27 Mayıs 2021 01:24

Yazar Zeynep Çolakoğlu: Öykülerimin arka planında çalan bir müzik vardır her daim

Korku ve Metal Müzik Yazarı Zeynep Çolakoğlu, bu iki tür arasındaki yakın ilişkiyi vurguluyor. Yazar, metal müziğin, doğasıyla uyumlu korku temalarını ele alarak kara bir estetik yarattığını söylüyor.

Yazar Zeynep Çolakoğlu: Öykülerimin arka planında çalan bir müzik vardır her daim

Zeynep Çokaoğlu | Fotoğraf: Mehmet Çeliksan 

Özlem ERTAN

Zeynep Çolakoğlu korku edebiyatı okurlarının ve Metal müzik dinleyicilerinin yakından tanıdığı bir yazar. Müzikten, mitolojiden ve insanın karanlık tarafından beslenen öyküleriyle bilinen Çolakoğlu, çeşitli dergilerde yayımlanan metal müzik yazıları ve röportajlarıyla bu türün nabzını tutuyor. Aynı zamanda kimya yüksek mühendisi olan yazar, son olarak Karakarga Yayınları’ndan çıkan ‘Şarap Koyusu’ kitabıyla tarihi antik uygarlıklara kadar uzanan, mitlere, efsanelere konu olan, edebiyatın ve sanatın ilham kaynaklarından biri durumundaki şarabı tüm yönleriyle ele alıyor. Çolakoğlu’yla metal müzikten korku edebiyatına ve şaraba kadar uzanan bir söyleşi yaptık.

Korku edebiyatı ve metal müzik sende birbirini nasıl besliyor?
Heavy metal hayatıma çok erken yaşlarda nüfuz etti. Bu müzik türü, barındırdığı müzikal zenginlik ve yaratıcılıkla birlikte lirikleri, düşünsel yapısı, eleştirel boyutu, isyanı ve imajıyla da beni ben yapan şeylerden biri oldu. İlk yayımlanan kitabım ‘Büyülü Sözlük’te müzikle edebiyat arasındaki ilişkileri araştırdım, şarkı sözlerinin ve heavy metalin beslendiği felsefelerin, sembolizmin peşine düştüm. Yaşam damarlarım bu melodi evreninde, en çok da heavy metalde attığı için yarattığım edebiyat eserlerinde müziğin izi var. Öykülerimin arka planında çalan bir müzik vardır her daim. Yazım sürecinde bana ilham veren şarkılar ve müzisyenler de oluyor. Benzer şekilde müzik yazılarımda da öyküsel bir dil kullanıyorum. ‘Headbang’, ‘Filhakikat’, ‘Lemur’ ya da ‘Black Metal Chronicles’ için hazırladığım müzik yazılarının kurgusal bir evreni ve öyküsel bir anlatımı var.

Metal müzik yapan gruplar ve müzisyenler Edgar Allan Poe, H.P. Lovecraft gibi klasik korku yazarlarının eserlerinden esinle pek çok eser bestelediler. Korku edebiyatı ve metal arasındaki yakın ilişkinin temelinde ne yatıyor?
Heavy metal şarkı sözleri fantastik ve korku edebiyatından, varoluşçu felsefeden, ağırlıklı olarak İskandinav, Yunan, Hint mitolojilerinden beslenir. Liriklerde de derinliğin önemi vardır. İsyanın arkasında duran entelektüel bir birikim, hayatı anlamaya, her haliyle sahip çıkmaya çaba gösteren bir tavır hakimdir. Heavy metalin korku edebiyatıyla ilişkisi de benzer bir yaklaşıma sahip; o da tıpkı korku edebiyatı gibi varoluşun karanlık, dile getirilmekten çekinilen, yok sayılan, bastırılan yanlarına bakmayı, bunlar hakkında kafa yormayı seçmiştir. Bir de enstrümanların çalım teknikleri, vokal tarzları ile belli bir kitleye hitap eden sert ve yüksek sesli bir müzik olması nedeniyle de müzikle uyumlu olacak bu temaların seçildiğini ve bununla kara bir estetik yaratıldığını da söylemeliyim. Aynı ilişki biz korku yazarlarında da gözlemlenebilir. ‘Hayalet Müzik’ ve ‘Hayalet Müzik 2 - Eskilerin Şöleni’ kitaplarımızda yer alan öykülere ilham, yön veren şarkılar arasında klasik, etnik, caz türlerinde müzikler de olmakla birlikte rock/heavy metal türünde bolca şarkı bulunuyor. 

Türkiye’de metal müzik alanında son dönemde yapılan çalışmalar hakkında neler söylersin?
Son dönemde yapılan albümlerden Forgotten’ın ‘Of Past And Passion’, Trenchwar’ın ‘Criminal Organizations’, Daelkyr’nin ‘Eternal Decay’ ve Zifir’in ‘Demonic Ethics’ albümleri müzikalite, liriksel derinlik ve kayıt anlamında göz doldurucu çalışmalardan. Hatta Forgotten’ın yeni albüm için stüdyoya girdiğinin haberini aldık. Makine ve Ütopya Project’den tanıdığımız İzmirli Müzisyen Can Uzunallı da pandemiden önce solo projesi ‘Sonsuz Döngü’den yeni bestelerini single şeklinde yayımlamaya başlamıştı, en son ‘Bambaşka Düşler’ parçasını paylaştı.

Dünyada yerel, folklorik temalar içeren folk metal diye bir alt tür var. Türkiye’de folk metal yapan çok fazla grup yok, bildiğim kadarıyla. Oysa çok zengin bir kültürel ve melodik zenginlik var bu topraklarda.
Sadece bu topraklarda değil, Avrupa’da da folk metalin tarihi ’90’ların sonunda başladı.  Liriklerinde Vikingleri, Fin halk destanı Kalavela’dan öyküleri kullanan, metale etnik ögeleri ve yerel enstrümanları katan İskandinav gruplar ile folklorik tınıları doom metalle buluşturan Alman gruplar bu türü gerçek anlamda var ettiler. Sanırım en orijinal örnekler Amorphis, Finttroll, Empyrium, Falkenbach gibi gruplardan geldi. Bence en orijinal örneği Moğolistanlı grup The HU ortaya koydu. Orta Asya’nın mistik müziği metalle birleşince çok farklı tınılar ortaya çıkıyor. Türkiye’de folk metal bayrağını en iyi taşıyan grup ise Yabgu. Ankara’dan Aradin Azun müziklerinde epik ögeler kullanarak bu türü de içine alan bir black metal grubu olarak ilk örneklerden, yenilerden ise Yaşru var. Sana katılıyorum, bu topraklardan daha çok eser çıkabilir. Zira Batı ile Doğu’nun kesiştiği bir yerde bulunan, Orta Asya’dan gelen Şamanik bir geleneğe sahip bu topraklarda gün yüzüne çıkmayı bekleyen nice besteler var.

Kısa süre önce yayımlanan ‘Şarap Koyusu’ adlı kitabında hem edebiyatçı hem de kimya mühendisi yanını ortaya koyarak şarabın tarihini, kültürdeki yerini, yapım tekniklerini ve özelliklerini anlatıyorsun. ‘Şarap Koyusu’ndan ve kitabın ortaya çıkış sürecinden bahseder misin?
‘Şarap Koyusu’ nice badireler atlatmış, ıstıraplar, yeni sayfalar, unutulamayan anılarla dolu bir kitap. Şarap üretimi ve tadımı üzerine eğitimler alıyor ve mesleğimin de katkısıyla bu yolda kendimce bir yol çizmeye çalışıyordum. Apelasyon İzmir Tadım Derneğinin e-dergisinde çeşitli makalelerim yayımlandı. Kendi şartlarımla, gezgin modunda dünyayı dolaşma fırsatım oldu. Fransa, İtalya, Almanya, Yeni Zelanda’dan birçok üretici, önolog, eğitmen ile tanıştım, şarapla ilgili kaynaklara ulaştım ve şarabı sanatsal bir bakışla ele alan nice güzel insanlarla söyleşi yaptım. Bu söyleşiler ‘Şarap Koyusu’nun “Gece Badesi Diyalogları” adlı ikinci bölümünde yer alıyor. Bu kitapta sadece şarabın kimyasına, tadıma dair teknik bilgiler olmasını istemedim çünkü bu büyülü iksir bir içkiden fazlası, şarkılara, öykülere ilham veren, kendi mitolojisi hatta tanrısı olan kadim ve şiirsel bir eser. Kısacası ‘Şarap Koyusu’ şarabın kalbinin attığı yerde durup bu güzellikleri ve arkasında yatan öyküleri paylaşma amacı güden bir kitap oldu. 

Evrensel'i Takip Et