27 Mayıs 2021 21:45
Son Güncellenme Tarihi: 28 Mayıs 2021 12:34

Taksim Camii: Siyasal İslam'ın 70 yıllık inadı, Erdoğan'ın 'rövanşı'

Taksim Camii açılışının Gezi Direnişinin yıl dönümünde yapılması da 27 Mayıs’ta Yassıada’dan Erdoğan tarafından duyurulması da dikkat çekiyor.

Taksim | Fotoğraf: AA

Paylaş

Zeliş IRMAK
İstanbul

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Mayıs darbesinin yıldönümünde Yassıada’da konuştu ve Taksim Camisi’nin 28 Mayıs’ta açılacağının ‘müjde’sini verdi. Bu bir ironiydi sanki… Taksim Camii’nin açılışı Gezi Direnişi’nin yıl dönümüne ‘denk’ geldi. Üstelik caminin ‘müjdesi’ Yassıada’da verildi. İktidarın bir sembol yaratmak uğruna dev bir şantiyeye çevrilen küçük adadan verilen bir başka simge müjdesi… Bu yüzden Cihan Uzunçarşılı Baysal, “İdamlara karşıyız diyerek demokrat olarak görünmeye çalışıyor ama öte yandan muhaliflere ‘bak yaptım camiyi’ diyor. Yassıada gibi mahvettiği yerden, mahvettiği Taksim meydanını söylüyor. Bu olanlar bu rejimin karakterine cuk oturuyor” diyor.

İSLAMCILAR 70 YILDIR TAKSİM’İ ‘FETHETMEK’ İSTİYOR

Türkiye tarihinin belki de en tartışmalı meydanı Taksim’deki cami inadındaki “Simgesel karşıtlığı” anlamak için biraz daha geriye gitmek gerekiyor.

Taksim Meydanı, İstanbul’un simgesi olduğu kadar simgesel karşıtlıkların da mücadele alanı. Cumartesi Anneleri, Denizlerin 6. Filo protestosu, 1 Mayıs mitingleri, Gezi direnişi, resmi törenler, Cumhuriyet anıtı… Diğer tarafta Siyasal İslam’ın 70 yıldır heybesinde tuttuğu, bu ‘simge mücadelesi’nde 70 yıllık projesi: Taksim Camii. Bugün açıldı.

Yıl 1928… Cumhuriyet’in ilanından sadece 5 yıl sonra. Taksim’de kurulu çok sayıda elçilik, yabancı subaylar, kozmopolit bir yaşamın meydanına Cumhuriyet anıtı dikilir. Anıtın açılış konuşmalarında Mustafa Kemal ‘İkinci Fatih’ olarak anılır.

Yıl 1950… Milliyetçi, muhafazakar, İslamcı kanadın “İstanbul’u fethetme” motivasyonu ile Taksim Meydanına Cami projesi ortaya atılır.

Yıl 1977… 33 işçinin öldüğü kanlı 1 Mayıs’tan sadece 17 gün sonra Milliyetçi Cephe koalisyonu “Taksim Camii Şerifi Külliyesi” projesini Anıtlar Yüksek Kuruluna sunar.

Yıl 1980… Darbeyle beraber hayata geçirilen neoliberal politikalar “Taksim Camii”ni de es geçmez. Darbe iktidarı cami projesine karşı gelmez, onu yeni modele uygun biçimde genişletir. Cami projesine alışveriş merkezi, Ziraat Bankası ve otopark da dahil edilir. Camiden ziyade bir ‘kompleks’ tasarlanır.

1980’li yıllarla beraber dindar patronlar Taksim Camii Vakfı kurar. Ancak başarılı olamaz. Bu yıllarda camii için düşülen alan ‘Bizans Mezarlığı’ olduğu gerekçesiyle imara kapatılır.

