “kapanma” adı verilen süreçlerin de gayriciddi şekilde uygulandığı vurgulayan Tanık, emekçilerin bir an önce aşılanması gerektiğini söyledi.
Fotoğraf: DHA
Görkem KINACI
İstanbul
2020’nin başlarından beri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de gündeminde yeni tip Koronavirüs (Kovid-19) salgını ön sıralarda yer aldı. Çok sayıda can kaybının yaşanmasına, milyonlarca kişinin hastalanmasına neden olan salgının önüne net biçimde geçilebilmesinin yolu ise yurttaşların önemli bir kısmının aşılanarak virüse karşı toplum bağışıklığını sağlamaktan geçiyor.
Türkiye’de 14 Ocak 2021’de sağlık çalışanları ile başlayan aşılama, ilk iki ay hızlı sayılabilecek bir ivmeyle devam etti. Ancak aşı temininde ve aşılama politikasındaki olumsuzluklar nedeniyle aşılama hızı oldukça yavaşladı. Ocak ve şubat aylarında günlük 500 bin doz dolayında olan aşılama, mart itibarıyla günde 200 binlerin altına geriledi. Hesaplamalara göre aşılama bu hızla devam ederse toplum bağışlığını sağlayacak düzeyde aşılamanın 2022 ortalarında yapılabilmiş olacağı, hatta yıl sonuna sarkabileceği öngörülüyor. Aşıların koruyuculuk süresi, virüsün şu ana kadar gelişen ve oluşabilecek varyantlarına etkisi gibi faktörler de yeni sorunları beraberinde getiriyor.
Türkiye’nin aşı tedarikindeki yetersizliği ve aşı programındaki sorunları Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu Üyesi ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Feride Aksu Tanık ile konuştuk. Yetersiz aşı ile toplum bağışıklığının sağlanamayacağını vurgulayan Tanık, “kapanma” adı verilen süreçlerin de gayriciddi şekilde uygulandığını, milyonlarca emekçinin fabrikalara, işliklere gönderilerek Kovid-19 riskine maruz bırakıldığına dikkat çekti. Tanık, “Hayatı eve sığamayan bu kesimler aşılanmalı” dedi.
Üzerinde durulması gereken ilk sorunun Türkiye’nin aşı temin politikası olduğunu belirten Feride Aksu Tanık, aşı teminindeki gecikmelerin toplum bağışıklığının sağlanmasını olanaksız kıldığına dikkat çekti. Tedarik sorununda iki temel nedenin altını çizen Aksu Tanık, bunlardan birinin patent tartışmaları ile beraber üretimdeki yetersizlik, diğerinin de Türkiye’nin aşı teminindeki yaklaşımlar olduğunu belirtti.
AŞIDA PATENT VE ŞİRKETLERİN KÂR HIRSI İNSANLARI ÖLDÜRÜYOR
Yeterli aşı üretimi için, salgının başından beri aşılarla ilgili tüm bilgi ve teknolojinin açık bir şekilde tüm dünya ile paylaşılması, patent ve üretimdeki ara patent süreçlerinin de askıya alınması gerektiğini belirten Tanık, bu sağlanmadığı için sadece belirli şirketlerce üretilen aşının ihtiyacı karşılayacak düzeylere erişemediğini ve yoksul ülkelerin patent koruması nedeniyle şirketlerin belirledikleri fiyata aşıyı satın almalarının olanaksız olduğunu belirtti.
Feride Aksu Tanık, aşı geliştirme ve üretim süreçlerini desteklemek için Moderna’ya 2,5 milyar dolar, Johnson&Johnson’a 1,9 milyar dolar, Novovax şirketine ise 1,6 milyar dolar, Astra Zeneca’ya 1,6 milyar dolar, Johnson&Johnson’a 1,9 milyar dolar, Novovax için 1,6 milyar dolar, BioNTech aşısı için Pfizer’e 1,9 milyar dolar, Sanofi’ye de 2 milyar dolar kamusal fon aktarıldığını belirtti. Bu şirketlerin aşıyı geliştirirken ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü veya üniversitelerin bilimsel birikimlerinden de yararlandığını belirten Tanık, “Aktarılan bu bilgi birikimi ve kamusal fonlar, böylesi küresel bir felaketle mücadelede hepimizin erişebileceği bir ürün geliştirilmesi için şirketlere devredildi. Şirketlerin hem bu hakları kullanıp hem de hâlâ patent koruması iddiasında bulunması, Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) ekim ayından bu yana patentin esnetilmesini müzakere ediyor olması, ağırdan alması kabul edilemez. Milyarlarca insanın ölüm riskine rağmen haksız bir rekabet sürdürüyorlar. Gecikmiş de olsa Biden’ın yaptığı patentlerin askıya alınması önerisi olumlu ama iş DTÖ’de düğümleniyor. Her geçen gün şirketlere kâr olarak yansıyor ve sırf bunu gözeterek bu süreçleri geciktirmeleri kabul edilemez bir durum” diye konuştu.
2021 içerisinde anakaradaki Avrupa ülkelerinin, Birleşik Krallığın ve ABD’nin aşılamayı tamamlayabileceğinin öngörüldüğünü belirten Tanık; Türkiye’nin, Latin Amerika ülkelerinin, Rusya’nın, Avustralya’nın ancak 2022 ortalarında aşılamayı tamamlayabileceğini, bütün Afrika ülkelerinde ve Asya’daki bazı ülkelerde aşılamanın 2023 başlarına kadar devam edeceğini söyledi. Dünyanın herhangi bir noktasında Kovid-19 enfeksiyon bulaşı riskinin devam ettiği koşulda aslında herkesin risk altında olduğuna dikkat çeken Tanık, dolayısıyla aşıda patent gibi hakların askıya alınması ve teknoloji aktarımı gibi süreçlerin hızla gerçekleştirilmesinin herkes için çok yaşamsal olduğunu vurguladı.
TÜRKİYE’DEKİ AŞI TEDARİK SORUNUNU SADECE KÜRESEL DURUMA HAVALE EDEMEYİZ
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “100 milyon doz nisan sonuna kadar, en geç mayısta gelmiş olacak” ve “Mayısta 50 milyon kişiyi aşılamış olacağız” açıklamaları yapmıştı. Bakan Koca, şubattan nisan sonuna kadarki açıklamalarında buna benzer sayılar verdi, mayıs başında yaptığı açıklamada ise aynı sayılarla ilgili hedef tarihi sonbahar olarak güncelledi. 11 Mayıs itibarıyla Türkiye’ye gelen aşı sayısı 30,5 milyonda kaldı, 25 milyon doz civarında aşı uygulandı. Bu sayıları ve açıklamaları hatırlatıp, “Türkiye’nin aşı teminindeki gecikmenin nedenini sadece aşı üretim süreçlerindeki kâr odaklı mekanizmayla açıklayabilir miyiz?” sorusunu yönelttiğimiz Feride Aksu Tanık, “Tabii ki küresel aşı üretim potansiyeli Türkiye’nin aşı alımını da etkiliyordur, bunda hiç kuşkumuz yok ama sorunu sadece küresel duruma havale edemeyiz” dedi.
Türkiye’deki en temel sorunun bu sürecin şeffaf yürütülmemesi olduğunu belirten Tanık, Sağlık Bakanlığının web sitesinde aşı teminine dair herhangi bir verinin yer almadığını, yapılan anlaşmalara dair açıklamaların ise -Sağlık Bakanı düzeyinde yapılmış olsalar bile- verilen vaatlerin yerine getirilmemesinin sonucunda söylenti halinde kaldığını belirtti. Tüm bunların sonucunda bir güven sorunu oluştuğunu anlatan Tanık, “Hem yurttaşlar olarak hem de TTB mensupları olarak Sağlık Bakanlığına güvenmek istiyoruz. Kovid-19 ile ilgili tüm süreçlerde şeffaflığın bir an önce sağlanması gerekli” dedi.
BAKANLIK DİĞER AŞILAR İÇİN DE ANLAŞMALIYDI
Ağırlıklı olarak Sinovac, az bir oranda da BioNTech aşısına bağımlı gelişen aşı temin politikasının doğru olmadığını ifade eden Aksu Tanık, “Daha çok aşı şirketiyle anlaşma yapılmış olsaydı, daha farklı kanallardan da Türkiye’ye az ya da çok oranda aşı gelebilirdi. Bu da toplamda aşılamanın seyrini değiştirebilirdi” diye konuştu.
