16 Mayıs 2021 00:29

İsrail saldırıyor, Avrupa sessiz: Sivil halkın bombalanması meşrulaştırılıyor

İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi’ne saldırıları sürüyor. Saldırılar karşısında Avrupa devletlerinin İsrail’e karşı net bir tavır almaması eleştirilip, tartışılıyor.

Fotoğraf: Aa

Paylaş

İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi’ne kara, hava ve denizden bombalı saldırıları sürüyor. Saldırılar karşısında Avrupa devletlerinin İsrail’e karşı net bir tavır almaması eleştirilip, tartışılıyor. Almanya’da genel bakış kayıtsız şartsız İsrail’in yanında yer almak olarak dayatılıyor. Faşizm döneminde Yahudilere yönelik Holokost, İsrail ne yaparsa yapsın ses çıkarmamayla telafi ediliyor.  En basit eleştiri, İsrail devletini yok etmek, İslamcı Hamas’ın kuyruğuna takılmak ve antisemitist olmakla cevaplandırılıyor. Junge Welt gazetesindeki yorumda İsrail ile asimetrik savaş sürdüren Filistin halkı ve bu çatışmayı tırmandırarak politik gücünü arttırmaya çalışan Netanyahu ve Hamas’a tavır alınıyor.

Fransa’nın tavrı ise bir kez daha geleneksel “şiddete son” verme genel çağrılarıyla sınırlı oldu. Saldırganla saldırıya maruz kalan aynı düzeyde değerlendirilerek İsrail’in sivil halkı bombalaması fiili olarak meşrulaştırıldı. Bununla da sınırlı kalmayarak Fransa cumartesi yapılma çağrısı olan yürüyüşü yasakladı, gerekçe ise kabahatten daha büyük: 2014 Filistin gösterilerinde sorun çıkmıştı. Çevirdiğimiz mektupta aralarında gazeteci, yazar, tarihçi, sinemacı, siyasetçilerin de olduğu isimler Macron’a politikasını değiştirme çağrısında bulunuyorlar.

Dünya çapında pandemide ölüm oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Birleşik Krallık’ta hükümet uzun süredir “Pandemiyle uğraşıyoruz” mazeretiyle bir kamu soruşturmasına yanaşmıyordu. Başarılı aşı erişimi sürecini takiben beklentilere karşılık vermek zorunda kalan hükümet soruşturmanın 2022 ilk baharında başlayacağını ilan ederken mümkün olduğu kadar az detay paylaştı. Böylece soruşturma sonuçlarının bir sonraki genel seçim sonrasına kalması garantilenmeye çalışılıyor.


EMMANUEL MACRON’A MEKTUP

Humanite Gazetesi

SAYIN Cumhurbaşkanı Doğu Kudüs bir aydır ağır olaylara sahne oluyor, eğer gelişmeler büyümeye devam ederse bölgede, hatta dünyada barışı tehdit edebilir.

Her şey İsrailli polislerin ramazanın başından bu yana Filistinlilere Şam kapısını kullanmasını yasaklaması ve yüzlerce aşırı sağcı ve ultra-Ortodoks Yahudi militanların “Araplara ölüm” diye haykırarak şiddet uygulamasıyla başladı. Gizlenmeye gerek bile görülmeyen bu Filistinli avı Kudüs polisinin bir kısmının desteğini de aldı. Kahanist Milletvekili İtamar Ben Gvir bunu değerlendirerek Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yüksek mahkemenin kararını ertelediği 13 Arap evini gasbetmeye çalıştı. Bu ramazan sonu döneminde Filistinlilerin direnişine karşı Polis Tapınaklar Tepesi’ne girmiş ve Mescid-i Aksa’nın içine girerek bulunanlara saldırmış ve gaz sıkmıştır.

Bu provokasyonlar bireysel kişilerin eylemleri değildir: Aktörleri ister uzun zamandır hükümet koalisyonlarında yer alan ultra-Ortodoks partiler olsun, isterse de Başbakanın kısa bir süre önce ittifak kurduğu ve içinde Knessetin (meclis) 1994’de “ırkçılık” yapmaktan yasakladığı Meir haham Kahane’ın oluşumunun mirasçılarının da bulunduğu dinci siyonist parti olsun, tümü Benyamin Netanyahu’nun resmen müttefik olduğu parti üyeleridir. Kudüs polisine gelince, İsrail basınına göre, o da (Netanyahu’nun partisi) Likud şefine yakın birisi tarafından yönetiliyor.