ERDOĞAN SİMGESEL SAVAŞTA

Ancak İslamcı ideolojinin ‘fetih’ motivasyonu 90’larda da bitmez. 1994’te, Milli Görüş gömleğini henüz çıkarmamış Recep Tayyip Erdoğan Taksim’e camii inşası ile ilgili şunları söyler:

“İstanbul turizminin püf noktası o bölgedir. O bölgeye gelen kişi bir defa, o merkezi gördüğünde bir İslâm kentinde olduğunu anlayacak. (...) Şehrimizin tarihî ve kültürel dokusunu yavaş yavaş ortaya çıkarınca öyle zannediyorum ki, İstanbul’a gelen turist halkı Müslüman olan bir şehre geldiğini anlayacak.” (Yeni Zemin, Mart 1994 - Tanıl Bora tarafından Birikim'in 76. sayısında aktarılmıştır)

Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde bu rüyasını gerçekleştiremedi. Milli Görüş gömleğini çıkardı, ardından başbakan oldu; cami inşa edilemedi.

2013 yılındaki Gezi direnişi, 17-25 Aralık soruşturması, 2015 yılında tekrarlanan genel seçimler ve 2016 yılındaki darbe teşebbüsü ile geçen çalkantılı dönemin hemen ardından; 2017 yılında 70 yıllık ‘simge mücadelesi’nin parçası olan ‘Taksim Camii inşası’ başladı. Erdoğan inşaat başlangıcından birkaç ay önce de, birkaç ay sonra da Arif Nihat Asya’nın yazdığı Fetih Marşının, “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” nakaratıyla kitlesine sesleniyordu.

4 yılın ardından biten bu inşaat, yalnızca bir inşaat ya da bir ihtiyaca yanıt değil. Aynı zamanda AKP dönemi politikalarına ışık tutuyor: Tek adamın emriyle, AKP’li yıllarda ‘coşan’ inşaat şirketi Sur Yapı finansmanıyla, (Sur Yapı Patronu Altan Elmas “4 yılda maliyet TL bazında iki katına çıktı. Dolar bazında yüzde 40’a yakın yukarı gitti. Bu hayır işi. Ne kadar harcadığımızı söylemek istemem” diyor) ‘hayırseverlik’ adı altında, Cumhurbaşkanlığı Sarayının da mimarı Şefik Birki’nin mimarisiyle, gayrişeffaf, halka, uzmanlara sorulmadan…

HEGEMONYA İNŞASI…

İstanbul Kent Savunmasından Cihan Uzunçarşılı Baysal ve TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Cevahir Efe Akçelik, Erdoğan Taksim’i, Taksim Camisinin anlamını anlattı.

Cevahir Efe Akçelik’e göre Taksim Camii’ni inşası Erdoğan’ın kendi ‘hegemonyasını inşası’ anlamına geliyor. 1994’te Recep Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğini hatırlatan Akçelik şunları söylüyor: “1950’lerden itibaren dile getirilen cami tartışmalarını ete kemiğe büründürmüştü. İmar plan değişikliği yapmış, Beyoğlu Belediyesine göndermişti. Ancak Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından onaylanmamıştı. 2002’den itibaren hem yerelde hem merkezi olarak tek başına iktidar olmasının verdiği güçle birlikte Erdoğan, 94’teki muhafazakar sağın kafasında olan Taksim imajını yıkmak ve Taksim’de kentin merkezi olarak gördüğümüz bu alana kendi hegemonyasını inşa etmek, topluma da bu inşa ettikleri yapı üzerinden bir mesaj vermek için cami inşaatını başlattı ve bitirdi.”

MEKAN MUHAFAZAKARLAŞTIRILIYOR

Akçelik, ‘Taksim’e Cami’ projesini; “Mekanı muhafazakarlaştırma çabasının bir ürünü” olarak değerlendiriyor ve şunları söylüyor: “Temel itiraz şunaydı: Taksim’in geçmişten bugüne simgelediği bir değer var. Taksim imar planlarında Cumhuriyet Meydanı olarak geçer. Bir aydınlanmanın, cumhuriyet değerlerinin temsil ettiği meydan olarak bugüne kadar gelmiştir. Yıllar boyu sanatla beraber anılması toplumda karşılık bulurken bu dönem AKP’nin muhafazakar politikalarının en simgeleştiği yer haline geldi. Hem Taksim’in kozmopolit yapısının değişmesi ve Taksim meydanının tamamen betonlaştırılması, İstiklal’in eski kimliğinin kaybedilmesi, Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılması ve paralelinde de bu caminin inşa edilmesi AKP’nin neoliberal İslamcı politikaları sonucu mekanın muhafazakarlaşması olarak yorumlandı ve buna karşı çıkıldı.”

MEKANIN MUHAFAZAKARLAŞTIRILMASI KENTİ KENT OLMAKTAN ÇIKARIYOR

Cihan Uzunçarşılı Baysal’a göre ‘mekanın muhafazakarlaştırılması’ kent kültürü ile taban tabana zıt: “Şehir, kent çoğulcudur. İslam kenti, Hıristiyan kenti vs. olmaz. Kenti kent yapan en önemli özellik de budur. Taksim İstanbul’un ve Türkiye’nin en önemli politik meydanı, agorası. İtirazlarımızı, protestolarımızı seslendirdiğimiz, yürüyüşlerimizi yaptığımız bir alandı. Aynı zamanda orası şenliklerin alanı, gösterilerin alanı. Kentliler için bir eğlence mekanı olarak da kullanılan bir mekandı. Orayı tamamen domine eden bir cami olduğu zaman mekanın anlamı değişiyor. Mekan dincileştiriliyor. Orayı bir mabedin parçası yaptığınız zaman o mekan başka bir mekan olur. O zaman oradaki söylem de değişir, tavır davranış da değişir; kontrollü olur. Kent meydanları kaotiktir, düzene gelmez. Kenti kent yapan odur aynı zamanda. Meydanda birdenbire nereden bir yürüyüşün başlayacağını, bir protestonun başlayacağını öngöremezsiniz.”

TAKSİM DÖNÜŞTÜ VE BUGÜN ‘KONTROL’ ALTINDA

Taksim’in zaman içindeki dönüştürüldüğünü ve ‘kontrol’ altındaki halini ise şöyle anlatıyor Baysal: “Zaten Taksim Maksemi duvarının kenarına uzun zamandır polis konuşlandı. Askerileştirilmiş bir mekanken şimdi cami de yapınca daha fazla bir güvenlik, gözetim, denetim altında olacak. Meydanı meydan olmaktan çıkaracak.”

“Şimdi camiye gelen nüfusun yapısıyla da mekan dönüşecek. Çoğulculuğu da engelleyecek” diyen Baysal, “Meydanlar herkesin meydanıdır. Kent meydanının özelliği ötekileştirilenlerin de kentin bir parçası olduklarını kamusal alanlarda hissetmeleridir. Meydanlarda görünür olabilmeleridir. Kendini görünür edebilme hakkı, kamusallık hakkı… Dini, dinci bir mekan olduğu zaman kamusallık hakkını da alıyor, onu da götürüyor. Ötekileştirilenler açısından ister istemez bir tedirginlik olacaktır” ifadelerini kullandı.

‘FETİH’ İLE TABAN KONSOLİDASYONU

Cevahir Efe Akçelik’e göre bu açılışın bugün siyasi anlamı, Erdoğan’ın tabanını konsolide etme çabası. Akçelik, “Böyle bir dönemden de geçerken, Erdoğan tabanını buradan konsolide etmeye çalışacak. Taksim sağ muhafazakar kesim için ‘fethedilen’ bir yer. 2002’den itibaren bunu pekiştirdiği bir alan, cami ile de bu fetih taçlandırılmış olacak” diyor.

GEZİ, 27 MAYIS, TAKSİM CAMİİ VE YASSIADA

Cami açılışının Gezi Direnişinin yıl dönümünde yapılması da 27 Mayıs’ta Yassıada’dan Erdoğan tarafından duyurulması da dikkat çekiyor. Baysal şöyle yorumluyor: “’İdamlara karşıyız’ diyerek demokrat olarak görünmeye çalışıyor ama öte yandan muhaliflere ‘Bak yaptım camiyi’ diyor. Yassıada gibi mahvettiği yerden, mahvettiği Taksim meydanını söylüyor. Bu olanlar bu rejimin karakterine cuk oturuyor.”

RÖVANŞİST BİR İNAT OLURSA DEMOKRASİ DEĞİL, OTOKRASİ OLUR

Baysal’a göre iktidarın Taksim tutumu siyasetini de ortaya koyuyor: “Orası aynı zamanda Cumhuriyet Anıtı’nın meydanı. Emekçinin, işçinin meydanı, 1 Mayıs’ın meydanı, Gezi’nin meydanı. Cumhuriyet Anıtı’nı da orada sildi, yok etti cami. Meydanın bütün anlamlarını katman katman domine ederek yok ediyorlar. Rövanşist bir inat halinde, dediğim dedik bir siyaset olduğu zaman o demokrasi olmaz, otokrasinin ilanı olur. ‘Ben yaptım oldu’larla ilerleyen bir siyaset bu. Bir mutabakat üzerinden yürümezse bu değişimler, yarın aynı şekilde geri alınır.”

GEZİNİN DEĞERLERİNE KARŞI DURUŞ

2013 yılında yaşanan Gezi Direnişi’ni hatırlatan Cevahir Efe Akçelik şunları söylüyor: “Gezi AKP’nin bütün ayarlarını bozan bir direnişti. Dolayısıyla Gezi’nin temsil ettiği değerlere karşı AKP’nin bir duruşu var. Gezi’de kent meydanının kamusal alanının AKP tarafından metalaştırılmasına karşı çıkılmıştı. O dönemde benzer tartışmalar vardı, ‘AKM’yi de yıkacağız, camiyi de inşa edeceğiz’ söylemleri vardı. İhtiyacın olup olmadığı tartışılan bir cami bu. Halkın ihtiyacı için değil, AKP’nin kendi ihtiyacıyla ilgili bir şey. Ülkedeki siyasal sistem baştan aşağı değişirken Gezi ile ‘karşı duruş mekanı’ haline gelen Taksim de AKP için kaçınılmaz hamle oldu. İnsanların toplumsal belleğinin yok edilmesi, tarihsel belleğinin yok edilmesi gibi bir adım bu. Taksim’deki bütün projeler bir inşa değil, yıkım olarak da yorumlanabilir.”

HUKUKİ BİLİNMEZLİK DE VAR

1994 yılında İstanbul 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Taksim Camii Külliyesi önerisini, Bizans ve Osmanlı dönemine ait eserlerin olduğu, mezar kalıntılarının olduğu, yakın döneme ait su kanallarına ve yapı kalıntılarına rastlandığı için plan değişikliğini reddetmişti. Cevahir Efe Akçelik, inşanın hukuki boyutuna da şöyle dikkat çekiyor: “Bunların yerinden alınıp başka yere taşındığını bilmediğimize göre büyük ihtimalle koruma kurulunun bu kararı, bugün de geçerliliğini koruyor olması lazımdı.”

MEYDANA İLİŞKİN İKİ SÖZ

AKP döneminde kültür ve politikayı detaylıca inceleyen ‘Marka, Takva, Tuğra’ isimli kitapta yer alan iki alıntı ile bitirelim:

“Tarihin hiçbir zamanında homojen bir kamusal alan inşa edilememiştir. Talepleri karşılanmayan, ezilen, dışlanan ve yoksullaştırılan kesimlerin pahasına kurulabilen bir toplum da olmamıştır. AKP’nin ütopyası da başından imkansız bir ütopya olarak yazılmıştır.” Nuray Sancar

“Taksim Meydanı’nın başına geleni tarif etmek için cümleler kurduğumuzda söyleyeceğimiz her söz AKP politikalarını ve bizim halimizi anlatıyor olacaktır. Meydan, devasa büyüklüğü ile faşizmin meydanlarını hatırlatır. Orada toplumsal ve kişisel tarihimizin üzerine beton dökülmüş olduğunu görürüz. Bütün deneyimlerimiz, çirkin, geniş, bütün anlam ve tarihinden boşaltılmış bir kasaba meydanıdır artık. Yamalı, beton çatlakları, kırıkları ile göz alabildiğine uzanır. Issız ve işlevsiz, insansız ve ilişkisiz.” Z. Tül Akbal Süalp

ÖNCEKİ HABER

Evrensel'e verilen cezalara karşı okurlarımızın dayanışma ilanları - 28 Mayıs 2021

SONRAKİ HABER

Norveç’in başkenti Oslo 197 günün ardından yeniden açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa