Filistin meselesi ne gösterdi? Türkiye gençliği ne yapmalı?
Söylem düzeyinde anti-emperyalist, anti-siyonist görünen tek adam yönetiminin Türkiye’deki NATO üslerine, ABD, AB ülkeleri ve İsrail ile olan ekonomik ve askeri anlaşmalara karşı bir tutumu yok.
Fotoğraf: Evrensel
Sinancem ALİKOÇ
Ankara
7 Mayıs’tan bugüne Filistin topraklarında İsrail Devleti’nin saldırganlığının sonucunda ortaya çıkan savaş yakın zamanda ateşkes ile son buldu. Serbest gazeteci Hediye Levent’in tabiriyle daha önceki ateşkeslerde olduğu gibi “derme çatma” bir ateşkes ilan edildiği aşikâr.* Zira ateşkesin tarafı İsrail Devleti ateşkesin yürürlüğe gireceği son dakikalara kadar hava saldırısını sürdürdü, keza bu süre zarfında Filistin tarafından hem Hamas hem de FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) adına İsrail askeri ve enerji noktalarına cevap niteliğinde füze saldırıları yapıldı. Süreç büyük ölçüde dünya ve Türkiye gündeminde yer buldu, Türkiye’de biz gençler de meseleyi birçok yönüyle gerek arkadaş sohbetlerinde gerek çevrimiçi/yüz yüze etkinliklerde tartıştık.
İSRAİL’İN İŞGALCİ POLİTİKALARINI ABD EMPERYALİZMİ TETİKLİYOR!
Aslında İsrail Devleti’nin işgali ile başlayan Filistin sorununun geniş bir tarihsel arka planı var. Bu arka plan bugün hem Filistinli örgütlerin hem de İsrail Devleti’nin anlaştığı sınırları ve mevcut durumu örgütledi. 2005 yılından itibaren bölgede iki devletli bir çözüm herkes tarafından fikren kabul edilmese de bölgedeki tarafların fiilen kabul ettiği bir durum. Tabii mevcut durum hala İsrail Devleti’nin Filistin halkına yönelik saldırı ve Filistinlilere yönelik hak gaspını içeriyor. Bu saldırgan ve hak gaspını hedefleyen siyonist politikalar ABD emperyalizminin doğrudan desteği ile de buluşunca fiilen oluşmuş durum her seferinde yeni sorunları ortaya çıkartıyor. ABD’nin 2018 yılında Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıması İsrail Devleti’nin bölgeye yönelik işgal planını tetiklemişti. Son olarak 7 Mayıs 2021’de İsrail Devleti Müslümanların kutsal atfettiği mekân Mescid-i Aksa’da nöbet tutan Filistinlilere saldırdı ve Şeyh Cerrah mahallesine “Sivil Yahudi Yerleşimcileri” silahlı kuvvetler eşliğinde soktu. Bu durum Filistin’de ciddi bir infial yarattı. Başta Lod kenti olmak üzere birçok bölgede Filistinliler sokağa çıktı. İsrail Devleti kara, hava ve deniz üzerinden başta Kıta-ı Gazze olmak üzere Filistin’e büyük ölçekli bir saldırı başlattı. Filistin’de bulunan silahlı örgütler İsrail Devleti’nin saldırılarına karşı İsrail askeri noktalarını ve enerji merkezlerini hedef alan füze saldırıları başlattı. İsrail’in “Iron Dome” adını verdiği savunma sistemi delindi ve çatışma ölçeği büyüdü, durum iyiden iyiye bir savaş halini aldı. Ateşkes yürürlüğe girene kadar tansiyon devam etti.
İSRAİL SALDIRDI, İŞ BİRLİKÇİLER SESSİZ KALDI!
Çatışma dünya kamuoyunda ciddi bir yankı uyandırdı. Ancak Türkiye ve Arap ülkelerinin hükümetleri de dâhil olmak üzere birçok ülke yine kınamadan öteye geçemedi. Bahsi geçen ülkelerin İsrail ile olan ticari, askeri ve siyasal anlaşmaları olduğu gibi duruyor. Evrensel Gazetesi yazarı Bülent Falakaoğlu “Filistin yansa da ticaret hep sağlam: İsrail’le ekonomi hep tıkırında” başlıklı yazısında Türkiye ve İsrail arasındaki ticari ilişkileri yeniden gözler önüne serdi.** Geçmiş dönemlerin aksine bu ticari ilişkileri bozmak, AKP Hükümeti için tehdit konusu dahi edilmedi. AKP Hükümeti bu meselenin üstünden İsrail Konsoloslukları ve Büyükelçiliği önünde yapılan birkaç eyleme “müsaade” etmek dışında kılını kıpırdatmadı. Hatta öyle ki Erdoğan, İsrail Devleti’nin saldırılarının sürdüğü sıralarda yayınladığı Ramazan Bayramı mesajında Filistin meselesine dair tek bir ifade dahi yoktu. Öte yandan AB ülkeleri ve ABD ise kınama mesajını dahi yayınlamadı. Yayınlayanlar ise Filistin tarafının “terörle ilişkili” olma şerhini özel olarak vurguluyordu. Hatta ABD Başkanı Biden İsrail’in meşru müdafaa hakkını (!) ABD’nin sarsılmaz desteğine dayandığını bir kez daha vurguladı. Hatta ateşkes gündeminde özel olarak “İsrail Devleti tanınmadıkça bölgede barış yok” tehditlerini savurdu. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun pervasız tutumunun ve İsrail Devleti’nin saldırganlığının nedeni sadece İsrail iç politikasında koalisyon dayanakları aşırı sağcı partiler ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda ABD’den tam desteğin, AB’den onayın ve Türkiye, Mısır ve Katar gibi İslam İş birliği Teşkilatı’na üye ülkelerden gelen “sessiz” duruşun olduğunu söyleyebiliriz.
FİLİSTİN HALKIYLA ENTERNASYONAL DAYANIŞMA
Siyonist İsrail, Emperyalistler ve iş birlikçileri Filistin halkının acılarını pekiştirirken Filistin halkı buna güçlü bir cevap verdi. Genel olarak Filistin tarafından atılan İsrail Savunma Sistemini delen füzeler gündeme otursa da Filistin halkı 48 bölgede sokaklara çıktı. FHKC Lübnan yetkilisi Marwan Abdel Al Marbuta Haber’e verdiği röportajda dönemi Nakba ve İntifada dönemlerine benzettiğini ifade etti. *** Filistin halkı bölgedeki kentlerin birçoğunda işgalci İsrail Devleti ve destekçisi emperyalistlere karşı sokaklara çıktı ve zulme karşı çıktı. Dünya halkları Filistin halkının haklı direnişini yalnız bırakmadı. Lübnan, Suriye, ABD, Londra, Paris, Norveç ve Sudan’da halklar sokağa döküldü, Filistin halkıyla kitlesel eylemlerle dayanışma gösterdi. İtalya ve Fransa’da liman işçileri İsrail’e silah taşıyacak gemilere yükleme yapmayı reddetti ve greve çıktı. Dünya çapındaki gösterilere katılanlar hem kendi ülkelerindeki hükümetlerinin Filistin konusunda tutum almalarını hem de kendi taleplerini ortaya koydular. İşgalci İsrail Devleti’nin saldırılarının dayanağını emperyalistler ve iş birlikçileri oluştururken İsrail’e ateşkesi dayatan 48 bölgede ayağa kalkan Filistin halkı ve Filistin halkıyla dayanışmak adına kendi ülkelerindeki egemenlere hesap soran dünya işçi ve emekçileri oldu.
DİNLER ARASI KAVGA DEĞİL SİYONİST, EMPERYALİST SALDIRI
Tüm bunların içinde Türkiye’de de birçok ilde, meydanlarda, İsrail Elçilik ve Konsoloslukları önünde işgalci İsrail Devleti’ne, destekçisi emperyalistlere ve Türkiye’nin ekonomik ve askeri iş birliğine yönelik tepkili gösteriler gerçekleşti. Belki öne çıkan tartışmaları üç başlıkta ifade etmek mümkün. Netanyahu nasıl İsrail halkını sömürmek, Filistin topraklarını işgal etmek, oranın yer altı ve yer üstü kaynaklarını talan etmek adına politikalarını dini, hamasi söylemler ile örgütlüyor ise Erdoğan da Türkiye’de Filistin ile dayanışma adına politikalarını dinler arası kavga, şeriat kavgası olarak dini, hamasi söylemler ile örgütlüyor. Tartışmalarımızın ilk başlığını da bu oluşturuyor. Batılı “Hristiyan” emperyalistlerin desteklediği “Yahudi İsrail” Müslüman halka zulmediyor görüşü oldukça yaygın. Ancak mesele dinler arası bir çelişkiden ziyade emperyalistler ile işçi sınıfı ve ezilen haklar arasındaki çelişkinin bir örneği. Çünkü söylem düzeyinde Müslümanlar ve diğer dinler arasında bir kavganın sonucu olarak öne sürülen Filistin meselesi adına ekonomik askeri iş birliğini kesmeye gelince dinler arası kavga bir anda yok yok oluveriyor! Müslümanlara zulmeden “Yahudi İsrail” ve destekçisi “Hristiyan Batı” ve Müslümanlar arasındaki çelişki nedense ekonomik askeri iş birliğine gelince çelişki olmaktan çıkıyor. Söylem düzeyinde anti-emperyalist, anti-siyonist görünen tek adam yönetiminin Türkiye’deki NATO üslerine, ABD, AB ülkeleri ve İsrail ile olan ekonomik ve askeri anlaşmalara karşı bir tutumu yok. Göründüğü üzere tartışmalarımızın ilk maddesini kapsayan dinler arası bir gerilim, kavganın AKP Hükümeti nezdinde bir karşılığı yok.
AKP’NİN POLİTİKALARI FİLİSTİN HALKI İLE DAYANIŞMANIN ÖNÜNE GEÇMEMELİ
Tartışmalarımızın ana gövdesini oluşturan kategorilerden biri ise düne nazaran daha çok öne çıkan bir eğilim. Filistin’deki mevcut durumun sorumlusunun esasen Filistinliler olduğuna, bizim için Filistin halkının yanında durmanın yararlı olmayacağına kanaat getiren bir tartışma bu. “Araplar zamanında topraklarını satmış Yahudilere”, “Hamas gibi cihatçı terör örgütlerin desteklediği bir davayı desteklemek ne kadar doğru?”, “AKP destekliyor Filistinlileri ve özellikle Hamas’ı, biz desteklememeliyiz” gibi ifadelerin çok fazla olduğu bir dönem belki bu çatışma dönemi. Türkiye’de AKP’nin İsrail’de Netanyahu ve partisi Likud’un örgütlediği dinler arası savaş demagojisinin ters yüz olmuş hali demek mümkün. Yani çelişkiyi bu sefer dindarlar ile dindar olmayanlar arasına indirgemiş oluyoruz. Halihazırda Filistin mücadelesinin içinde bulunan cihatçı örgütlerin Filistin mücadelesine verdikleri zararı ve AKP’nin Filistin’i destekleyen politikalarının aslında yalan üstüne kurulduğu bilerek Filistin’i desteklemek ve asıl çelişkinin Emperyalistler ve Siyonist İsrail Devleti ile Filistin halkı arasındaki bir çelişki olduğunu tekrar vurgulamak gerekiyor. AKP’nin desteklediği Filistin meselesini AKP’nin sömürü ve savaş politikalarına destek vermeden desteklemenin yolu buradan geçer. Filistin adına sokağa çıkan halkın Hamas, Filistin İslami Direniş Örgütü gibi cihatçı örgütlerden daha büyük olduğunu, bu tip örgütlere ikna olan Filistinli emekçilerin de aynı Türkiye’de AKP’nin politikalarına ikna olan emekçiler gibi olduğunu da fark etmek gerekiyor. Sermayenin sözcüsü, yanlısı, beslemesi iktidarlar, örgütlerin temel taktiği, sömürü politikalarını gizlemektir, manipüle etmektir. Bunun farkına varmış olanlarımızın yapacağı ise hemen kendi sınıfından, mahallesinden olanlara karşı cephe alması değil onları bu sömürü baskı politikalarına karşı tutum almaya ikna etmek olmalı. Ne AKP’nin ne de çeşitli cihatçı örgütlerin kendi çıkarları adına, kendi politik bagajlarını sağa sola yaymak adına bir halkın direnişini desteklemesi ne de dört kuşak önce büyük toprak beylerinin kendi çıkarları için topraklarını (ki o topraklar onlara hile ve yağma ile ait olmuştur) satmış olmaları, bugün işgalci İsrail Devleti ve emperyalistlere karşı direnen Filistin halkı ile dayanışmanın mücadelelerine ortak olmanın önüne geçmemeli.
FİLİSTİN HALKIYLA DAYANIŞMAK TEK ADAM YÖNETİMİNİN GERİLETİLMESİNDEN GEÇER
Belki en çok büyütmemiz gereken ve tartışarak ilerletmemiz gereken öne çıkan üçüncü ve son kısım. Buradaki kanaat emperyalistlere ve siyonist İsrail Devleti’ne karşı Filistin halkıyla dayanışmanın büyütülmesi eğiliminde. Ama bu durumda daha belirgin başka bir soru ortaya çıkıyor: Nasıl bir dayanışma? Elbette tek tek yöntemlere dair geniş tartışmalar yürütmek, bazılarını deneyimlemek gerekir. Fakat dayanışmanın gerçekten Filistin halkına etkili olması ve başarılı olması nasıl olacak? Dayanışmanın temeli neye dayanacak? Aslında yukarıda bahsettiğimiz dünya genelinde yüz binlerce emekçinin yaptıkları bu sorunun cevabını bizlere kolayca veriyor. Filistin halkıyla dayanışmak için Filistin konusunda İsrail’e yaptırım uygularken kendi çıkarlarını değil Filistin halkını belirleyici görmesini sağlamak ve kendi taleplerimizi de Filistin halkının mücadelesiyle birleştirmek esas olandır. Yani Filistin halkıyla dayanışmak da Türkiye’de tek adam yönetiminin geriletilmesinden geçiyor. Dünyadaki emperyalist saldırganlığın gitmesi, halkların rahat bir nefes alması tüm dünyada kapitalistler lehine çalışan onların sözcülüğünü yapan hükümetlerin tek tek alaşağı edilmesi, tekelci kapitalizmin egemenliğinin yeryüzünden silinmesiyle mümkün. Dolayısıyla her ülkedeki halkların mücadelesi aynı zamanda diğer ülkelerdeki işçi, emekçiler ile dayanışma hali alıyor. Barbarlığın yeryüzünden silinmesi ve işgal edilmemiş topraklarda özgürce, kardeşçe bir yaşam ancak ifade ettiklerimiz ile mümkün.
*https://www.evrensel.net/yazi/88753/filistinlilerin-yol-haritasi-var-mi
**https://www.evrensel.net/yazi/88708/filistin-yansa-da-ticaret-hep-saglam-israille-ekonomi-hep-tikirinda
***https://www.marbutahaber.com/ortadogu/filistin/fhkc-lubnan-yetkilisi-marwan-abdel-al-1948-nakba-donemine-donmus-gibiyiz-filistin-kentleri-savasiyor/