Bilim insanları deniz salyasında karamsar: Ağıt yakıp, bir mucize bekleyeceğiz!
Bursa Su Kolektifinin CİMER'e deniz salyası başvurusuna yanıt veren Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün numune bile almadığı ortaya çıktı. Bilim insanları ise karamsar.
Fotoğraf: Alişan Koyuncu/DHA
Özer AKDEMİR
İzmir
Havaların ısınması ile birlikte Marmara Denizinde görülen ve kısa sürede denizin dört bir yanındaki kıyılara yayılan "deniz salyası" ya da bilimsel adı ile "müsilaj" sadece o kıyılarda yaşayan halkı değil fotoğrafları gören hemen herkesi endişelendiriyor. Oysa, CİMER'e sorulan bir soruya yanıt veren Bursa Çevre ve Şehircilik (ÇŞB) İl Müdürlüğünün bu konuda son derece rahat olduğu görülüyor.
DEVLETE GÖRE DENİZ SALYASI SORUNU MEVSİMSEL
Bursa Su Kolektifi, CİMER üzerinden 24 Nisan 2021 tarihinde bazı sorular yöneltti. İki ayı aşkın süredir yaşanan müsilaj kirliliğinin nedenleri, kırmızı-kahverengi tonlarda deniz yüzeyinde biriken bu tabakadan örnek alınıp analiz yapılıp yapılmadığı, bu tabakanın ekosisteme zararının olup olmadığı sorularına Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından yanıt verildi. 17 mayıs 2021 tarihli kısa yanıtta ÇŞB İl Müdürlüğü Bursa il sınırları içerisindeki Mudanya ve Gemlik ilçelerinin sahillerinde oluşan tabakanın "mevsimsel olarak sıcaklarda yaşanan ani artışlar" dan kaynaklı plakton artışı olduğunu ileri sürdü. Müdürlük yanıtında, bu plaktondan numune alınmadığına da yer verildi.
"HER NE KADAR DOĞA OLAYI DİYE AÇIKLANSA DA..."
Yaşanan çevre felaketini sıradan bir doğa olayı gibi gören bu yanıtın ardından bir imza kampanyası başlatan Kolektif, kirliliğin Marmara'yı ve Kuzey Ege'yi tehdit eder duruma geldiğini belirterek; "Her ne kadar ÇŞB İl Müdürlüğü tarafından doğa olayı olarak açıklanmış olsa da pek çok bilim insanı bu kirliliğin Marmara Denizi'nde derin deniz deşarjı yapan, Marmara'ya akan derelerimize yeterince arıtılmamış atık sularını bırakan atıksu arıtma tesislerinden kaçak deşarjlar yapan sanayi tesislerinden kaynaklandığını açıklamaktadır. Marmara Denizi aşırı kirlilik yükünden kendini yenileyemez can çekişir duruma gelmiştir, dipteki deniz canlılarının, balıkların yaşamı yok olma noktasındadır" dedi. Kolektif dilekçesinde derin deniz deşarjlarının önlenmesini istedi.
"TOPLU ÖLÜMLERE YOL AÇABİLİR"!
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsünde görev yapan bir grup bilim insanının ortak imzası ile Bilim Akadamesi Popüler Bilim Platformu sarkac.org sitesinde konuya dair bir makale yayınlandı. "Deniz salyası: Denizin ‘organik başkaldırısı’" başlıklı makalede müsilaj "denizlerimizde artan deniz suyu sıcaklıkları ve insan kaynaklı baskıları (evsel ve sanayii kaynaklı atıklar, arıtım seviyelerindeki yetersizlikler, aşırı balıkçılık vs.) ile tetiklendiği düşünülen organik bir oluşum" olarak tanımlanıyor. Müsilajın özellikle deniz tabanında yaşayan canlılar olmak üzere tüm ekosistemi olumsuz etkilediğine dikkat çekilen makalede, "Dengenin bozulmasının daha büyük ekolojik bozulmalara (dip sularında oksijen tükenmesi, canlıların toplu ölümleri gibi) yol açabileceği öngörülüyor".
KİRLİLİĞİN ANA KAYNAĞI İNSAN!
Alanlarında uzman sekiz bilim insanının ortak makalesinde müsilajın oluşumunu tetikleyen ana nedenin "ortamda organik madde birikiminin insan kaynaklı yollar ile artması" olduğunun altı çiziliyor. Akdeniz’de müsilaj olaylarının gözlenmesinin 1700’lü yılların başına, izlenerek takip edilmeye başlanmasının ise 1980’lere kadar uzandığının aktarıldığı makalade; ülkemizde ise müsilaj olayının Marmara Denizi’nde 2007 yılının Eylül-Ekim aylarında ilk kez raporlandığı bilgisi veriliyor.
DENİZDE YAŞAYAN BİTKİ VE HAYVANLARIN ANİ ÖLÜMÜ KAÇINILMAZ!
Denizde oluşan bu sümüksü yapının balık ve mercanlar, süngerler, midyeler, yengeçler gibi pek çok omurgasız canlının vücutlarını kaplayarak solunum, beslenme ve boşaltım gibi metabolik faaliyetlerinin devamı için kullandıkları solungaç ve delik gibi yapılarının tıkanmasına yol açtığının ifade edildiği makalede, "Böylece bu canlılar yeterli solunum yapamayarak ölür. Deniz tabanı ile ilişkili yaşayan yüzücü canlılar da (bazı balık türleri, ahtapotlar vb.) deniz tabanını kaplayan veya etkileyen sümüksü yapıdan olumsuz yönde etkileniyor. Deniz tabanında yaşayan bitki ve hayvanların ani ve yoğun gelişen müsilaj sonucu ölümü kaçınılmazdır. Böylece ekosistemin dirençliliği yani kendini yenileme kapasitesinde düşüş meydana gelir ve ciddi şekilde zarar görmüş olur" ifadelerine yer veriliyor.
ÖNCELİKLE MARMARA'NIN YÜKLERİ AZALTILMALI
Makalenin "Ne yapmak lazım?" başlıklı son bölümünde ise Marmara Denizinde insan kaynaklı baskılar ve kirlilik kaynaklarının yönetimindeki eksikliklerin sadece müsilaj olarak değil, dipte oksijen azalması ve biyoçeşitlilik kaybı olarak zaten ortaya çıkmış durumda olduğu belirtilerek; "Bölgemiz özellikle iklim değişimden ciddi biçimde etkileniyor, Akdeniz ve Karadeniz yüzey suyu sıcaklıkları son 30 yılda 1-2 °C arttı. Bu iki denizin kesişim noktasında bulunan ve bir iç deniz olan Marmara Denizi de bu değişimlerden etkileniyor. Acil olarak Marmara Denizi’ne yönelik bilimsel araştırmaların bulgularına dayalı yönetim planları geliştirilmeli. Öncelikli olarak Marmara Denizi ekosisteminin iyileşmesini sağlayacak karasal kaynaklı yüklerin azaltılmasının bilimsel temele dayalı bir yol haritası oluşturulmalı. Bu yapılabilirse karasal yüklerin artışından ve iklime bağlı değişimlerden kaynaklandığı düşünülen müsilaj olayının azaltılması yönünde büyük ilerleme kaydedilebilir" deniliyor.
"AĞIT YAKACAĞIZ VE BİR MUCİZE BEKLEYECEĞİZ"!
Konuya dair sorular yönelttiğimiz Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu da sorunun asıl kaynağının kıyı tahribatı, evsel ve endüstriyel atık suların arıtılmadan denize direkt deşarjı olduğunu dile getirdi. "Kıyısal ekosistemleri betonlaştırmak kıyıların sağladığı karbon yakalama, organik maddeleri süzme ve çevrime katma gibi özelliklerini ortadan kaldırmak anlamına gelir" diyen Gündoğdu şunların altını çizdi; "Ayrıca ister derin, ister nehir ve akarsular aracılığıyla yeterince arıtılamayan suları Marmara'ya boşaltmak, Marmara'ya lağıma çevirmek demek ki olan da bu. O kadar yıl boyunca görünen o ki arıtması gereken arıtmamış, kontrol etmesi gereken kontrol etmemiş". Çözüm konusunda karamsar bir tablo çizen Gündoğdu şunları söyledi; "Çözümü ise maalesef yok. Bu kadar nüfus yer değiştiremeyeceğine ve bu kadar atık su da engellenemeyeceğine göre kısa sürede oturup ağıt yakacağız ve bir mucize gerçekleşmesini bekleyeceğiz!"