Son iki yıl içinde 4 erken seçimlerde başarı elde edemeyen İsrail Başbakanı iktidarını koruyabilmek için nereye kadar gitmeye hazırdır? Kudüs’teki patlama Tel-Aviv ile Tahran arasındaki gerilimin giderek artmasına denk düştü, kaldı ki İsrail ordu ve istihbaratları birçok defa İran tankerlerini bombaladı ve Natanz Nükleer Santralini iki defa sabote etti. Her şey sanki Benyamin Netanyahu’nun -AB, Rusya ve Çin’in desteklediği- Amerikan idaresiyle İran yöneticilerinin 14 Temmuz 2015 anlaşmasına tekrar geri dönmesi için yürüttükleri müzakerelerin başarısız olması için çaba sarf ettiğini gösteriyor.  

Hiç kimse, BM’nin Güvenlik Konseyi üyesi, Avrupa diplomasisinin ve güneyle bağları güçlendiren temel aktörlerinden birisi olarak kendisini tanıtan Fransa’nın sessiz kalmaya devam etmesini, hatta daha da kötüsü mütecavizle saldırıya uğrayanı aynı düzeye koymasına anlam veremez. Amerika Başkanı Joe Biden İsrailli yetkililere gerilimi yükseltmeden kaçınma çağrısında bulundu. Birçok Avrupalı yöneticiler de aynı yönde çağrı yaptı. İsrail’le ilişkileri normalleştirme sürecine giren Arap yöneticileri bile İslam’ın bu üçüncü kutsal yerinde yaşanan şiddeti kınadı.

Sayın Cumhurbaşkanı İsrail Başbakanından aşırıcı müttefiklerinin ve Kudüs polisinin provokasyonlarına son vermesini dayatmak için, İsrail yüksek mahkemesine uluslararası hukuka saygı duymayı ve özelliklede şehrin doğusundaki Filistinlilerin mülklerine el koymayı yasaklaması gerektiğini hatırlatmak için, BM’nin Güvenlik Konseyinin aldığı kararları uygulamak ve İsrail-Filistin çalışmasında olduğu gibi Körfez’de yeni bir çatışmanın alevlenmesini engellemek için gerekli her eylem ve yaptırım uygulaması çağrısı yapmak için, Dışişleri Bakanını Fransa’nın tavrını doğrudan açıklamak için derhal olay yerine ve komşu ülke başkentlerine derhal göndermek için  söz sırası artık sizde. Yüksek saygılarımızla

Patrick Appel-Muller,  l’ Humanité Gazetesinin Eski Redaktör Müdürü, Jean-Christophe Attias,  EPHE Üniversitesi Araştırmalar Müdürü , Eliane Assassi, Senatör, Manon Aubry, Avrupa Milletvekili, Bertrand Badie, Profesör (Sciences Po-Paris), Esther Benbassa, Senatör. Simone Bitton, Sinemacı

Taha Bouhafs, Gazeteci, Rony Brauman, Doktor, Yazar, Jean-Paul Chagnollaud, Profesör

Monique Chemillier-Gendreau, Paris-Diderot Üniversitesinde Kamu Hukuku ve Siyasi Bilimler Profesörü Laurence Cohen, Senatör, Éric Coquerel, Milletvekili, David Cormand, Avrupa Milletvekili

Sonia Dayan, Sosyolog Laurence De Cock, Tarihçi Elsa Faucillon, Milletvekili Bernard Frederick, La Presse Nouvelle Magazine Gazetesi Redaksiyon Sorumlusu Fabien Gay, Senatör François Gèze, Basım-Yayıncı Jérôme Gleizes, Paris Belediye Encümeni Alain Gresh, Orient XXI İnternet Gazetesinin Redaktörü Hubert Julien-Laferrière, Milletvekili Daniel Junqua, Gazeteci Daniel Kupferstein, Sinemacı Yves Aubin de La Messuziere, Eski Fransa Büyükelçisi Mathilde Larrère, Tarihçi Pierre Laurent, Senato Başkan Yardımcısı, Paris Senatörü Jean-Claude Lefort, Onursal Milletvekili ve Fransa-Filistin Dayanışma Derneği AFPS’nin Onursal Başkanı Pablo Pillaud-Vivien,  Regards Dergisinin Editoryal Sorumlusu

Raymonde Poncet, Senatör Thomas Portes,  Génération.s Partisinin Sözcüsü Bernard Ravenel, AFPS Onursal Başkanı Gilbert Roger, Senatör, Fransa-Filistin Dostluk Grubunun Başkanı  Elisabeth Roudinesco, Psikanalist François Ruffin, Milletvekili Mounir Satouri, Avrupa Milletvekili

Denis Sieffert,  Politis Dergisinin Editoryalisti Taoufiq Tahani,  AFPS Onursal Başkanı  Aurélie Trouvé, ATTAC Derneğinin Sözcüsü Thomas Vescovi, Bağımsız Araştırmacı Dominique Vidal, Gazeteci ve Tarihçi

