Efkan Şeşen: Hüznümün içinde bile bir umut vardır
Müzisyen Efkan Şeşen “ID” (Kimlik) isimli yeni albümünü Evrensel Pazar'a anlattı.
Fotoğraf: Efkan Şeşen'in kişisel arşivinden alınmıştır.
İsmail AFACAN
İstanbul
Efkan Şeşen son beş yıldır Hollanda’da yaşıyor. Gurbette sanatsal üretimlerine devam eden Şeşen son olarak “ID” (Kimlik) albümünü müzikseverlerle buluşturdu. Albümde Türkçe, Hollandaca, İngilizce, Kürtçe, Ermenice, Arapça, Zazaca, Pontosca ve Lazca olmak üzere 9 dilde şarkılar yer alıyor. Şeşen yeni albümü için “Birleştirici, barışı çağırıcı, yapılan yanlışları kabullenici ve ön yargıların kaldırılmasına yönelik değerli çabaya destek olsun.” diyor.
“ID” (Kimlik) albümü nasıl bir sürecin ürünü? Hazırlık döneminden bahseder misiniz biraz?
“ID”.. Daha çok etnik kolektif aidiyetler için kullandığımız bir ifade, bu sefer son albümümün adı oldu. Yaşam ile ilişki biçimlerimizi yansıtma ve tanınma biçimimiz gibi hayattaki duruş ve yerimizi bildiren niteliklerin toplamını da ifade edebilen bir sözcük... Benim açımdan aynı zamanda dünyanın başka bir köşesinden (Hollanda), yani kimliklerin, inanışların ve düşüncelerin daha özgürce ifade edildiği çok dilli göçmen ve toplulukların ülkesinden bu çalışmayı gerçekleştirmiş olmak da ilginç bir fırsat oldu tabii... Üstelik dünyanın pandemiyle olan savaşı, izolasyonu ve bazen de çaresizliği içinde gerçekleşen bir üretim “ID”. Öncelikle öyküler önemliydi. Ezgilerle buluşmalar başlar böylesi bir süreçte. Nitekim de öyle oldu. Ardından bu öykülerin yaşandığı coğrafyayla bağıntılı ana dillerin çağrısını hissettim diyebilirim. Ki bu aynı zamanda bir merak ve cesaret etme konusuydu benim için. Öykülerden ve ezgilerden sonra bu dilleri edebi olarak konuşan ve yazan arkadaşlarımın hemen yanı başımda olması gerçekten büyük bir şanstı. Tabii ki bu çalışmaya onların da gönülden inanmaları ve destek sunmaları bu izolasyon sürecinin en sıcak ve candan ilişkisiydi diyebilirim. Müzisyen arkadaşlarımın, kardeşlerimin koşulsuz içten desteği ve tabii ki oğlum Sinan ile eşim Didar’ın yer yer öne çıkan çabaları olmasa ben bu güzel sonuca ulaşamazdım. Bu çalışmanın ruhunu yakalayıp kendi özgün çizgileriyle kapak görselini bizlere sunan Güler Akdemir’e ve Hollandaca ile İngilizce şarkılarımın kliplerine sponsor olan “Helincon”a ve de emeği geçen herkese buradan tekrar teşekkürlerimi iletmek isterim. Sağ olsunlar... Var olsunlar...
Albüm Türkçe, Hollandaca, İngilizce, Kürtçe, Ermenice, Arapça, Zazaca, Pontosca ve Lazca olmak üzere 9 dilde şarkılardan oluşuyor. Sizi çok dilli bir albüm yapmaya iten nedenler nelerdi?
