26 Mayıs 2021 01:00

Gençlik Filistin halkının yanında

İngiltere’de sokak eylemlilikleri, İtalya’da liman işçilerinin tavrı ve Türkiye’de kimi yerlerde yapılan sokak açıklamaları anti-emperyalist tutuma örnek teşkil ediyor.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Metin SEVİM
Hacettepe Üniversitesi
   

6 Mayıs’ta İsrail Devleti’nin Doğu Kudüs’te Müslümanların yaşadığı mahalledeki evleri Yahudilere vermesiyle birlikte başlayan tepkiler 7 Mayıs’ta İsrail devleti güçlerinin Mescid-i Aksa’da nöbet tutan Filistinlilere yönelik saldırısıyla büyüdü. Sonrasında ise Gazze’ye yönelik bir hava saldırısı gerçekleştirildi. Başta Türkiye olmak üzere diğer devletler bu durumu kınadı ve çözülmesine yönelik söylemlerde bulundu. Ancak bu söylemler dışına ne çıkıldı ne de gerçekçi bir çözüm önerisi sunuldu. Geçtiğimiz günlerdeyse iki ülke arasında ateşkes yapıldığı açıklandı.

GÖRÜNEN KÖPÜĞE DEĞİL DERİNİNE BAKMAK GEREKİR

Her sabah başka bir gündeme uyansak da Filistin-İsrail hükümetleri arasında yaşanan şiddet ve gerilimi ülke gençliğinin gördüğü ve ilk elden yorumladığı yadsınamaz bir gerçek. Bu gerçekliğin merceğini daralttığımızda Hacettepe Üniversitesi öğrencilerinin Filistin-İsrail hükümetleri arasında yaşanan duruma ilk bakış açısı bu durumun Yahudilik-Müslümanlık-Hristiyanlık bir din veya mezhep savaşının ötesinde olduğu yönünde. Kimi alanlarda yaşananları sosyal medya üzerinden takip eden gençliğin meselenin bizi ilgilendiren kısmıyla bağ kuramadığı bir durum söz konusu olsa da bu görüş hâkim bir düşünce değil. Meselenin yaşanmasında dini kaygılar güdülse de yaşanan olayların mezhep çatışması olmadığı yönünde bir görüş hâkim diyebiliriz. Ancak bütün ekonomik ve emperyalist ilişkileri ile değil daha hümanist bir perspektif ile bu görüşler ortaya konuluyor. Yaşanan ölümler ilk elden bu duyguyu doğuruyor elbette. İnsanların ölmesi vahşice katledilmesi, yaralanması elbette hiç kimsenin istemeyeceği bir şeydir. Sorsak savaşları çıkaranlar da ülke liderleri, kimse bu görüşe de karşı çıkmaz. O sebeple insanların ölmemesini isteme gayemizi daha gerçekçi ve sağlam temellere oturtmalıyız. Sonuçta bu savaşları yaratan, besleyen, fişekleyenlerden bir farkımız olmalı. Evet, bugün “insanlar öldürülmemeli” söylemi çok kıymetlidir ancak öldürülen insanların neden öldürüldüğü, kimin neyin çıkarları için öldürüldüğü meselesi de önem taşımaktadır. Salt bir insanlar zarar görmesin, çocuklar ölmesin, dünyaya barış gelsin söyleminin altı doldurulması gerekiyor. İşgalci İsrail Devleti’nin saldırılarına karşı Filistin halkının mücadelesini sahiplenmek, emperyalist güçlerin çıkarları uğruna insanların katledilmesinin önünde durmak, bunlar arasındaki bağıntıyı kurmak tepkilerimizi de böyle bir zemin üzerinde yükseltmek önemli bir noktada duruyor.

Buradan ilerlediğimizde tartışmalarımızda karşımıza çıkanlardan bir diğeriyse ülkelerin tepkileri oldu. ABD ve Türkiye gibi kapitalist ülkelerin olaya dair açıklamalarının Hacettepe öğrencilerini ikna etmediğini ve gerçekçi bir tutum olarak görülmediğini söyleyebiliriz. Çünkü yıllardır Neo-Osmanlıcılık ile Ortadoğu’da güdülen kapitalist emellerle birlikte “Hep böyle kınıyoruz ama ümmet adım atmamızı bekliyor”, “Müslümanların kutsallarına saldıran İsrail terör devletini kınıyoruz” gibi açıklamalar sadece suyun köpüğüdür.

SORUNUN KAYNAĞI KAPİTALİZM

Tartışmalarımızı köpüğün altına derinleştirdiğimizde bu söylemlerin ülkenin iç politikaya yönelik bir varyantı olduğuna ikna olunur durumda olduğu görülüyor. Çünkü tartışmalar ilerledikçe durumu sadece üst yapısal farklılıklar üzerinden değil yaşanan iktisadi ilişkilere getirmek gerekiyor. Burada Türkiye’nin politik olarak ne kadar karşı olduğu ve kınadığı söylemleri görülse de ticari ilişkiler hiç sarsılmadan devam etmekte. Burada da karşımıza çıkan şey “Ülkenin ekonomik durumu ortada. Ticari ilişkisinden vazgeçmenin ne gibi bir faydası bulunmakta” gibi düşünceler oluyor. İhracat ve ithalat ilişkisinde İsrail devleti ve Türkiye ilk 10 sırada yer alması ve kapitalist sistemin ilişkileri açıklandığında bu görüş giderek silikleşmekte. Bu tartışmalar giderek basit ithalat ve ihracat kısırlığında değil topyekûn bir kapitalizm tartışmasına yönelik. Sistemin kâr ve daha fazla sermaye yaratma isteği açıklanarak ülkemizin sayılı kapitalistlerinin İsrail Devleti’nin toprak sınırları içerisinde yaptığı işler ve iki ülkenin ticari ilişkileri tartışıldığında hem siyonizme hem de kapitalizme karşı bir tutum alınıyor diyebiliriz.

İsrail-Filistin hükümetleri arasında yaşanan olayların başta İsrail ve Filistin işçi, emekçi ve gençlerinin hiçbir yararı olmayacağı tartışmalarımızda yer alsa da İsrail Devleti’ni tartışırken tamamen İsrail halkına dair bir karşıtlık söz konusu olabiliyor.

ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE YÜKSELTİLMELİ

Yukarıda da belirtildiği gibi mezhepsel kaygılar olsa da kapitalist sistemin kendi çıkarına göre hareket ettiğine dair görüşte ortaklaşmak aslında bize bunun karşısında bir tavır almamızı gösteriyor. İlk başta yine ekonomik kaygıların varlığı bulunsa da bakışımızı sisteme karşı diktiğimizde İsrail Devleti ile ticari anlaşmaların ve her türlü savaş söylemlerinin son bulması için birleşmek, anti-emperyalist bir mücadele hattında buluşmak noktası tartışmalarımızın sonucuna geldiğimizi gösteriyor. İngiltere’de sokak eylemlilikleri, İtalya’da liman işçilerinin tavrı ve Türkiye’de kimi yerlerde yapılan sokak açıklamaları anti-emperyalist tutuma örnek teşkil ediyor.

ÖNCEKİ HABER

Gazeteciler: Süleyman Soylu, sorularımıza genellikle yanıt vermedi

SONRAKİ HABER

Bursa Tabip Odası: Selden etkilenen tarım işçilerinin koşulları iyileştirilmeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa