29 Mayıs 2021 23:30

Suç sinemasında mafya ve öğrenilmiş çaresizlik

Sinema Yazarı Güney Birtek, suç sinemasında mafyanın temsilini Evrensel Pazar'a yazdı.

Görsel: Leviathan filminden bir kare 

Paylaş

Güney BİRTEK

Sinema sanatı ilk yıllarından beri suç hikayelerine yer vermiş ve gün geçtikçe popülerliğini arttırıp bir “tür” haline gelen “suç filmleri” çatısını kurmuştur. Sinemanın tarihsel sürecindeki değişimine ayak uyduran suç filmleri, anlatı yapısını zamanının insanına göre şekillendirmiştir. Özellikle 2000’li yılların başında ayyuka çıkan Türk filmleri/dizileri dünyayı kasıp kavuran suç/gangster/mafya filmlerine, ya Kurtlar Vadisi’nde olduğu gibi mafyanın devlet ve siyasetle bir aradalığını farkında olmadan ifşa etmiş, ya da Kolpaçino vb. komedi filmlerinde olduğu gibi mafyayı, suçu, sempatik bir şekilde göstermişti.

Diğer taraftan sinema, içinden türediği toplumun sosyoekonomik durumuna göre de şekillendiği için bu etkiler dahilinde güncel insana ulaşıp, hatta önüne geçerek yeni eğilimler/modalar getirecek bir güce sahipti. Dünya vatandaşına göre değişkenlik gösteren sinematik aktarım kodları, sinemanın anlatı dilini etkilemiş, izleyicinin sosyolojik ve ekonomik tabanını göz önünde bulundurarak bu popüler filmlerin seyirci ile olan temasında özdeş bağ kurabilen karakterleri geliştirmiştir. Sermaye odaklı gelişen popüler kültürün sinema kanadı çocuğundan yaşlısına insanın dikkatini çekmek için sürekli değişen/dönüşen dünyanın birebir takipçisidir. Seyircinin ilgisini çekebilecek her şey popüler filmlerin velinimetidir. Bu bağlamdan yola çıkıp suç-mafya filmlerinin/dizilerinin insanda dikkatleri üzerine çeken, merak uyandıran popülerliğini anlamaya çalışabiliriz. Suç filmlerinin çoğunda hikayede hep bir siyaset, mafya ve polis üçgeni görürüz. Ya da karakter direkt bunlarla temas halindedir. Ana karakterin mesleği genelde bu üçünden biri olur. Burada önemli olan, yönetmenin konuyu nasıl işlediği, filmi nasıl çektiğidir. Bu yakınlaşmaları gösterirken seyirciye bu durumu meşrulaştırıyor mu yoksa eleştirel bir bakış mı sunuyor. Bir filmi analiz etmeye çalışırken o filme sorular sorarız. Dert edinen konu amacına ulaşmış mı, ulaşmamış mı diye.

MAFYA TEMALI FİLMLERDE TÜRKİYE

Suç, insanın kendisi kadar eski bir davranış biçimidir. Sözlükte “yasalara aykırı davranış” olarak tanımlanır. Sinemanın tarihsel sürecine baktığımızda egemen gücün sinemayı bir propoganda aracı olarak kullandığını görürüz. Politik bir neden-sonuç ilişkisi doğuran sinema, toplumsal yapıda insanla bütün birçok değer ve davranış biçimlerini yenileyerek yine insanın karşısına çıkartır. Bunlardan biri de suç olgusudur. 2000’lerin Türkiye sinemasında suç kavramı “popüler komedi” üzerinden gelişti. ‪Eğer bir filmin alt metninde suçu, mafyayı, siyaseti, devleti ve birbirleriyle olan iletişimlerini gerek kara mizah gerekse dram anlatı formunda ayakları yere basan sağlam bir eleştiri yakalayamazsak, bu durum seyirci nezdinde suça, suç çetelerine sempati ve yakınlık kazandıracaktı. Nitekim öyle de oldu… Türkiye’de ana akım sinemada en çok izlenen türün başını komedi filmleri çekiyor. Bu filmlerin/dizilerin çoğunda silahlı saldırılar, ölümler, uyuşturucu ticareti, dolandırıcılık, hırsızlık, kadına şiddet vb. suçların ele alınış biçimine sinematik aktarımdan bakıldığında tüm bunların dolaylı yoldan meşrulaştırıldığı gözlemleniyor. Bir film elbette ki didaktik olmak zorunda değil. Salt mesaj verme güdüsüyle de işlenmemeli fakat buradaki problem bağlamından oldukça kopuk neden-sonuç ilişkisinde ciddi sıkıntıları olan yüzeysel filmlerin “komedi” çatısı altında suç unsurlarını seyirciye normalmiş gibi yansıtmasıdır. Oysa komedi ve mizah en sağlam eleştiri araçlarıdır. Nihayetinde Türkiye’de mafyaya duyulan sempatinin perde arkasını irdelediğimizde yıllardır mafya çeteleşmesini güzelleyen filmlerin/dizilerin başını çektiğini görebiliriz.

