Çaydan önce çaydan sonra: Doğu Karadeniz’de geleneksel tarım
Doğu Karadeniz’deki tarımsal ürünlerden ilk kez tarihin babası Herodot bahseder. Eski Yunan yazarlarına da bakacak olursak bölgemizdeki kenevir, bal/bal mumu ve darıdan hayretle bahsedilir.
Fotoğraflar: DHA& Kültür Bakanlığı
İrfan ÇAĞATAY
Çay tarımının Türkiye’deki macerası 19. yüzyıl sonlarından pek de geriye gitmez. Bununla birlikte çay, hayatımızda öylesine yer etmiştir ki onun kalubeladan beri dağlarımızda yetiştirildiğini, öncesinin olmadığını sanıyoruz. Alımevleri, yazın çay kokan kasabalar, çay tarlaları sanki hep varmış gibi...
Bununla birlikte, çayın bölgemizi ele geçirmesi ’60’lı yıllardan sonrasına denk geliyor. Önce kenar köşedeki tarlalara, sonra mısır tarlalarına en son da dağa taşa ekilip bütün bir coğrafyayı değiştiren çaydan öncesine, daha doğrusu çayın üzerine kurulduğu tarım geleneğine kısaca değinelim.
Doğu Karadeniz’deki tarımsal faaliyetler ve ürünlerden ilk kez tarihin babası Herodot bahseder. Diğer eski Yunan yazarlarına da bakacak olursak bölgemizdeki kenevir, bal/bal mumu ve darıdan hayretle bahsedilir. Kenevir, bal ürünleri ve darı yüzyıllarca bölge halkının en önemli ürünleri olmuştur. Bunlara 17. yüzyıl başında mısır, 19. yüzyıl sonlarında da narenciye ve tütün eklenmiştir. Günümüzde pek bilinmese de pirinç Doğu Karadeniz sahili için çay öncesinde önemli bir tarımsal üründü. Fındık ise 19. yüzyıl sonlarında dünyaya açılmasıyla birlikte Karadeniz’in dünya çapında talep edilen tarımsal bir ham madde oldu.
Doğu Karadeniz’in aşırı yağışları burada buğday tarımını elverişsiz kılıyordu. Sadece yağmura dayanıklı kapluca buğdayı (Triticum monoccocum) ve az da olsa (T. diccocum) üretilebiliyordu. Bölgenin asıl tahılı ise Heredot’tan bu yana darı türleriydi. Pasta darısı (Setaria italica ssp. maxima) çayın bölgeyi işgaline kadar yaygın bir şekilde ekiliyordu. Bu darılar toplanıp dibekte dövüldükten sonra lapa, sütlaç yapılarak tüketilmekteydi. Bölgede kum darısı (Panicum miliaceum) ve az da olsa süpürge darısı (Sorghum bicolor) da ekiliyordu. Bu darı türlerinin erkencil, geççil, pek çok kültür formu vardı. Ne yazık ki çay tarımının bölgeyi ele geçirmesiyle birlikte bu darı türlerinin ekimi son bulmuş, kültür formları da kaybolmuştur. Bazı kuş meraklılarının günümüze aktardığı tohumları saymazsak, darının Doğu Karadeniz’de tamamen ortadan kalktığını söyleyebiliriz.
Lazut yani mısır Doğu Karadeniz’de yemeğine, kültürüne sirayet etmiş en bilindik tarım ürünüdür. Ancak o da Amerika’nın keşfi ile eski dünyaya gelmiş, bölgemizdeki ekiminin ise 17. yüzyıl başlarında gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Bölgeye uyum sağlayan mısır, bölgenin tahıl sorununu bir ölçüde çözmüştür. Doğu Karadeniz halkının bir numaralı gıda maddesi olan mısır günümüzde bostanlarda, çay bahçesi kenarlarında karşımıza çıksa da üretimi neredeyse terk edilmiştir.
Rahmi Arer 1950’lerde çay ve mısır arasındaki rekabetten bahsederken dönüm başına çaydan 150, kendirden 100, ipekten 500 lira kazanmak mümkünken, halkın dönüm başına 35 lira kazandığı mısırı bir türlü terk etmek istememesini “Çünkü halk, mısırın kilosunu bir ara 1 liradan aldığını unutmamakta ve açlıktan korkmaktadır” şeklinde açıklamıştır.
Evet, çay üretiminin başladığı ilk yıllarda insanlar mısır tarlalarına çay ekmek istememişler, çünkü bölge halkı yıllık iaşesini mısır hasadına bağlıyordu. Mısırın olmaması açlık anlamına geliyordu.
Ancak 2. Dünya Savaşı’nın etkileri geçip Toprak Mahsulleri Ofisinin mısırı istikrarlı ve bol miktarda satışa sunması ile çay ekimi artmış, çaya verilen teşvikler üreticinin güvenini arttırarak en sonunda dağa taşa çay ekilmek suretiyle mısır ve diğer ürünler geri plana düşmüştür.
Çayın unutturduğu diğer bir ürün kenevirdir. Kenevir yine eski zamanlardan beri bölgede üretilen bir sanayi bitkisiydi. Rize bezi ya da feretiko adı verilen kumaşın ve üstüpünün ham maddesiydi. Bölgede güneşlenme süresinin azlığından ötürü kenevirin nişastalanmadığı, bu sebeple de keten gibi yumuşak bir iplik elde edildiği bilinmektedir. İlk Çağdan beri üretilen bu değerli ürün köylülerce üretilir, üstüpü ya da kumaş olarak tüccara satılırdı. Arı parazitlerine de faydalı olan bu bitkinin ekimi narkotik nedenlerle yasaklanmış ve bu gelenek bütün yöntem ve teknikleri, alet edevatlarıyla birlikte tarihe karışmış, kendir ekilen yerler de haliyle çay tarlasına dönmüştür. Günümüzde Rize bezi geleneksel olmayan tezgahlarda yerli olmayan kendir lifleriyle üretilmektedir.
20. yüzyıl başlarında Doğu Karadeniz’in en önemli ürünlerinden biri pirinçti. Pek bilinmese de özellikle Hopa-Ardeşen arasında kır çeltiği adı verilen ve susuz tarımı da mümkün olan bir pirinç türü üretilmekte, ihtiyaçtan fazlası ise çevre illere hatta Rusya tarafına satılmaktaydı. Fırtına Deresi Vadisi’nde 1960’ların sonlarına kadar pirinç ekimi yapılmaktaydı. Ancak günümüzde pirinç ekimi bittiği gibi, bu geleneksel pirinç türü de yok olmuştur.
Çay öncesinde bölgenin ekonomik olarak gelişmesi için yetkililerce çeşitli tarım ürünlerinin üretilmesine yönelik bazı projeler geliştirilmiştir.
Osmanlı’nın son yıllarında bölgede narenciye; özellikle portakal ve mandalina teşvik edilmiş, ancak narenciye üretiminin sadece dar sahil şeridinde mümkün olması ve beş yılda bir gerçekleşen don olayları istikrarlı bir üretimin sağlanmasına mani olmuştur. Yine de sahil köylerinde, çay tarlalarının arasında kalan narenciye ağaçları günümüze değin varlığını korumuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında denenen diğer bir proje de ipek böcekçiliğiydi. Bu dönemde köylülere ücretsiz dut fidanları dağıtılmış, teknikler öğretilmiş, ancak istenen netice alınamadığı için kısa süre sonra bundan da vazgeçilmiştir. İpek böcekçiliğinden vazgeçilmesinde dini, kültürel etmenlerin de söz konusu olduğunu belirtmek gerekir.
Tütün de, bölgede denenmiş başka bir tarım bitkisiydi. Özellikle Rize’nin Pazar ilçesinde puroluk tütün ’60’lara kadar devam etmiş ancak, Türkiye’de puroya rağbet gösterilmemesi, tütün üretiminin iklimsel zorluğu gibi etmenlerle bundan da vazgeçilmiştir.
Günümüzde bütün Doğu Karadeniz çay plantasyonlarıyla yeşil bir örtünün altında kalmıştır. Sadece mısır, tütün, pirinç, darı, kendir değil meyvecilik de artık neredeyse terk edilmiş durumdadır. Ormanlar yıldan yıla çekilmekte, onların yerini çay bahçeleri almaktadır. Bunun sürdürülebilir olmadığını gören yetkililer ’90’larda kivi, 2000’lerde stevia gibi alternatifler bulmaya çalışmışlarsa da bunların çayın tahtını sarsabileceği pek olası değil. Belli ki çay, hayatımızdaki ve ülkemizdeki yerini daha da sağlamlaştıracak.