Albümlerim ve şarkılarım, benim müzik tarihim kadar yaşadığımız süreçlerin de yansıdığı eserlerdir. Acılarımız ve ayrılıklarımız kadar barış, direnç, özgürlük ve umut taşırlar. Evet duygular bana aittir ama onları paylaştığım insanların da olumlu etkilenmesi ve her şeyden önemlisi umutsuzluğa düşmemesi yönüyle dikkat ederim. Hüznümün içinde bile bir umut vardır yani. Ve her koşulda bir çıkış yolunun var olduğuna da inanmışımdır. Bu yüzden karamsarlık yoktur şarkılarımda. Her kötülüğün, zulmün, acının sonunu getirecek olanın yine bu durumu yaşayanlar olduğuna inancım tamdır. Ezilen, sevdiklerini kaybeden, açlık ve yoksullukla baş başa olan, sömürülen ve yurtlarından edilen emekçi insanlarımız yani. Öte yandan, şarkılarımıza da vesile olan sosyal konuların ve sorunların öznesi olan insanımız, aynı zamanda farklı diller, etnik problemler, koparılmış coğrafyalar ve inanışlar içinde olan insanımızdır. Aslında bir sanatçı olarak şarkılarımla; “Ben sizi anlıyorum, acılarınız benim de acılarımdır ve inançlarınıza özlemlerinize saygı duyuyorum” diyorum. Bunun hiç de zor bir yaklaşım olmadığını biliyorum. Biliyoruz ki halklar kardeştir. İki ayrı dili konuşan işçinin, emekçinin canına oturan dert aynıdır! Çözümü de.. Farklı coğrafyalara, dillere, inanışlara rağmen acılara, hüzünlere ortak olmak, bir insanda olması gereken önemli bir erdemdir bence. İşte “ID” (Kimlik) adlı albüm bu eksende kavranmalı. Ve isterim ki; kendi dillerinde şarkılar yazıp okuduğum halkların başta varlıkları, dilleri ve yaşadıkları derin acılar üzerindeki “inkar”cılığa karşı yüzleşme-kabullenişin önemini bilen ve de “ikrar”ın doğru ilk adım olduğuna inanan biri olarak, bu albümüm; birleştirici, barışı çağırıcı, yapılan yanlışları kabullenici ve ön yargıların kaldırılmasına yönelik değerli çabaya destek olsun.
Albüm, 1 Mayıs’ta müzikseverlerle buluştu. Yaptığınız açıklamada “İstedim ki 1 Mayıs’ta dinleyicisiyle yüzleşsin.” demiştiniz. Emeğin birleştirici gücü albüme nasıl yansıdı?
Evet 1 Mayıs ...Çünkü dünyadaki en büyük sorun, emeğin ve halkların sömürü ve zulme karşı örgütlenip birleşme sorunudur. Bunun önünde yüzeysel ve temel oluşturmayan suni onlarca gündem yer değiştiriyor. Gerçek sorunlarımızla yüzleşmenin zamanı çoktan geldi geçti. Bu albümün bir önemli özelliği de, zor koşullar altında birlikte, farklı insanların bir araya gelip dayanışmayla emeğini koyduğu bir ürün olmasıdır. Ve biz bunu 1 Mayıs’ta dünya ile paylaşmış olduk. Unutmadan. Kızım Ezgi’nin de hayatımıza katıldığı gün 1 Mayıs... Mutluyum...
Şarkılarda insanlık, birlik olmak, yeni hayat, barış, adalet gibi temalar işleniyor. Müzikten yaşama, yaşamdan müziğe gittiğimizde nasıl bir dünyaya sesleniyor albümünüz?
Bu albüm, dikkatli dinlerseniz, farklı dillerde, farklı renklerde bir anlatım sunsa da “We must stand as one” (Bir olmalıyız) şarkısıyla, üst bir sosyal kimlik yani her şeyden önce insan olmak ve emeğin dünyasındaki yerimizle birleşmeyi yücelterek (Bir çözüm yolu olarak) iç mozaiğini size sunar. İngilizce, kolay iletişim aracı küresel bir dildir. Her ne kadar bu şarkının çıkış kaynağı George Floyd’un dünyanın gözleri önünde ırkçı vahşi bir saldırıyla katledilmesi olsa da, bütün dünyadaki ezilenlerin ve de her türlü ayrımcılık ve ötekileştirmeye uğrayanların buna karşı birlik olma çağrısını taşır. “Hepimiz insanız, acı ve keder içinde, bir olmalıyız, başka yolu yok!”