Sylviane de Wangen, France Terre d’Asile Derneğinin Eski Başkanı Francis Wurtz, Eski Avrupa Milletvekili -Eski Birleşik Avrupa Solu-Kuzey Yeşilci Sol Grubunun Başkanı

Çeviren: Deniz Uztopal


COVİD KAMU SORUŞTURMASI: DEMOKRATİK OLMAYAN BİR GECİKME

Başyazı/The Guardian

İYİ haber şu ki, Boris Johnson nihayet Birleşik Krallık’taki kovid-19 salgını hakkında bir kamu soruşturması yapılacağını duyurdu. Kamuoyu araştırmaları bugün bile kamusal hayatımızın temelini oluşturuyor ve bu hafta başbakanın “Eşi benzeri olmayan bir travma” olarak adlandırdığı bir şeyin üzerine olmayacağı düşünülemezdi. Yine de Johnson’ın zamanlama ve ayrıntılar konusunda karar vermesi aylar sürdü. Hiçbir zaman tam olarak doğru an değilmiş gibi gösterildi. Şimdi, salgının en kötüsünün en azından bu ülkede sona ermesi beklentilerinin ortasında, bu bahanenin yolu tükeniyor.

Kötü haber şu ki, Johnson hâlâ zamana oynuyor. Kamuoyu soruşturması 2022 baharına kadar başlamayacak. Bu gülünç bir gecikme. Yolculuk başladığında uzun ve kapsamlı olacak. Kapsamı belirlenmemiş olmasına rağmen, Johnson büyük olasılıkla geniş kapsamlı olacağını kabul ediyor. Soruşturma büyük olasılıkla İngiltere’nin pandemiye hazırlık durumunu, devletin kilitlenmesi ve ekonomik tepkilerini, Ulusal Sağlık Kurulu (NHS) sicilini, sosyal bakımdaki sorunları, etnik azınlıklar ve diğer risk altındaki gruplar üzerindeki etkisini, -ve-izleme çabaları, tıbbi tedaviler ve aşılar, modelleme, istatistikler, kamuya açık mesajlaşma ve uluslararası karşılaştırmaları kapsayacak. Bu çok geniş bir gündem.

Önümüzdeki baharda başlayacak hiçbir soruşturma, muhtemelen en erken 2024’ten önce tamamlanmayacak. Bu bile iyimser olabilir. Net sonuç şu ki, soruşturmanın modern zamanların en ciddi barış zamanı acil durumuyla ilgili sonuçları, bir sonraki genel seçimin muhtemel tarihinden önce mevcut olmayacak. Bu, derslerin öğrenilmesini ve uygulanmasını gereksiz yere geciktirerek daha fazla risk yaratır. Aynı zamanda kasıtlı olarak demokratik olmayan bir seçimdir. Bu ülke halkına ve özellikle salgında hayatını kaybeden 150 binden fazla insanın ailelerine karşı da bir hakarettir.

Parlamento ve İngiliz doktorları, başlama tarihinin öne çekilmesi için Johnson’a baskı yapmalıdır. Sorgulamanın yaz veya sonbaharda başlayamamasının geçerli bir nedeni yoktur. Yakında sorunu zorlamak için yeni fırsatlar olacak. Ortak sağlık ve bilim seçim komiteleri tarafından yürütülen salgından alınacak dersler hakkındaki mevcut parlamento araştırması özellikle yüksek profilli bir sorundur. Johnson’ın Eski Danışmanı Dominic Cummings bu ayın sonlarına doğru kanıtlarını sunacak. Komitelerin raporu temmuz ayına kadar yayımlanacak. Baskı etkili olursa, her iki olay da Johnson’ın zaman çizelgesini sürdürülemez hale getirebilir.

Zaten önümüzdeki haftalarda çeşitli kararlar alınabilir, böylece soruşturma başladığı an hemen işe koyulabilir. Bu ön hazırlıklarla ilgili çalışmalar şimdi başlayabilir ve başlamalıdır. Duygusal zeka açısından ilk öncelik, soruşturma formatı ve kendi öncelikleri hakkında mağdurların aileleriyle uygun şekilde önceden istişare yapmaktır. Başbakan bu hafta milletvekillerine bunu yapacağını söylemiş gibiydi, ancak kesin değildi. Niyetini açıkça ortaya koyması gerekiyor.