Son 20 yılın Türkiye sinemasında komedi türü içinde suç unsurunu meşrulaştıran başlıca filmler arasında; Kolpaçino, Organize İşler, Maskeli Beşler İntikam Peşinde, Çakallarla Dans vb. filmler akıllara geliyor. Bu gişe komedi filmlerin suçu-suçluyu sempatik göstermesi bir zaman sonra ülkedeki suç oranını arttırmıştır. Bu yıkım, hâlâ bile benzer türevleriyle devam ediyor. Suçun akabinde gelişen; şiddetin, ölümün, cezanın vb. arka bahçelerin karanlık yaşamları her ne kadar kurgusal karakterlerle işlense de bu yaşamların gerçekte var olduğunu biliyoruz. Sinemanın buradaki kilit sorusu, tüm bu olup bitenlerin, çevremizden gördüğümüz/duyduğumuz bu yaşamların sinematik aktarımı nasıl işlenmiş, bir derinliği, alt metni var mı, neye hizmet ediyor üzerinden gelişmelidir. 1996’da Yavuz Turgul’un seyirciyi yeniden sinemalara çeken başyapıtı Eşkıya’nın gişe başarısı, içinde suç unsuru olan bir dünya filmin kapısını açtı. Eşkıya filminin alt metninde insana verilen değer, fedakarlık, aşkın saflığı, sadakati vb. manevi anlamlar sunulurken, diğerlerinde mafyanın, çetelerin, suçu-suçluyu özendirici bir hal takındığını gördük. Buradan yine sinemada ele alınan konunun nasıl anlatıldığı/nasıl gösterildiği(?) sorusunun önemini vurgulamak isterim.

MAFYANIN DÜNYA SİNEMASINDA ELE ALINIŞI

Olaya dünya sinemasından baktığımızda ise aklıma ilk The Godfather (Francis Ford Coppola, 1972) Goodfellas (Martin Scorsese, 1990) ve Once Upon a Time in America (Sergio Leone, 1984) filmleri geliyor. Suça bulaşmış ailelerin parlak yaşamları yavaş yavaş nasıl sönüyor sorusuna mükemmel alt metinler oluşturup neden-sonuç ilişkisinde bağlamdan kopmayan, mafya ve suç dünyasının pisliklerini tüm çıplaklığıyla gösteren ve bunu yaparken mafyanın beslendiği siyasetten, politikacılara kadar uzanan, polisi, savcısı ve bürokratlarıyla kocaman bir pastayı nasıl böldüklerini, bölüşemeyince de birbirlerini nasıl infaz ve ifşa ettiklerini izlediğimiz dört dörtlük filmler… Once Upon a Time in America (Bir Zamanlar Amerika’da) filminin finaline doğru bir çöp kamyonu görürüz. Suçlarla dolu bir yaşamın ardından baş karakterin geçmişiyle yüzleşmesi bir çöp kamyonuyla tasvirlenir. Andrey Zvyagintsev’in Leviathan (2014) filmi tam bu minvalde devletin nasıl mafyalaştığına, vatandaşıyla kurduğu bağda nasıl zorbaya dönüştüğüne çok iyi bir örnek olacaktır. Leviathan’ın modern zamanların devletini en iyi anlatan film olduğunu düşünüyorum.

Türkiye haftalardır bir organize suç örgütü liderinden, kaba tabirle mafya babasından mevcut iktidar ve ilişkilerinde pastayı bölüşemediğini anladığımız ve bundan sebep devletin önde gelen isimleriyle kurduğu ilişki ağındaki ifşaları dinliyor. Bu ifşaları izlerken sanki bir mafya dizisi izliyormuşçasına geriliyor, tüm olup bitenin birebir gerçek olduğunu idrak edince de kurgu ile gerçek arasında sıkışıp kalıyoruz. Suç/mafya film ve dizilerinde yıllardır izlediğimiz ve hafızamıza kazınan ilişkiler (devlet-siyaset-polis-mafya) gerçek yaşamda da karşımıza çıkınca bu durumun öğrenilmiş çaresizliğinde yaşamaya devam ediyoruz…  

ÖNCEKİ HABER

Ankara Barosu, İstanbul Sözleşmesi raporunu Venedik Komisyonu'na gönderdi

SONRAKİ HABER

Müzisyenler Derneği: Hibe desteği tüm müzisyenleri kapsamalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa