Sedat Peker'in videoları | Bağırsaklar hiç temiz kalır mı?
"Yaşayan bir vücutta bağırsaklar temiz kalabilir mi? Ne kadar temizlersen temizle ertesi gün yine pislikle dolmaz mı? Susurluk tartışmalarını hatırlayalım."
Sedat Peker (solda) | Ekran görüntüsü: Youtube / Sülayman Soylu (sağda) | Fotoğraf: DHA
Semih HİÇYILMAZ
Sedat Peker’in salvo atışlarıyla iktidara yakın büyük bir kesim sessiz kalırken konu üzerine söz söyleyenlerin bir kısmı da bu kapışmadan devletin bağırsak temizliği ile çıkacağını iddia ediyor. Benzer tartışmalar Susurluk zamanı da sıkça yaşanmıştı. ‘Devlet bağırsaklarını temizliyor’, ‘Derin devlet tasfiye ediliyor’ denmişti. En ileri yorum yaptığını iddia edenlere göre kontrgerilla adı verilen devletin karanlık örgütlenmesi bütün dünyada tasfiye ediliyordu. Sıra Türkiye’ye gelmişti. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç kalmamıştı.
İşte ‘bağırsak temizliği’ benzetmesi de devletin çeşitli kademesine sızmış karanlık örgütlenmelerin, pis ilişkilerin, devletin elini kirletmemek için maşayla tuttuğu yasa dışı kişilerin, örgütlerin, mafyanın devlet denen vücuttan dışarı atılmasıydı. Devletin yasama, yürütme ve yargı yapılanmasıyla pisliklerden arınmış olarak yoluna devam etmesiydi.
Peki, yaşayan bir vücutta bağırsaklar temiz kalabilir mi? Ne kadar temizlersen temizle ertesi gün yine pislikle dolmaz mı? Susurluk tartışmalarını hatırlayalım. Ortaya saçılan pislikler şimdi duyduklarımızdan katbekat fazla değil miydi? Üstelik şimdi henüz söylem boyutunda olanlar o zaman yüzlerce, binlerce bilgi ve belgeye dayanmıyor muydu? Hakkında Meclis araştırma komisyonları kurulup, başbakanlık teftiş kurulunda raporlar yazılmamış mıydı? Ne oldu? Bağırsaklar temizlendi mi? Derin devlet tasfiye mi edildi? Devlet aklanıp paklanıp tertemiz yoluna devam mı etti?
Devlet bir sınıfın egemenlik aygıtıdır. Bir sınıfın başka sınıflar üzerindeki tahakküm aracıdır. Tahakkümünü sürdürdüğü sınıflara karşı da egemenliğini sürdürmek için her yola başvuracaktır. Bazen yazılı olan kanunlarıyla, bazen kozmik odada saklanan milli güvenlik siyaset belgeleriyle, bazen askeri kontrgerilla talimnameleriyle, bazen da hiç yazılmayan ama hep yürürlükte olan kanunlarıyla. Devleti elinde bulunduran sermaye sınıfı yağmasının, sömürüsünün devamı için her yola başvuracaktır. Yettiği kadar yasal yetmediği yerde yasa dışı.
Peker videolarında soruyor. ‘Bir sürü şey söylüyorum, savcılar, hakimler nerede’ diye. Yine birçok kişi de bu soruyu yineliyor. ‘Adalet niye suskun’ diye. Demiştik. Susurluk’ta da belgeler ortaya saçılmıştı. Hatta toplumun baskısından mahkemeler bile kurulmuştu. Ne oldu? O zaman tartışmaların en odağındaki isim, kirli ilişkileri, yasa dışı icraatları onlarca kez kanıtlanmış olan Mehmet Ağar yine tartışmaların odağında. Demek ki işleyişte değişen bir şey yok. O zaman savcılar, hakimler, yargı işliyor gibi gözükmüştü. Ama sonuçta esas olan 'devletin bekası' idi. Yargıdan medet umanlar hayal kırıklığına uğramıştı.
‘Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları
hepsi halka karşıdır
kanunları, yönetmenlikleri, bütün kararları
hepsi halka karşıdır’
Peker soruyor ya, bu kadar konuşuyorum, gazeteciler neredesiniz, niye yazmıyorsunuz diye. Konunun üstüne gitmeye çalışan gazeteciler havuza doldurulmuş medyadakilere sitem ediyor ya. Yine şair veriyor sessizlik suikastıyla işi geçiştirmeye çalışanlara cevabı:
‘Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları
hepsi halka karşıdır’
Kokain naklinden bahsediyor Peker, bazıları hayrete düşüyor. Devlete yamalanmış birilerinin kendi ceplerini doldurmak için bu işleri yürüttüğünü, devletin bu pisliklerden arındırılması gerektiğini söylüyor. Uyuşturucu ticaretinin mafyanın işi olduğu, olsa olsa devletin içindeki bazı açgözlülerin kendi menfaatleri icabı bunlara bulaştığı, buradan da devletin adına halel geldiğini söylüyor. Susurluk zamanı Yüksekova Çetesi diye adlandırılanlar ‘Uyuşturucuyu askeri panzerlerle taşıyorduk’ diye ifade vermemiş miydi? Evrensel’in manşetten yayımladığı psikolojik harpçilerin raporunda ‘Güneydoğudaki savaşı uyuşturucu parasıyla finanse ediyoruz, devletin kasasından bir şey çıkmıyor’ yazmıyor muydu? Amerika’daki Senato soruşturmasında ifade veren Karanlık Yarbay North ‘Mollaların yönetimindeki İran’dan uyuşturucuyu alıp karşılığında onlara silah veriyoruz’ dememiş miydi? Üstelik bu nakliye işini bir Türk şirketinin uçaklarıyla yaptıklarını anlatmamış mıydı? Uyuşturucunun Türkiye üzerinden naklinin, Türkiye’de satışının ötesinde yakalanan uyuşturucularda bile devletin izleri gözükmüyor muydu? Yakalanan uyuşturucunun imha edilmesi gerekirken ünlü bir holdingin çimento fabrikasındaki kazanlarda imhada anlaşılamayınca suikastlara kadar giden süreç aydınlatılabilmiş miydi?
Bütün bunlardan devletin haberdar olmadığı söylenebilir mi? Belki de bu konudaki en net cevabı Susurluk sonrası Evrensel’in röportaj yaptığı Hüseyin Baybaşin simgeleştirerek vermişti: ‘Hepimizin başı Demirel’ diye.
İçişleri Bakanının ‘kıytırık bir marina’ dediği, Ağar’ın çöktüğü marina yalnızca getirdiği gelirden, parasal ilişkilerden dolayı mı önemliydi yoksa yatlarla yakın mesafe taşımacılığında lojistik olanaklar da sağlanıyor muydu? Uyuşturucu naklinde işin cılkını çıkarıp askeri panzerlerle taşımıyorsan otobüs şirketleri, tır taşımacılığı, yük gemileri, uçak kargo şirketleri hayati öneme sahipti. Bu şirketler incelense birçok ilişkiler açığa çıkardı. Birçok şirketin holdingin bu karanlık işlerde parmağı yok muydu? ’80 öncesi Sabancı bir bavul dolusu parayı Türkeş’e niye vermişti?
“Borsaları ve şirketleri ve iktidarları
hepsi halka karşıdır”
Çeşitli sebeplerden kendi aralarında patlayan çıkar çatışmalarının, yine onların hesaplaşmalarının, orada kalırsa sonuç alıcı bir yere varamayacağını en iyi Susurluk sonrası yaşayarak öğrenmiştik. Yükselen halk tepkisi, temiz toplum talepleri psikolojik harp manevralarıyla kendi istedikleri mecralara akıtılmıştı. Hesaplaşmalara seyirci olmanın ötesinde, demokratik bir ülke isteyenlerin vereceği örgütlü mücadele bunlardan kurtulabilmenin tek yoludur.
‘Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak
durduramayacaklar halkın coşkun akan selini’