Kanal İstanbul güzergahında yaşayanlar: Kurbağalarla biz kaldık, bizden sonrası beton
Kanal İstanbul güzergahında yaşayan yurttaşlar, evlerinin yok pahasına ellerinden alınıp yaşam şartları ve geçim olanaklarının olmadığı bölgelere gönderilmekten korkuyor.
Fotoğraf: MA
Eylem NAZLIER
İstanbul
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cumartesi günü Çamlıca Kulesi açılış töreninde “Haziran ayının sonunda Kanal İstanbul’u şehrimize kazandırmak üzere temeli atıyoruz” diyerek ‘Çılgın Proje’sindeki ısrarını bir kez daha yineledi. İktidarın bu ısrarı sürerken, Küçükçekmece, Avcılar, Başakşehir, Arnavutköy’den geçecek, Çatalca Yarımadası’nı ikiye, İstanbul’u ise üçe bölecek projeye İstanbulluların, bilim insanlarının da itirazları sürüyor. Özellikle Kanal İstanbul güzergahında yaşayan İstanbulluların… Zira proje gündeme geldiğinden hatta daha öncesinden güzergah boyunca gayrimenkul hareketliliği arttı. Bölgede arazi ve konut fiyatları tavan yaptı. Bazı parseller, son sekiz yıl içerisinde 11 kez el değiştirdi. Tam da bu nedenle proje güzergahında yaşayan yurttaşlar evlerinin, yok pahasına ellerinden alınıp yaşam şartları ve geçim olanaklarının olmadığı bölgelere gönderilmekten korkuyor. Konuyla ilgili konuştuğumuz yurttaşlar mağdur edileceklerini bilerek, “Bizim elimizden 3 kuruşa alıp zenginlere verecekler. Bize bırakırlar mı bu güzelim yerleri?” diyor.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Su ve Atıksu Komisyonu Başkanı Selahattin Beyaz “İktidar yağmalamanın son altın vuruşunu yaparak, İstanbul’un en büyük ekolojik yıkımını gerçekleştirmektedir” derken, İBB İstanbul Planlama Ajansı Genel Sekreteri Oktay Kargül ise ‘Kanal, telafisi olmayan olumsuz etkiler yaratacak’ ifadesini kullandı.
"KURBAĞALARLA BİZ KALDIK"
“Ben 60 yıldan bugüne Küçükçekmece Gölü- Sazlıdere sulak alanında yaşıyorum” diyen Ercüment Gürçay devamında şunları söyledi: Yıllar içerisinde ekosistemin giderek bozulmasına şahit oldum. 1970’lerin sonuna kadar bu bölge sahip olduğu yaşam türleriyle biricikti. Şu an sadece kurbağalar ve biz kaldık. Yakında bizler de gidersek geriye beton adaları ile kaplı bir yer kalacak. Bugün göl ve sulak alan ölü. Sular azot ve fosfor yüklü. Bırakın kanal yapmayı acilen göle ve dereye can suyu verilmeli. Yüzlerce yılda oluşan yerleşik kültür- mahalle kültürü dağılacak. Yaşadığım yer 70 yıllık bir yerleşim yeri. Evlerimiz, arsalarımız yok pahasına el değiştirecek.”
"BİZ BİLİYORUZ İŞİN UCUNDA RANT VAR"
“Ben 50 yıldır saçımı süpürge ettim. Çalıştım çabaladım, dişimle, tırnağımla ev yaptım” diyerek sözlerine başlayan Terkos’ta yaşayan Zehra Dalmaz, “Terkos küçük bir yer, herkes birbirini tanıyor. Ben yaklaşık 50 yıldır burada yaşıyorum. Artık gelmişim 58 yaşıma. Bu yaştan sonra gidip bir şehir merkezinde yaşamam mümkün değil. Nasıl uyum sağlayacağım? Ben burada yaşamak istiyorum. Biz biliyoruz işin ucunda rant var. Ne zaman bitecek bu aç gözlülük, ne zaman doyacaklar? Huzurumuz kalmadı artık. Biz bu kanalı istemiyoruz. Kanal güzergahında yaşayan halkın en azından yüzde 80’i istemiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘inadına yapacağız’ diyor. Sanki televizyon kanalı açıyorlar. Burası bizim arazimiz. Kimin malı üzerinden inat ediyorsunuz” diye soruyor.
