İsrail ne umdu, ne buldu?
Ateşkesin detayları henüz kamuoyuna yansımamış olsa da Arap basınındaki ilk değerlendirmeler, provokasyonun İsrail’in istediği sonuçları ortaya çıkarmadığı ve Filistin direnişinin güçlendiği yönünde.
Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA
Kays ABBAS
İsrail ve Gazze’yi yöneten Hamas arasında 10 Mayıs’ta başlayan ve 11 gün devam eden çatışmalar nihayet sona erdi. İsrail’in provokasyonuyla başlayan çatışmalar sırasında İsrail’e 4 bin roket atılırken, buna karşılık Gazze’de 1500 hedefin vurulduğu açıklandı. Filistin Sağlık Bakanlığının verilerine göre İsrail’in saldırılarında aralarında 100’den fazla kadın ve çocuğun da bulunduğu en az 243 kişi öldü.
Şüphesiz ki Netanyahu liderliğindeki İsrail yönetimi, son saldırısında yüzyılı aşkın bir süredir devam eden sorunda bazı amaçlara ulaşmak istedi. Her ne kadar sağlanan ateşkesin detayları henüz kamuoyuna yansımamış olsa da ilk değerlendirmeler, provokasyonun İsrail’in istediği sonuçları ortaya çıkarmadığı yönünde.
A. DİRENİŞİ KIRMAK
İsrail’in birkaç yılda bir düzenlediği provokasyon ve saldırılarda birinci amacı; onlarca yıla yayılan Filistin direnişini kırmak olmuştur. Lakin son saldırılara direniş örgütlerinin verdiği cevabın, meşruiyetlerini arttırdığı yönünde görüşler Arap dünyasında baskın. Al Zeytuna Eğitim ve Danışma Merkezinden Dr. Muhsin Salih, direniş için, “Umutlarının gerçek ifadesi ve hatta milletin özlemlerinin gerçek temsilcisi haline geldi ve böylece sahadaki meşruiyetini yeniledi” dedi. Lübnan’da yayımlanan el Ahbar gazetesinden Yahya Dabuk, İsrail’in Kudüs’teki saldırılarına geri dönmesi durumunda savaşmaya devam etmeye hazır olduklarını gösterdiklerini belirtti.
Al Kuds al Arabi başyazısında “Tüm güç, dayanıklılık, teknoloji ve uluslararası desteğe sahip bir ülkenin barbarca saldırısı olmasının yanı sıra, son 11 günde Gazze’de yaşananlar, iki eşitsiz tarafın karşı karşıya olduğu tarihi savaşları andırmıştır. Ancak güçlü olan taraf, birçok nedenden ötürü saldırısını durdurmaya zorlandı, ki bu da zayıf olan tarafın zafer olarak gördüğü şeydir” denildi.
B. NORMALLEŞEN İLE DİRENEN EKSENLERİNİN POZİSYONU
Filistin direnişini kırarak İsrail’in ulaşmak istediği diğer hedef, kendisiyle “Normalleşen” Arap rejimleriyle önündeki en önemli engeli kaldırmaktı. Lakin direnişin bu rejimleri utandırarak mücadele etmeye devam etmesi normalleşme sürecini yavaşlatırken, İsrail’in istemediği şekilde İran’ın liderliğinde “Direniş Ekseni” olarak adlandırılan ittifakın etkisini arttırabilir. Filistinli Yazar Abdulbari Atwan, varılan ateşkesi “zafer” olarak nitelendirdi ve bu gelişmenin “direniş ekseninin” başarısı olduğunu ileri sürdü.
C. MISIR BEKLENENİN AKSİNE SAHNEDE
Gazze’nin komşusu Mısır, 1979’da imzaladığı Camp David anlaşmasıyla İsrail’i tanıyan ilk Arap ülkesi ve Ortadoğu’daki kurulu statükonun en önemli mimarı. Lakin son saldırıda Rai al Youm gazetesinin baş yazısında ifade ettiği gibi Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin Gazze’nin yeniden inşası için yarım milyar dolar tahsis etmesi, Gazze’deki Refah Kapısı’nın açılması ve Sina’da dört hastanenin Filistinli yaralılar için tahsis edildiğinin açıklanması herkesi şaşırttı. Gazete bu gelişmeyi Mısır’ın Arap dünyasında öncü rolüne ve Nil Nehri üzerine inşa edilen baraj nedeniyle yaşanan büyük gerginlikte İsrail’in Mısır ve Sudan’a karşı Etiyopya’nın yanında durmasına bağladı.
Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen al Arap gazetesinden Hayrullah Hayrullah, Mısır’ın son gelişmelerin merkezinde yer aldığını ve Amerikan başkanı tarafından artık göz ardı edilemeyecek bir Arap desteğinin olduğuna vurgu yaptı.
D. ABD’NİN, İSRAİL’E SORUNLU SINIRSIZ DESTEĞİ VE VİETNAM
ABD emperyalizmi son yıllarda büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak ve aslında fiilen Filistin davasını bitirmeyi hedefleyen “Yüzyılın Anlaşması”nı dayatarak işgal devletine sınırsız desteğini ifade etmiş oldu. Lakin bu politika ve son İsrail saldırganlığı, halk tarafından tepkiyle karşılandı. Al Eyyem gazetesinden Recep Abu Sariya ABD’nin en önemli şehirlerinde meydana gelen halk gösterilerinin, elli yıl önce Vietnam’daki Amerikan savaşına karşı çıkan gösterileri anımsattığını söyledi. “Amerika İsrail çamuruna batmış durumda” başlıklı makalesinden İsrail’in meşru müdafaa hakkı temelinde formüle edilen bu Amerikan pozisyonunun geçersizleştiğini ve ikna edici olmadığına vurgu yaptı.
MEŞRUİYETİNİ YENİLEYEN FİLİSTİN DİRENİŞİ
Dr. Muhsin SALİH
Al-Zeytuna Eğitim ve Danışma Merkezi
Zaman ve zıt yollarda bir araya gelen iki sahne, Filistin meselesinin çağdaş gelişiminde bir kilometre taşını oluşturdu. Her iki gelişmenin merkezi el Aksa ve Kudüs’tür.
İlki; Mahmud Abbas ve el Fetih liderliğinin 29 Nisan 2021’de yapılması planlanan seçimleri “Kudüs’te seçim yapılamaması gerekçesiyle” iptal ederek Filistin’in kendi evindeki reform sürecini bozma kararıydı. İkincisi, 10 Mayıs 2021’de Hamas ve direniş güçlerinin Kudüs’teki halkımızın kararlılığını desteklemek ve el Aksa, Şeyh Cerrah ve Kudüs’ü Yahudileştirme adımlarına karşı siyonist varlığı füzelerle bombalama kararıdır.
İki süreç arasında iki haftadan fazla bir süre yok. Ancak Filistin’deki süreci stratejik nitelikte yeni bir yola dönüş fırsatı ile tanıştırdılar. Her iki olayda güvenilirlik, tarihi sorumluluğu üzerine alma ve Filistin halkının, Arap ve İslam ümmetinin özlemlerine cevap verme savaşını kazanan Hamas ve Filistin direnişi için niteliksel sıçramalar sağladı.
Göstergeler Hamas ve direniş çizgisi için seçim ve halk zaferini gösterdiğinden Abbas ve el Fetih liderliği, “meşruiyet oyununu” istedikleri gibi yürütmek ve potansiyel kayıptan kaçmak istedi. Bununla birlikte, el Fetih liderliğinin bölgesel ve uluslararası koltuk değneklerine dayanan “meşruiyet” kartını elinde tutması, mevcut Filistin liderliğinin “güven ve itibarını” yitirdiği bir zamanda geçici olarak kalacaktır.
Belki de seçimlerin ertelenmesi, direniş güçlerinin Filistin siyasi sistemindeki gerçek konumlarını geciktirebilir. Ancak direniş, Filistin halkının kalplerinde ve zihinlerinde etkisini artırmaya ve genişletmeye devam etti. Umutlarının gerçek ifadesi ve hatta milletin özlemlerinin gerçek temsilcisi haline geldi ve böylece sahadaki “meşruiyetini” onayladı ve yeniledi.
İSRAİL BİR SONRAKİ GÜNDE: ‘KUDÜS KILICI’NIN
ÖTESİNDEKİ DİĞER HESAPLAMALAR
Yahya DABUK
al Ahbar
Gazze Şeridi ile düşman arasında tam bir anlaşma olmaksızın ateşkes ilan edilmesiyle saha, gerginliğin yeniden tırmanma olasılığından uzak değil. İki taraf arasında ateşle ilgili müzakerelerin; “Tam bir anlaşmaya varmak ve çatışmanın sonuçlarını kabul etmek” gibi bir etkisi olamazdı. Sonraki günün belirsizliğini artıran, şu anda başarılması imkansız olanı başarmak için daha sonra savaşmaya devam etmesi muhtemel olan başka bir bölüme ihtiyaç duyulmasıdır.
Gazze’nin özellikle Kudüs’le ilgili talepleri ile İsrail’in bunları açıkça kabul etmeyi reddetme konusundaki uzlaşmazlığı arasında en olası tahminler, savaşın ateşkesin ardından askeri olmayan araçlarla daha sonra devam edeceğini gösteriyor. İsrail tarafı; Filistinlilerle askeri savaşın sonucunda ister pratikte bu önlemlerden geri çekilsin, ister Kudüslüler üzerindeki sertliklerini yumuşatsın “Kudüs ve kutsal yerler için kararlarını ve hedeflerin” etkilemediğini ifade etmeye çalışacaktır. Gazze’deki direniş gruplarına gelince, İsrail Kudüs’teki saldırılarına geri dönerse, savaşmaya devam etmeye hazır olduklarını gösterecekler.
Bu durumda çatışmanın daha sonraki bir zamanda yeniden başlamasının kalıcı bir hipotezi olacaktır. Tel Aviv’in Kudüslülere yönelik saldırılarına devam etmeye ve haklarını ellerinden almaya yönelik kesin bir karar masasında olduğu anlamına gelir. Filistin haklarından mahrum bırakmanın İsrail’in terk edilmesi zor stratejilerinden biri olduğunu akılda tutarak. Ancak Tel Aviv’in değişmez varsayımı, Kudüslülere karşı önlemlerinin Gazze’den askeri bir yanıt gerektirebileceğidir. Tabii ki önümüzdeki aşamada Gazze’nin bu denkleme belirleyici bir önem vermediğini anlamasından endişe duysa da bu yönde verdiği kararlarını etkiliyor. Burada, İsrail için görevi zorlaştıran şey ve bunun tersi var: “Gazze -Kudüs” denklemine boyun eğmeyi reddediyor, ama aynı zamanda öyle olsa bile ona boyun eğmek zorunda kalıyor.
İNTİFADA KAZANDI
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
Füze intifadası kazandı ve çatışmadan İsrail düşmanı yenilgiye uğratılarak çıkıldı. Soru; önce bu zaferin nasıl korunacağı, ikincisi üzerinin nasıl inşa edileceği ve üçüncüsü kazanılmada kritik bir yere sahip olan fırlatılan 4 bin füzenin tekrar yerine nasıl konacağı?
Gazze’nin elde ettiği bu zaferin Direniş Ekseni ile koordinasyon içinde olduğu, birçok kişinin bilmediği şeydir. Gazze’deki hareketlerin liderlerinin Hizbullah’ın, İran’ın ve Yemen’deki Ensarallah’ın sürece dahil olmaması talebi geldiğinde, zaferin tamamen Filistin olduğunu söylediğimizde bir sırrı açıklamıyorduk. Böylece İsrail’in dünya kamuoyunun önünde mağduru oynamasının ve Filistin halkının davaları lehindeki uluslararası sempatiyi kaybetmesinin önüne geçildi. Bu, 2003 Irak savaşı ve temmuz 2006 savaşından bu yana görmediğimiz bir şekilde, tüm dünyanın sokaklarında ve meydanlarında patlak veren kitlesel gösterileri açıklıyor.
Bu büyük zaferi kutlarken birçok kişinin aklından çıkmayan gerçek şu ki, Gazze Şeridi’ndeki direniş liderliği savaşa gitme kararı aldı. Ve sıfır saati belirleyerek, Demir Kubbeleri (İsrail hava avunma sisteminin adı) karıştırmak ve görevlerini engellemek için Aşdod, Aşkelon ve Tel Aviv’e bir kerede büyük miktarlarda füze saldırıları başlattı ve bu, ayırt edici bir işarettir.
Gazze’nin İsrail’in küstahlığına savaş ilan ettiğini söylediğimizde bazıları bize katılmayabilir. İran’daki Natanz Reaktörüne yapılan “Mossad” saldırılarının ve İsrail ordusunun Suriye’nin derinliklerindeki hedeflere gönderdiği füzelerin intikamını alıyordu. Bu durum iki ana şeyi açıklıyor:
Birincisi: Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Şam’ın kapılarını ve kalbini “Hamas” hareketine ve onun askeri direniş kanadına açmasını, doğrudan iş birliğinin yeniden başladığını ve anlaşmazlıkları ve yaraları iyileştirdiğini gösteriyor.
İkincisi: İran yeni, gelişmiş bir insansız hava aracına mevcut zaferi anmak için “Gazze” adını verdiğini açıkladı. Bu aynı zamanda Sayın İsmail Haniyeh’in İran İslam Cumhuriyeti’ne direniş gruplarına verdiği desteği için minnettarlığını belirtmesine bir cevaptı.
MISIR’IN GAZZE’DEKİ ROLÜ
Hayrullah HAYRULLAH
al Arab
Beklendiği gibi Hamas, Mısır destekli bir ateşkes anlaşmasına vardıktan sonra zafer ilan etti. İsraillilerin ramazan ayı sonunda Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki evlere ve mülklere el koymaya çalışmasının ardından işgal karşısında Kudüs halkının devriminden en çok yararlanan “Hamas”ı kimin kazandığı henüz bilinmiyor.
Değişmeyen tek şey, “Hamas”ın Gazze halkını ve Mahmud Abbas (Ebu Mazen) başkanlığındaki ulusal otoriteyi mağlup etmiş olmasıdır. Filistinlilerin gözünde İslami Direniş Hareketi haline geldi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu İsrail sağını etrafında yeniden toplaması ve Knesset’te (İsrail parlamentosu) Müslüman Kardeşler hareketine mensup dört milletvekilinin rolünü oynaması ışığında yeni bir hükümet kurulabileceği bir rol ortaya çıkardığı doğrudur.
Hamas’ın, iki devletli seçeneği benimseyen Filistin ulusal programına dayalı uluslararası gözetim altında İsrail ile ciddi müzakerelere girebilecek bir Filistin ulusal birlik hükümetinin parçası olma arzusuna sahip olup olmadığı henüz net olarak bilinmemektedir. 2002 yılında Beyrut zirvesi tarafından onaylanan ve Arap barış girişimi haline gelen Suudi Barış Girişimi de mevcut. İsrail’in görmezden geldiği Arap barış girişimi, eğer İsrail’de bir anlaşmaya varmak isteyen varsa, yine de makul bir çözüm için temel teşkil ediyor. İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz’ın bir sonraki aşamada barış sürecine odaklandığı sözlerinden anlaşılıyor.
Mısır olayın merkezinde yer aldı. Amerikan başkanı tarafından artık göz ardı edilemeyecek olan Mısır’a Arap desteği var. Amerikan yönetimi, Mısır’da istikrarın olmasının ne anlama geldiğini anlamaya başladı. Ayrıca ateşkesi denetlemek için Gazze’ye ve İsrail’e iki güvenlik heyeti gönderen Mısır, Gazze’nin yeniden inşası için yarım milyar dolar sağlamak istediğini doğruladı. Elbette bu, Mısır’a Arap desteği olduğu ve daha önce Mısır yönetimi altında olan Gazze’de Mısır’ın rolü üzerine bir bahis olduğu anlamına geliyor.
MISIR’DA NELER OLUYOR?
Rai al Youm
Başyazı
Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’nin Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için yarım milyar dolar tahsis edildiğini, Refah Kapısı’nın açıldığını ve Sina’da dört hastanenin Filistinli yaralılar için tahsis edildiğini açıklaması ve bunun yanı sıra el Ezher’deki alimlerin Yahudilere karşı şiddetli bir kampanya başlatması ve Körfez ülkelerine yönelik şiddetli eleştiriler yöneltmesi, Mısır’ın içinde ve dışında birçok kişi tarafından bazı soruları gündeme getirdi; Mısır’da neler oluyor? Bu durum siyasi bir değişim mi? Neden böyle bir zamanda bu adımlar atıldı? Buna sebep olan nedenler nelerdir?
Gazze Şeridi’ndeki kanlı İsrail saldırılarına yönelik Mısır resmi tutumundaki değişimin nedenleriyle ilgili birkaç açıklama var:
Birincisi: Mısır’ı Arap ve İslami liderlik rolüne döndürmek ve özellikle Etiyopya’ya karşı varoluşsal bir savaşı sürdürürken Filistin direnişinin siperinde durmanın yolunu açmak için resmi bir kararın varlığı. El Nahda Barajı’nın iki ay sonra başlayacak göletinin doldurulmasının ikinci aşamasıyla ilgili tüm barışçıl çözümler nihai şekilde başarısızlığa uğradı. Mısır’ın sudaki payında azalma 40 milyon Mısırlı ve Sudanlının aç kalmasına yol açacak.
İkincisi: İsrail, Etiyopya’nın güvenlik, askeri ve mali siperlerinde duruyor. Herhangi Mısır-Sudan saldırısını püskürtmesini sağlayacak kara ve hava savunma sistemleriyle donatıyor.
Üçüncüsü: Gazze Şeridi’ndeki Filistin direnişinin, işgal altındaki Filistinlinin derinliklerine saldırmak için gelecekte güçlü bir askeri müttefik olarak kullanılması. İsrail’in Mısır-Sudan ittifakına karşı Etiyopya tarafında savaşa girmesi durumunda tüm İsrail şehirleri ve altyapılarının hedef alınması.
Dördüncüsü: Mısır-Körfezdeki Müttefikleriyle ve özellikle Suudi ve BAE’nin işgal devletiyle normalleşmesi ve Süveyş Kanalı için alternatif projeler içinde girişimde bulunması nedeniyle ilişkileri bozulmuşken Etiyopya’nın küstahlığı karşısında Mısır’la dayanışma içine girmeleri ve krizde “tarafsız” ara buluculara dönüşmeleri.
Beşincisi: El Ezher’den Dr. Ahmed Omar Haşim’in “tüm mezheplerden” Arap-İslam dünyasının caydırıcı bir güç oluşturma çağrısı, buna Şii kardeşlerin katılımı anlamına gelen ilham verici konuşması.
FİLİSTİN HALKI, YÖNETİMİN DAVASINI BİR KEZ DAHA
SİYONİST PUSUYA DOĞRU YÜRÜTMESİNE İZİN VERMEYECEK
Besim Ebu ŞERİF
Rai al Youm
On gündür Filistin halkı aleni bir şekilde, gazeteleri, kanalları ve ajanslarına (onlar varlıklı Yahudilerin) bağlı olan bir Batı medyası karartması altında yaşıyorlar. Kongre Üyesi Chris Morley -Demokrat tarafından söylenen “İster el Aksa’da ister Şeyh Cerrah’da olsun, Kudüs’teki kabul edilemez uygulamalarıyla tırmanışı ateşleyen İsrail Başbakanıydı” sözleri gerçekti.
Gazze’yi yok etmek ve çocuklarını öldürmek için savaş açtılar. Gazze’nin kendini savunacağını biliyorlardı. Bu da kartları karıştırabilecek ve böylece Gazze’nin İsrail’de sivilleri bombaladığını iddia edebileceklerdi. Bunu yaparken Kudüs meselesini siliyorlar. Gazze ve Kudüs arasında sanki Gazze başka bir devlet ve Batı Şeria da İsrail tarafından Yahudi olan bir toprak gibi ayrılıyorlar. Ama işler haydutun istediği gibi gitmedi. Filistinliler coğrafi konumlarına bakılmaksızın birleşik bir dava ve mücadeleyi geliştirdiler. Filistinliler kendilerini savunmalarını başkentlerini yani işgal altındaki Kudüs’ü savunmalarına bağladılar. Bu başarısızlık suçlu üçlüyü Biden’a şu yönde baskı yapmak için Cumhuriyetçilere yöneltti:
1. İsrail’i, özellikle BM Güvenlik Konseyinde uluslararası baskıdan korumak
2. Uluslararası olarak yasaklanmış mühimmat ve gelişmiş silahlar için bir anlaşmanın sonuçlandırılması.
3. ABD’nin İsrail’e baskı yapmaması
4. İsrail’i koruma anlaşmasının ABD’de uygulanmasını sağlamak.
Kötü niyetli Biden, Trump’ın yaptıklarını sağlamlaştırmak istiyor ve iki devletli çözüm hakkındaki konuşması sadece başka bir aldatmaca.