Ufku uzak gibi olsa da, herkesin eşit olacağı, sömürünün ortadan kalkacağı, savaşların olmadığı bir dünyaya olan inancım tam. Dünyanın neresinde olursak olalım, geçmiş birikim, kültür ve bugünün doğasıyla yaşam alanlarımıza ve de insan duyarlığıyla dolu güzelliklerimize sahip çıkmadan geleceğe yürünemeyeceği de açık. Bu yönüyle yenilenmiş, anlamlı bir yaşam yürütmemiz gerek. “Dünya derdim” ile ağır fedakarlık altında bu yükün eşit omuzlanması gerektiği vurgusu yaparken, “Het nieuwe leven” (Yeni hayat) ile hayata pozitif bakıp her zaman her yerinden kendinizi yeniden yaratabileceğimize olan inancı dillendirdim. Karadeniz’den Dersim’e… Demirci Kawa’nın diyarından Harput’a... Filistin’e… Yaşanan acılar var, özlemler var şarkılarımda. Bu albüm, temelde umudu dillendirirken; acı ve güzellikleri kendi dillerinde ezgilerle hissettirerek paylaştıran, yüzleştiren, duygularla düşündüren olmayı seçmiştir.
Beş yıldır Holanda’da yaşıyorsunuz. Hollanda günlerinizden bahseder misiniz biraz? Bu süreç müzikal yaşantınızı nasıl etkiledi?
Evet beş yılı geçkin bir süredir Hollanda’dayım. Ben oğlumun olduğu yaşlarda devrimci mücadelenin içinde aktif koşturuyordum. 17 yaşımdaydım ilk hapishane ile tanıştığımda. Ailem ile olmam gereken yaşlarda tutsaktım ve bu koşullarda gençliğe evrildim. Sonrası ilerleyen yaşlarda bir söz verdim kendime. Bana gerçekten ihtiyaç duyduklarında ne olursa olsun çocuklarımın yanında olacaktım. Ömrüm yettikçe...Ve oğlum “Sana ihtiyacım var baba” dediği an bütün gemileri yaktım ve onun yanı başında oldum. Zor oldu 50’li yaşların ortasında ülke değiştirmek. Bilmediğiniz bir dil, kültür ve yaşayışla baş başa kalmak. Ekonomik sorunları hiç anlatmayayım. Kafanızı sokacağınız bir oda bulmanız bile epey zamanınızı alabiliyor buralarda. Hele Hollanda gibi toprak kıtlığı olan küçük bir ülkede...Ve işinizi yapmak istiyorsunuz ama her şeye sıfırdan başlıyorsunuz. Hatta, 1-0 da yenik başlıyorsunuz... Bu süreçte müzikten çok, mayanızdaki devrimci kültür ve kendi öz gücünüze olan güven ile yeniden kalkıyorsunuz ayağa. Ama müzik yapmak, hayatın ağır sillesine karşı durmada bir meditasyon olanağı verir. Biz müzik yaratanlar için müzikle iç içe olmak, bir nevi aklımızla duygularımızın balans kurmasına, duyarlılıklarımıza ve inançlarımıza sıkı sıkıya bağlanmamıza katkı sunar. Ben müzik üreterek ayakta kalabileceğime inanıyorum ve sanatımı yaparak ömrümü tamamlayacağımı da biliyorum. Emek veriyorum ve çok çalışıyorum. Yeni bir dil öğrenerek buradaki hayatın tam içindeyim. Üretirken, öğreniyorum ve gereksiz her şeyden vazgeçiyorum. Dünyanın her yerinde yaşayabileceğimi ve bütün zorluklarla baş edebileceğimi yaşayarak tecrübe ediyorum. Az tüketiyorum çok üretiyorum. Israrla kendi müziğimi yapıyorum… Değişime, dönüşüme, bilime, emeğe çok ama çok inanıyorum.