"İNSANLARIN MALLARINA ÇÖKTÜLER"
Kanal İstanbul projesi hayata geçerse yaşam alanlarının yok edileceğini söyleyen Dalmaz, 3. havaalanı sürecinde yaşadıklarını ise şöyle özetledi: “Havaalanını da ciddiye almamıştık, yapıldı. Havaalanı yapılırken yediğimiz tozun, toprağın haddi hesabı yok. Hayvanların yaşam alanı kayboldu. Ağaçlarımız meyve vermedi, bahçelerden aldığımız sebze, meyve miktarı azaldı. Kuraklık yaşandı. 3. havaalanı çok etkiledi bizi. Ben burada kadın kuaförüyüm. Bir müşterim bile artmadı. Zarardan başka bir şey getirmedi. İnsanlar çok mağdur oldu. İnsanların mallarına resmen çöktüler.”
"BİZİM ELİMİZDEN ÜÇ KURUŞA ALIP ZENGİNLERE VERECEKLER"
Evinin kanal projesinin olduğu alana aşağı yukarı 500-600 metre uzaklıkta olduğunu aktaran Dalmaz, “Bize kanal manzarasını izlettirecek değiller. Bizim elimizden 3 kuruşa alıp zenginlere verecekler. Acele kamulaştırma yapılacağı söyleniyor. Arazilerimizin yüzde 45’ine devlet el koyacak. Benim 252 metrekare yerim var. Üzerinde iki katlı ev var. Eşimin kardeşiyle altlı üstlü oturuyoruz. Buradan aldığım parayla ben mi ev alacağım o mu ev alacak? Yaşam alanlarımız da elimizden gidecek. Yerlerimizi elimizden alacaklar. Bize bırakırlar mı bu güzelim yerleri? Nerede bir güzellik varsa orayı betona boğuyorlar” dedi.
"İKİZDERE’DE HALK NASIL DİRENİYORSA
ÖYLE DİRENECEĞİZ, YAPTIRMAYACAĞIZ"
Yasal haklarını kullandıklarını söyleyen Dalmaz, “İtiraz sürecimiz vardı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına itirazlarımızı ettik. Biz sonuna kadar direneceğiz. İç hukuk yolları tükendiğinde AİHM’ye kadar gitmeyi düşünüyoruz. Olmadı kepçenin önüne yatacağız, yine de yaptırmayacağız. İkizdere’de halk nasıl direniyorsa öyle direneceğiz. Olacak bir proje değil. Deprem varken, pandemi varken bu bütçeyi buna ayırmak resmen delilik. İnsanlar kan ağlıyor evine ekmek götüremiyorlar. 5 tane maske dağıtamadılar insanlara, kalkmışlar kanal yapacağız diyorlar. Gerçekten ayıp. Bu olabilecek bir proje değil adı üstünde ‘çılgın’, uçuk bir proje. Deprem riski, susuzluk en önemlisi de tarım alanlarımız yok olacak” diye konuştu.
"ELİMİZDE KALAN SON TARIM ARAZİLERİMİZ DE
KANAL YAPILIRSA YOK EDİLECEK"
“Talan projesi” diyerek söze başlayan Yeniköylü Haluk Kolçetin, “Burada İstanbul Havalimanıyla bize bir ders verildi. Bir mücadele verdik ama kazanamadık. 27 bin dönüm arazimiz havaalanı projesinin içinde kaldı. Bu köylünün mera alanıydı, köylünün geçimini sağladığı topraklardı, verimli topraklardı. Şimdi kalan son tarım arazilerimiz de kanal yapılırsa içinde kalacak. İkincisi de köyümüzün yerleşim alanı bu imar planıyla yok olacak. Yani yapılan imar planı az önce söylediğim gibi büyük bir nüfusa göre planlanıyor. Mesela Yeniköy’ün ana caddesi yaklaşık 6 metre, bu bize yetiyor. Köy merkezi yaklaşık 1500 nüfuslu. Yazın 10 bine de çıksa bu yol bize yetiyor. Bu yol 15 metreye genişleyecek yani en dar yol bile 15 metre olacak. Bu şu andaki yapıların yıkılacağı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
"BİRKAÇ KİŞİYİ ZENGİN ETMEK İÇİN HALKI MAĞDUR ETMEYİN"
40 yaşında olduğunu söyleyen Kolçetin, “Arazim giderse ben geçimimi neyle sağlayacağım? Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorum. Ben hiç kimseden bir şey istemiyorum. Başka bir yere de gitmek istemiyorum. Benim bağım bahçem var. Çoluk çocuğumla burada mutluyum. Ben 1 yıl önce annemi toprağa verdim. Şimdi o mezarlığı ne yapacaklar? Nereye götüreceğim? Proje proje proje. Bu ülkenin Kanal İstanbul’a ihtiyacı mı var? ‘Milletimiz milletimiz’ diyorlar, gelsinler millete sorsunlar. Ne istiyoruz anlatalım. Zaten tartışılır bir proje. 3. havaalanı kaynak sağlayacak dediler, nerede o kaynak? Devlet ne kadar kazanıyor bu projelerden? Birkaç kişiyi zengin etmek için halkı mağdur ediyorlar. Burada hâlâ bir mahalle kültürü var ve onu yok edecekler. Mağdur edileceğiz, çok belli” dedi.
"TARLALARIMIZI, GEÇİM KAYNAKLARIMIZI ELİMİZDEN ALACAKLAR"
Adını vermek istemeyen başka bir köylü ise, “2 kişi bir araya gelsek, jandarma hemen yanımızda bitiyor. Gazeteciler yanımıza geliyor, sesimizi duyuracaklar, kolluğun tacizi başlıyor. Ne yapalım biz? Biz sesimizi duyurmak istiyoruz, bizi duysunlar siyasetçiler. Kanal olunca bizi burada barındırmayacaklar biliyoruz. Tarlalarımızı da elimizden alacaklar. Geçim kaynağımızı elimizden alacaklar. 50 yaşındayım, bu yaştan sonra nerede çalışayım? Kim işe alır? Çocuklarım burada büyüdü. Nereye gidebilirim? Nasıl bir vicdansızlıktır bu. Kanal yapılırsa sadece İstanbul değil tüm Türkiye kaybeder. Gelin birlik olalım, mücadele edelim.”
"İKTİDAR YAĞMALAMANIN SON ALTIN VURUŞUNU YAPMAK İSTİYOR"
“Kanal İstanbul olarak bilinen su yolu projesi, sermayenin gerici iktidarı AKP’nin yağma projesidir” diyen, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Su ve Atıksu Komisyonu Başkanı Selahattin Beyaz şunları söyledi: “2019 yılı aralık ayında yayımlanan ‘İstanbul İli Çevre Düzeni Planı’ değişikliği ve ‘Kanal İstanbul’ su yolu projesi birbirini tamamlayan, İstanbul’un en önemli su havzalarını yok eden bir emlak projesidir. Çevre Şehircilik Bakanlığı bünyesinde bulunan Emlak GYO ve TOKİ kontrolü ile bölgede 33 adetten fazla emlak projesi planlanmış ve yapımına başlanmıştır. İstanbul Havalimanı, 3. köprünün yanı başında planlanan emlak projelerinin, piyasa değerini arttırmak amacı ile yapılan ‘Kanal İstanbul’ su yolu projesi ile yandaş müteahhitler korunmakta, Emlak GYO ve TOKİ gelirleri ile AKP’nin iktidarda kalması amaçlanmaktadır. İktidar yağmalamanın son altın vuruşunu yaparak, İstanbul’un en büyük ekolojik yıkımını gerçekleştirmektedir.
"TELAFİSİ OLMAYAN OLUMSUZ ETKİLER YARATACAK"
İBB İstanbul Planlama Ajansı Genel Sekreteri ve Yüksek Şehir Plancısı Oktay Kargül: Bölgede oluşacak yüksek yoğunluklu yapılaşma baskısının tek mağduru insanlar olmayacak. Zaman içinde bölgedeki yaşamsal önemdeki ekosistemler de yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalacak. 23 milyon metrekare orman alanının yok olacağı anlaşılıyor. Kesilecek ağaçlar halihazırda 1.2 milyon kişinin 1 yılda soluduğu 69 milyon kg oksijen üretiyor. Ayrıca ormanların özel izinlerle farklı kullanımlara tahsis edilmesi de buna eklenince, bu emlak projesi, kentin geleceği açısından telafisi imkansız olumsuz etkiler yaratacaktır. Ormansızlaşma ve yerleşim baskısı neticesinde oluşacak kentsel ısı adalarının küresel ölçekte iklime olumsuz tesirleri olacağı da gözden kaçırılmamalıdır.