26 Mayıs 2021 00:00

90’ların karanlık öyküsü

Geçtiğimiz haftalarda Netflix’e yüklenen 2020 yapımı, gerilim ve gizem türündeki Gelincik filmine kısa bir bakış yapıyoruz.

Kaynak:Thomas William/ Unsplash

Paylaş

Mert AKYILDIZ

Elazığ

Geçtiğimiz haftalarda Netflix’e yüklenen 2020 yapımı, gerilim ve gizem türündeki Gelincik filmine kısa bir bakış yapıyoruz. 76 dakikalık film, kısa süresine rağmen yansıttığı psikolojik gerilim ve karanlık atmosferiyle seyirciyi içine çekmeyi başarıyor.

“KARANLIK GÜNLERE  IŞIK TUTUYOR”

Filmin öne çıkan özelliklerinden bir tanesi ise kesinlikle 90’lı yılların o karanlık cinayetlerini, gözaltı kayıplarını ve işkencelerini Ayhan’ın geçmişte içinde bulunduğu operasyonlar üzerinden tüm çıplaklığıyla göstermesidir. 1995 yılında belgelere 908 faili meçhul cinayet olduğu bilgisinin geçtiği, kazılan inşaat temelleri altında çıkan kemiklerin, gözaltı sonrası bir daha haber alınamayan insanların olduğu vurgulanıyor. Bir yandan da çocuklarının mezarını, kemiklerini isteyen Cumartesi Anneleri’nin ve buna benzer birçok örneğin bulunduğu en az filmin yapısı kadar karanlık zamanlara dair ışık tutması filmi izlemeye değer kılıyor.

Film akışı boyunca Karadayı karakterini ise verdiği av örnekleri ve anekdotları her defasında Ayhan’a geçmişe dair bir şeyler anımsatması ve ikili sohbetler üzerinden verdiği mesajlarla görüyoruz. İkilinin balık tutma sahnesi sırasında Karadayı’nın konuyu hayvan avı konusunun insan avına getirmesiyle önce operasyon sonrası TV’lere çıkan valisinden, müdürüne kadar daha tepedeki insanların işin şov ve reklamında olduklarını, “Tepedekilerin kıçı her zaman rahattadır” gibi benzetmelerle birlikte kapitalizm teşhiri yaptıklarını görüyoruz. Filmde en çok dikkat çeken sahnelerden birisi ise Pers kralı Xerxes’in hikâyesi oluyor.

PERS KRALI XERXES’İN ÖYKÜSÜ

Yunan kıyılarından kaçarken gemisinin yükünü azaltmak için tüm askerlerine suya atlamalarını emreden Xerxes, o kadar kudretlidir ki askerleri bir saniye bile düşünmeden suya atlar ve tanrı kral gemide tek başına kalır. Karadayı bu hikâyeyi aslında Xerxes’in kudretinden dolayı anlatır lakin kızının geçmişte söylediği eleştirisi, asıl öne çıkan bakış açısıdır. Aslında Xerxes o gün savaşı kaybetmiştir. Çünkü o askerleri denize atlatmasına sebep olan şey kudreti değil korkusudur. Karşısındaki ordudan çok daha kalabalık bir ordu kurmasının sebebi de kudreti değil korkusuydu. Bir daha kimse onun yanında savaşmak istemedi. Bu kadar korkan birinin tanrı-kral olduğuna kim inanır.

Bu hikaye ile devletin verdiği infaz kararları, baskılar ve ölümler ile kendini yalnızlaştıracağını ve sistemleri uğruna kimsenin ölümü göze almayacağını anlatırken aynı zamanda bizler için daha farklı bir anlam ifade ediyor. Bizler sermaye sınıfı ve kapitalist devlet aygıtının halktan ne kadar korktuğunu geçmiş tecrübe ve deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Onlara bu infazları yaptıranın da, baskıları çare kılanın da işçi sınıfının iktidarı olduğuna dair şüphemiz yok. Aynı zamanda evet onların yalnız kalacaklarını da biliyoruz. Çünkü insanlara daha rahat yaşam vaat ettikleri sistemlerinin sadece bir avuç insana bu yaşamı sunduğuna her gün şahit oluyoruz. Bir azınlığın rahat yaşamı için kendi yaşamları çalınan insanların bunun hesabını soracaklarını da. Çünkü o azınlık hala mücadelesine devam ediyor. Tıpkı o bahsedilen 90’lı yılların bizden götürmek isterken mücadelemizde yaşattığı Metin Göktepe abimiz, yoldaşımız ve niceleri gibi.SPOT: 2020 yapımı film, 90’lı yılların faili meçhul cinayet ve işkencelerine görevi bırakmış bir polis üzerinden bakıyor.

ÖNCEKİ HABER

Mafya düzeninden bizlere kalan

SONRAKİ HABER

Görünmeyen bir kadın: Fatma

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa