Demokrasi Konferansı hazırlık çalışmaları sürüyor: "Karanlığa pabuç bırakmayacağız"
Yazarların, akademisyenlerin ve sanatçıların da çağrıcıları arasında bulunduğu Demokrasi Konferansı, hazırlık çalışmalarımı kamuoyu ile paylaştı.
Fotoğraf: Özcan Yaman
Çağrıcıları arasında siyasetçi, yazar ve akademisyenlerin bulunduğu Demokrasi Konferansının hazırlık çalışmaları yapılan açıklama ile kamuoyu ile paylaşıldı. Ülkenin dört bir yanında karanlığa ve hukuksuzlara karşı mücadele edenlerin ne umutlarının ne dirençlerin tükendiği vurgulanan açıklamada, “Seslerimizi ve mücadelelerimizi ortaklaştırma amacıyla çıktığımız yolculuğun en heyecan verici noktasındayız. Ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var diyenler, karanlığa pabuç bırakmayanlar seslerini yükseltiyor” denildi.
Demokrasi Konferansı Girişimcilerinin tanıtılmasının ardından bu kez konferansa yönelik yürütülen çalışmalar Şişli’de Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Abidin Dino Salonu’nda yapılan basın açıklaması ile kamuoyu ile paylaşıldı.
Ortak açıklamayı Ayşen Şahin ve Metin Bayrak okudu Ortak açıklamada, “Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle, salgınla boğuştuğumuz, yaşam, barış, sağlık, ifade, eğitim, basın ve seçme seçilme hak ve özgürlüklerimiz dahil bütün demokratik hak ve kazanımlarımıza el konulduğu günlerdeyiz. Kadın cinayetleri, doğa yıkımı, emekçilere dayatılan kölelik, belediye ve üniversitelere kayyım atamalarıyla, akıl almaz hukuksuzlarla nefesimiz kesilmeye çalışıyor” ifadelerine yer verildi.
Organize suç lideri Sedat Peker’in açıklamaları hatırlatılan ortak açıklamada şunlar ifade edildi: “Mafyalaşmış sermayenin, kara para, uyuşturucu trafiğinin hukuksuz sermaye transferlerinin, el koymaların devlet kurumlarıyla iç içe girdiği, en üst düzey kamu otoritelerinin isminin karıştığı kanlı ve kirli ilişkiler ağı ortaya döküldü. Tek Adam Rejimi yönetiminde giderek yaygınlaşan keyfilik ve hukuksuzluk, ihale kanunundaki sayısız değişikliğin yarattığı denetimsizlik, yağma ve talanın bir sermaye birikim aracı olarak kanıksanması, mafya-tarikat-devlet-sermaye arasındaki ayrımları giderek silikleştirdi. Ülkenin dağına, taşına, ağacına, keçisine, kuşuna, düşman talancı saldırganlık da, kadın kıyımına yol açan erkek egemenliği de hem bu kokuşmuşluğu besliyor hem de buradan besleniyor.”
Ancak ülkenin dört bir yanında bu karanlığa ve hukuksuzlara karşı mücadele edenlerin ne umutları ne dirençleri tükendi. Seslerimizi ve mücadelelerimizi ortaklaştırma amacıyla çıktığımız yolculuğun en heyecan verici noktasındayız. Ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var diyenler, karanlığa pabuç bırakmayanlar seslerini yükseltiyor.”
“KADINLAR ŞİDDET DÖNGÜSÜ İÇİNE HAPSEDİLMEK İSTENİYOR”
Kadın çalışma alanında sunumu Cemile Baklacı yaptı. Erkek şiddeti, iktidarın söylem ve politikaları ile meşrulaştırıldığını anlatan Baklacı, şunları söyledi: “Muhafazakâr aileyi kurumsallaşma hamleleri ile kadınlar şiddet döngüsü içine hapsedilmek isteniyor. İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı kanun gibi kadınların yasal hakları saldırı altında. Pandemi süreciyle işsizlik, yoksulluk daha da ağırlaşırken esnek, güvencesiz çalışma koşulları kadınlara daha fazla dayatılıyor. Evin yükü kadınların omzuna bindirilirken, devletin sunması gereken hizmetlerin piyasalaştırılmasının ceremesini en çok kadınlar çekiyor. Kadınların sözünün, deneyimlerinin ve mücadele birikimlerinin toplumun farklı direniş odaklarını yan yana getirmeyi hedefleyen Demokrasi Konferansında hak ettiği yeri alması için biz de varız. Yalnızca taleplerimizle değil, kurucu bir güç olarak konferansın bütününde siyasi irade olmanın zeminini yaratmak istiyoruz.”
Hukuk çalışma alanın adına konuşan Avukat Kemal Aytaç şunları ifade etti: “Yargı tarafsızlığının ve bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı, yargının siyasi muhalifleri ve toplumsal mücadeleleri sindirmek için siyasi iktidar tarafından bir sopa olarak kullanıldığı; savunma hakkının kullanılamaz hale getirildiği, avukatların soruşturma, gözaltı ve cezaevleri ile susturulmak istendiği, baroların bölünerek ve soruşturmalara uğratılarak hedef alındığı, AİHM kararlarının uygulanmadığı, bir gece ansızın uluslararası sözleşmelerin rafa kaldırıldığı bir tabloyu artık görmek istemiyoruz.” Ortaya çıkan devlet-mafya ilişkisine dikkat çeken Aytaç, “Bundan kurtulmanın tek yolu demokrasidir. Bunun için de demokrasi konferansına katılıyoruz” dedi.
ÖZERK DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE
Gençlik alanı adına Kevser Turan Boğaziçi Üniversitesinde verdikleri mücadele sürecinde uğradıkları haksızlıkları da dile getirerek, demokratik özerk bir yönetim istediklerini, kayyum rektör atamalarına karşı mücadelelerini süreceğin belirterek şunları söyledi: “ “Bizler, her geçen gün daha da yoksullaşan, işsizliğe, geleceksizliğe mahkum edilen gençleriz. Eğitimin sermaye birikim alanına dönüştürülme süreci bir çoğumuzu okurken güvencesiz ve esnek çalışmaya zorladı. Pandemi gerekçe gösterilerek kamusal alanlar tasfiye edilirken gençliğin enerjisi de dört duvar arasına hapsedilmeye çalışılıyor. “Geleceğimize dair bizim de söyleyecek sözümüz var!’’ demeye, gençliğin taleplerini, enerjisini ve coşkusunu diğer toplumsal dinamiklerle birlikte Büyük Demokrasi Konferansı’na taşımaya davet ediyoruz.”
“HAKSIZLIKLARA KARŞI MÜCADELE”
15 Temmuz darbe girişimin ardından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL ile birlikte kamuda çalışan emekçilerin kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) işten atılmalarıyla yaşanan mağduriyete dikkat çeken Yurdagül Şahin, yaşadığı mağduriyeti de değindi. KHK’nin devletin sistematik işkence olduğunu ifade eden Şahin, “20 Temmuz sivil darbesinin ardından kamu emekçilerine yönelik tarihin en büyük saldırılarından biri olan KHK’larla 140 bin kamu emekçisi ihraç edildi. KHK’lerle başta çalışma olmak üzere en insani ve en temel haklarımız elimizden alındı. İş güvencemiz hiçe sayıldı ve bir gece yarısı kamusal ve kazanılmış tüm haklarımız gasbedildi. KHK’ler hukuksuzdur, adaletsizdir, keyfidir, belirsizdir, yargısız infazdır, sistematik ve ağır işkencedir, sivil ölüme mahkûm edilmektir.” Şahin, bütün haksızlığı karşın, mücadelelerinin vazgeçmeyecekleri belirterek, sadece kendi sorunları için değil, toplumun bütün kesimlerinin sorunları karşısında ortak mücadele için, konferansa katılacaklarını da ifade etti.
Emek çalışma alanında sunumu Kanber Saygılı yaptı. İşçilerin ve emekçilerin giderek, çalışma ve yaşam koşullarının giderek kötüleştiğine vurgu yapan Saygılı “Çözülmesi için yıllardır mücadele ettiğimiz sorunlarımız, pandemi süreciyle birlikte çoğalıyor. İşsizlik kitlesel hale gelirken, diğer toplumsal kesimler gibi işçi sınıfı da yoksullaşıyor; öte yandan her hak arayışımız şiddetle bastırılmaya çalışılıyor; örgütlenme girişimlerimiz engelleniyor. Güvencesiz ve geleceksiz bir yaşam dayatılmak isteniyor. Üretici köylülere yoksulluk ve topraksızlık dayatılırken, tarım işçileri önemli sorunlarla karşı karşıya.” Saygılı, emek ve demokrasi mücadelesinin birlikte olduğunu vurgu yaparak, ortak mücadelenin önemine değindi.
"NEOLİBERAL POLİTİKALAR SAĞLIĞI YIKIMA UĞRATIYOR"
Sağlık çalışma alanından Dr. Samet Mengüç sunum yaptı. Menüç, özetle şunları söyledi: “Pandemi süresince Sağlıktan tasarruf politikaları hastalıklar ve ölümler getirirken, aynı dönemde antidemokratik totaliter rejim uygulamaları, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik, geleceksizlik ve esaretler yaratmıştır. Tek adam rejiminin Türkiye gerçeği budur. Tarih boyunca salgınlar nedeniyle büyük yıkımlar yaşayan insanlık, Covid 19 salgını süresince uygulanan acımasız neoliberal politikalar nedeniyle bir kez daha yıkıma uğramış ve yıkımlar devam etmektedir.”
Ekoloji çalışma alanına adına Zafer Asma yaptı. Asma özetle şunları söyledi: “Ekoloji Mücadelesi artık varlık yokluk mücadelesidir. Kendi yasalarını bile hiçe sayan, mahkemeleri talandan sonra biten, lehte karar verse bile yürütmenin kararları uygulanmadığı bir sistemle karşı karşıyayız. Kanal İstanbul gibi mega projeler iklim kriziyle birlikte tüm canlı yaşamı yok oluşa sürüklerken, Tarım, orman, su ve tüm habitatlar kapitalist bir kuşatma altındayken Direniş ve mücadele sesleri de yükseliyor.”
Engelliler çalışma alanında Turhan İçli yaptığı sunumda, engellerin unutturulmuş, kenara itildiğini belirterek, bu durumun devam ettiğine vurgu yaptı. İçli, özetle şunları söyledi: “Engelli nüfus ile engelli olmayan nüfus arasında keskin eşitsizlikler ve uçurumlar vardır. Engellilerin eğitime erişimi %8 oranındadır. İstihdamda bu oran %10 dolayındadır. Engelliler, genel nüfusun %12’sini oluşturmasına karşılık, ulusal gelirin sadece 10.000/28’İ engelliler için harcanmaktadır. Kamu kullanım alanları, toplu taşım araçları, hizmetler, ürünler, çevre ve web siteleri büyük oranda engellilerin erişimine uygun değildir. Engelliler, karar alma süreçlerinde ve organlarında hak ettikleri ölçüde temsil edilmemektedir.”
Halklar ve İnançlar çalışma alanından Cemre Can Aşlamacı ve Yaşar Güven yaptı. Yapılan sunumda özetle şunlar belirtildi: “Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Biz tüm farklılıklarımızla, birlikte, kardeşçe yaşayabiliriz. Ayrımcılığa, asimilasyon politikalarına ve nefret söylemlerine karşı birlikte mücadele ettiğimiz gibi, anadillerimizde eğitim görerek, laik bir ülkede inançlarımızı kardeşçe yaşayabiliriz. Birbirimizi tanıyarak ve anlayarak; çok dilli, çok kültürlü, onurlu ve özgür bir toplumu var edebiliriz.”
Mülteciler çalışma alanında sunum yapan Özgür Aktükün, “Bugün var olan dünya düzeninin kaçınılmaz sonucu olarak milyonlarca insan, savaşların, ekonomik ve ekolojik krizin yarattığı yıkım sebebiyle ya kendi ülkesinde ya da sınırların ötesinde yerinden edilmekte, yine on binlercesi insanca bir yaşama kavuşma umuduyla çıktıkları göç yollarında hayatlarını kaybetmektedir. Menzile erişebilenler için ise sınırsız sömürü, baskı, şiddet ve ayrımcılık hayatlarının rutini haline gelmektedir” ifadelerini kullandı.
“YOKSULLUK, AYRIMCILIK VE ŞİDDET OLARAK ÇOCUKLARA YANSIMAYA DEVAM EDİYOR”
Çocuk Hakları çalışma alanından Hatice Göz de özetle sunumunda şunları söyledi: “Giderek derinleşen eşitsizlik ve adaletsizlik; yoksulluk, ayrımcılık ve şiddet olarak çocuklara yansımaya devam ediyor. Çocuk işçiliği, çocuk cinayetleri, çocuk istismarı ve ihmali gibi pek çok hak ihlali giderek artıyor, ağırlaşıyor. Çocuk işçiler, mülteci çocuklar, özel gereksinimli çocuklar, LGBTİQ+ çocuklar, çocuk mahpuslar, anneleriyle birlikte hapishanede tutulan çocuklar… Haklarından yoksun bırakılan tüm çocuklar için ve çocuklarla birlikte eşit, adil bir yaşam mücadelemizi sürdürürken, Demokrasi Konferansı’nı taleplerimizi görünür kılma ve sesimizi çoğaltma ihtiyacımızın bir karşılığı olarak görüyoruz.”
Ekonomi alanında çalışanlar pandemi nedeniyle sunumlarını mesaj olarak gönderdiler. Mesajda özetle şunlar belirtildi: “stler sesleniyor: Bugün ekonomide yaşanan yıkım, geniş emekçi kesimlerin iktidara açık bir biçimde sırtını dönmesine yol açıyor. İktidara sırtını dönen emekçi kesimlerin kararsızlık çemberinden çıkarılarak demokrasi mücadelesine kazanılabilmesinde ise eşitlikçi, yeniden paylaşımcı ve güvencesizlikle mücadeleyi merkeze alan; şirketleri, finansal oyunları ve kârlarını değil insanı ve doğayı önceleyen bir ekonomik demokrasi programının rolü büyük olacaktır.
NEFRET SALDIRILARI ARTTI
LGBTİ+ çalışma alanı gönderdiği mesajda şunları belirtildi: “LGBTİ+ toplumunun, hem toplumsal hem siyasal hakları, hem de bireysel hak ve özgürlükleri ağır saldırı altında. Özellikle Covid-19 salgınının LGBTİ+ toplumunu, diğer kesimlerden daha çok daha fazla etkilediği, ev içi şiddete daha çok maruz hale geldikleri malumun ilanı. Siyasilerden ve üst düzey bürokratlardan gelen ve nefret saldırılarını cesaretlendiren açıklamalar ise kamusal alandaki LGBTİ+ görünürlüğüne yönelik saldırıları artırdı ve LGBTİ+ varoluşu de facto kriminalize edildi.”
“ARTIK YÜKSEK PERDENEN SESLER ÜRETMENİN ZAMANI GELDİ”
Kültür ve sanat çalışma alanında Ayşe Tütüncü sunum yaptı. Tütüncü özetle şunları söyledi: “Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi sanatçılar bu topraklarda da yüzyıllar boyu bin türlü baskıya, tehdide, haksızlığa uğradı, çoğu zaman alenen yok edilmek istendi ve buna rağmen çok renkli ve direngen bir geleneği her dönemin içinden çıkarmayı ve o dönemi tarif etmeyi başardı. Başka türlü bir dünyanın mümkün olduğuna inananlarımızın umudu taşırcasına fısıltı olarak söyledikleri, her yerden yükselen bir mırıltı halini almaya başladı. Diyoruz ki, belki de artık bu mırıltıları alıp yüksek perdenen sesler üretmenin zamanı gelmiştir.”
“HELÂLLEŞMEYECEĞİZ”
Esnaf çalışma alanı da gönderilen mesajda “Helâlleşmeyeceğiz. Ülkemiz esnafı iktidarın kutuplaştırıcı, bölücü ve adaletli olmayan yaklaşımlarıyla iflas, intihar ve tasfiyeyle karşı karşıya. Diğer emekçi kesimlerle birlikte çok ağır bedeller ödeyen esnaf ufak birikimlerini de kaybederek yoksul emekçi sınıflara eklemlenmişlerdir. Biz de demokrasi konferansının bir parçasıyız” ifadelerini kullandı.
Bilim ve akademi alanı ise gönderdiği mesajda şunları belirtildi: “Günümüz Türkiye’sinde üniversitenin kendi değişiminin öznesi olmak bir yana, dışardan dayatılan değişmelere (müdahalelere) bile direnme gücü bulunmamaktadır. Bu durum, üniversitenin tam bir kısır döngü içine saplanıp kaldığını göstermektedir: Bir üniversitenin olması gerektiği gibi özerk ve özgür değil, bu yüzden üretken ve yaratıcı değildir. Üniversite, üretken ve yaratıcı olamadığı için de özgür düşüncenin ve özerk kurumsallaşmanın önündeki engelleri kaldırıp demokrasiyi ve toplumsal/kültürel ortamı yeşertecek gücü bulamamaktadır.”
Eğitim çalışma alanından Arzu Şimşek ise “COVID-19 salgını, eğitimin, doğanın sürdürülebilirliğini merkeze koyan ekolojik politik mücadelenin bir parçası olması gerektiğini ortaya koymuştur, ki bu mücadele anti-kapitalist nitelikler taşır. Eğitim bileşenlerinin onurlu, yaşamdan, doğadan ve emekten yana, kamusal, bilimsel, parasız, laik, cinsiyet eşitliğini sağlayan, demokratik ve anadilinde eğitimi yaşama geçiren varoluşlar olarak Demokrasi Kurultayı’na güç vermelerini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
Basın Örgütleri Çalışma alanında Faruk Eren, yaptığı konuşmada AKP’nin iktidara gelmişiyle basına yönelik artarak, devam eden baskılara dikkat çekti. İşten atılmaların yanı sıra tutuklanan basın emekçilerin durumuna değinen Eren, “Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğü yok neredeyse” dedi. İfade ve düşünce özgürlüğünün örgütlenerek, karşı durulabileceğini belirten Eren, bunun da basın alanında yapılması gerektiğini de söyledi.
Barış Annesi Emine Erbek Kürtçe yaptığı konuşmasında, Barış Anneleri olarak verdikleri mücadelede barış mücadelesini verdiklerini belirterek, “Barış istiyoruz” dedi. Annelerin gözyaşlarının aynı renkte olduğunu belirten Erbek, ““Türk, Kürt fark etmeden annelerin barış için mücadele etmesi gerekiyor” dedi.
İKİZDERE DİRENİŞİ
Rize İkizdere'de Cengiz Holding'in taş ocağı açmak istemesi sebebiyle İşkencedere Vadisi yok edilmesine karşı direnişte olanlar adına konuşan Avukat İbrahim Demirci, direniş hakkında bilgi verdi. İkizdere Dernekler Federasyonu Başkan Yardımcısı Musa Yılmaz, doğanın talanına karşı mücadele edeceklerini ifade ederek, doğanın talanından vazgeçme çağrısı yaptı. İktidarın baskılarına işaret eden Yılmaz, gözaltılar ve baskıların kendilerini yıldırmayacağını ifade etti. Yılmaz, tüm Türkiye’yi İkizdere direnişine destek ve dayanışmaya çağırdı. (İstanbulEVRENSEL)