AŞILARIN KORUYUCULUK SÜRELERİ NET DEĞİL, AŞILAMADA HIZ ÇOK ÖNEMLİ
Geliştirilen aşıların henüz çok yeni olmasından dolayı koruyuculuk sürelerinin hâlâ incelendiğini belirten Tanık, yaklaşık bir yıl sürecek Faz-3 çalışmaları sonucunda bunun daha net bilinebileceğini söyledi. Aksu Tanık, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) Çin aşısı Sinovac (CoronaVac) ile ilgili raporunda “aşı politikası belirlemede elde olmayan veriler” bölümünde de dikkat çekildiği üzere, aşının koruyuculuk süresinin çok net bilinmediğini, 3. bir doza ihtiyaç olup olmayacağına, ihtiyaç olacaksa bunun ne zaman olacağına dair bilgi eksiği olduğunu belirtti. Bu aşıda henüz netleşmeyen bir diğer konunun da mutant/varyant genlere karşı ne kadar koruduğu konusu olduğunu belirten Tanık, “Dolayısıyla aşılama çalışmalarının belli bir hızla tüm toplumu kapsayıp bulaş zincirinin kırılmasını sağlayacak bir etkinlikte gerçekleşmesi çok önemli” diye konuştu.
Bugün itibarıyla 15 milyona yakın kişiye birinci doz, 10,5 milyonun biraz üzerinde kişiye iki doz aşı uygulandığını hatırlattığımız Feride Aksu Tanık, özellikle Sinovac aşısında birinci dozun yeterli koruyuculuk sağlamadığının bilindiğini bu nedenle iki doz aşı olan kişi sayısının kıstas alınması gerektiğini belirtti. Diğer epidemiyolojik önlemlerin de oldukça gayrı ciddi uygulandığını; esas risk altındaki emekçileri kapsamayan, sosyal destek mekanizmalarının iyi işletilmediği adı “kapanma” olan süreçler izlendiğini belirten Aksu Tanık, aşılamada da yeterli bir düzeye erişilmediği için hastalığın hızla yayılmaya devam ettiğini söyledi.
HAYATI EVE SIĞMAYANLAR AŞILANMALI
Aşılama programında da sadece yaş ve geniş bir çerçeve ile meslek gruplarının yer aldığı bir listenin sunulduğunu belirten Tanık, halkın bu konuda da şeffaflığa ihtiyaç duyduğunu, bir takvim açıklanması gerektiğini söyledi.
Gelen yetersiz aşı miktarı da gözetildiğinde nasıl bir programın uygulanabileceğini sorduğumuz Tanık, “Yetersiz aşı ile toplum bağışıklığı sağlanamaz. Aşıların koruyuculuk düzeyi de hesaba katıldığında nüfusun yüzde 70’i aşılanmalı ki bulaş zinciri kırılabilsin” dedi. Eldeki kısıtlı aşı ile tercihlerin ölümleri mi, hastalığı mı azaltmak üzere iki farklı şekilde yapılabildiğini belirten Tanık, Türkiye’nin karma bir program uyguladığını belirterek, “Sağlık emekçileri en çok risk altındaki gruptu ve aşılama doğru bir tercihle onlardan başladı. Ölümleri azaltmak için de yüksek yaş gruplarından başlandı. Geldiğimiz süreçte hastalığın toplumdaki yaygınlığına bakarsak genç yetişkinlerde vakaların yüksek olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni de ekonominin çarkları dönsün diye insanların üretim yerlerine korunmaksızın gönderilmesi oldu” diye konuştu.
Türkiye’nin aşı temini konusunda parasal bir sıkıntı yaşadığını düşünmediğini belirten Tanık, bir an önce daha fazla aşı temini konusunda çaba harcanması gerektiğini, aşılamada da tercihin emekçi kesimlere yöneltilmesi gerektiğini vurguladı. Tanık, “Eğer üretimi durdurmayıp, sosyal destek sunmayıp insanları zorla çalıştırıyorsak; mezbahalarda, fabrikalarda, işliklerde, hastanelerde insanlar çalıştırılıyorsa devlet onları korumakla yükümlüdür. İnsanlar kalabalık ortamlarda çalıştırılıyor, kalabalık servislerle, otobüslerle, metrobüslerle işe gönderiliyor, dolayısıyla hastalanıyorlar. Türkiye bir an önce çalışan insanları aşılamalı, aşı programında da öncelikler buna göre düzenlenmeli. Yani hayatı eve sığmayanlar aşılanmalı” ifadelerini kullandı.