Johnson’ın duyurusu, “2005 tarihli Sorgulama Yasası kapsamında, tüm ilgili materyallerin üretimini zorunlu kılma ve yemin altında halka açık sözlü delil alma yeteneği de dahil olmak üzere, tam yetkilere sahip, yasal olarak bağımsız bir kamu soruşturması” olacağını belirtti. Bu, geniş kapsamlı ve şeffaf bir taahhüt gibi görünebilir. Ancak bazı soruları cevapsız bırakıyor. Soruşturmanın başkanı ve bileşimi ya da görev tanımı hakkında hiçbir şey söylemiyor. Aynı zamanda coğrafi kapsamı da belirtilmeden bırakılmış durumda.

Bu sorunların şimdi gerçek bir danışma yoluyla çözülmesi gerekiyor. Soruşturmaya bir yargıç başkanlık etmelidir. Kapsam tanımı geniş olmalıdır. Halkın güveni ve bağımsızlık ihtiyacı her ikisini de gerektirir. Soruşturma, diğer Birleşik Krallık ülkeleri de dahil olmak üzere tüm ülkeyi kapsayacak şekilde üniter olmalıdır. Sonuçta bu, Birleşik Krallık’ın tamamını etkileyen bir pandemi olmuştur ve tüm Birleşik Krallık, soruşturmayı yürüten panele yansıtılmalıdır.

Çeviren: Haldun Sonkaynar


ASİMETRİK SAVAŞ ORTADOĞU SORUNUNDA TIRMANMA

Nick Brauns/Junge Welt

FEDERAL Dışişleri Bakanı Heiko Maas (SPD) pazartesi akşamı Twitter’da “İsrail sivil halkına yönelik roket ateşi hiçbir şekilde haklı gösterilemez” diye yazdı ve “Tüm tarafların daha fazla sivil zayiatı önlemeyi taahhüt etmesini” talep etti. İsrail ordusunun bildirdiğine göre, Gazze’den yüzlerce roketle bir saat süren bombardıman, sınıra yakın İsrail şehirlerinin sığınaklarına koşan sakinleri için kesinlikle travmatikti. Aşkelon’da altı kişi yaralandı.

Ancak bu roketlerin çoğu, Gazze’deki iktidardaki Hamas için öncelikli olarak propaganda değerine sahip, patlayıcı gücü ve menzili az olan, kendileri tarafından yapılan, ilkel füzelerdir. İsrail ordusunun bildirdiğine göre, bombaların yüzde 90’ı “demir kubbe” durdurma sistemi tarafından imha ediliyor. İsrail’in aksine, son derece yoğun nüfuslu Gazze Şeridi’nin “demir kubbesi” yok. İsrail hava kuvvetleri salı gecesi 130 hedefi bombaladığında, Filistinli kaynaklar 9’u çocuk 24 kişinin öldüğünü bildirdi.

Mevcut tırmanış, İsrailli yetkililerin Arap aileleri eski Kudüs şehrinin Şeyh Jarrah semtindeki evlerinden tahliye etme niyetiyle tetiklendi. Ancak polis, Mescid-i Aksa’daki Müslümanlara göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle de saldırdı. Ramazan ayında, oruç tutulan bir yerde, üstüne üstlük Müslümanlar için kutsal bir yerde böyle bir çatışmayı kışkırtan, esasen toprağa ve kaynaklara erişim etrafında dönen kolonyal bir çatışmayı dini bir savaşa dönüştürmek istiyor. Aslında, halkın dikkatini yeni bir hükümet kuramamaktan uzaklaştırmaya çalışan Başbakan Benjamin Netanyahu’nun etrafındaki İsrail liderliği, Hamas ile güçlerini birleştirmeye çalışıyor. Hamas da Filistin içindeki güç mücadelesinde puan kazanmayı ümit ediyor.

Ama burada karşı karşıya olan iki eşit kuvvet yok. Aksine, onlarca yıldır işgal, yerinden edilme ve haklarından mahrum bırakılmış bir halk, elindeki ilkel araçlarla asimetrik bir savaşta kendisini yüksek silahlı bir askeri güce karşı savunmaya çalışıyor. Bertolt Brecht: “Şiddetli akan nehir şiddet uygulamakla suçlanır. Ama kimse nehir yatağını daraltarak nehri şiddetle akmaya zorlayana şiddet uyguluyorsun demez.” diye yazmıştı bir şiirinde. Bu, Federal İçişleri Bakanı, politikacılar ve Alman medyasının çoğunluğunun Filistin sorununa nasıl baktığını çok iyi ortaya koyuyor.

Çeviren: Semra Çelik

 

ÖNCEKİ HABER

‘Ne yardımlardan faydalanabiliyorum ne iş bulabiliyorum’

SONRAKİ HABER

Şirvan Dönmez, Şehmuz A. tarafından bıçaklanarak öldürüldü, Şehmuz A. tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa