1 Haziran 2021 05:08

Kadir İNCESU

Nihat Ziyalan’ı, ilk baskısı Can Yayınları tarafından 2001’de yapılan “Kısa Pantolunlu Sevda” adlı öykü kitabı ile tanıdım.  Adı çelmişti aklımı. Öyküler kadar her öyküden önce bulunan dizeleri de etkileyiciydi. Ardından amansız bir takip başladı. Son olarak Ziyalan’ın Yapı Kredi Yayınları tarafından bu ay içerisinde yayımlanan “Sevdakeş” adlı şiir kitabını okudum. 

Şairi, daha iyi anlayabilmek, dizelerinin derinliklerine inebilmek için daha önce yayımlanan “Sevgili Şiir”, “Çapkın Çiçekli”, “Eve Götür Beni Nehir” adlı şiir kitapları ile “Kısa Pantolonlu Sevda” (öykü) ve “Attım Kapağı Yurtdışına” (gençlik romanı) adlı kitaplarını inceledim yeniden. Yazdıklarıyla, yaşamı arasında bağ kurarak. Jorge Amado’nun “Çocukluğum ana yurdumdur” sözünü duydunuz mu? Ziyalan’ın kitapları bu sözün kendisindeki karşılığını da gösterir.

İkinci Dünya Savaşı döneminde geçmiştir Ziyalan’ın çocukluk günleri… Yoksulluk dolu yıllar, mücadeleyle geçecek günlerin de habercisidir. Yoktan vareden anne babası, kardeşleri, aynı avlunun içinde yaşayan ailelerle verilen yaşam mücadelesi… Harcı sağlam karılmıştır Ziyalan’ın. Bir yaşamın kitaplara şiir ve öykü olarak nasıl girdiğini göz önüne serer.

ŞİİRİYLE DİRENİYOR YAŞAMA

Yeni kitabında yaşamının her evresine ait şiirler yer alıyor. Çocukluğu-gençliği, Yeşilçam ile Sydney günleri… “Sevdakeş”, Nihat Ziyalan’ın çocukluğuna, gençliğine, yaşamına, anne babasına, kardeşlerine, Ayçelen’e, dingin avlusuna bir saygı duruşudur. Yılmaz Güney ve “Geçer mi bu kederli yıllar Öz’üm” dediği Özdemir İnce ile edebiyatımızın, sinemamızın pek çok değerli ismine… Geride kalanlara bir göz kırpmadır, yarı hüzün, yarı acıyla… Çokça özlemle, hasretle… Asla bir veda değil, olsa olsa yeniden bir merhabadır. Yankısı bitmeyecek bir merhaba hem de… Her ne kadar “biliyorum boşuna asılıyorum yelkovana / durduramam saati / durdursam bile /yürür zaman” dese de sözcükleriyle durduruyor zamanı… Dizeleri asılı kalıyor zamanda… “ille ağlarken mi dökülür gözyaşı” sorusunun yanıtıdır da yazdıkları. “Duvardaki resimlikte / cam altında yıllarca / uzamıyor kısa pantolonum” diyen Ziyalan, şiirin tüm olanaklarını kullanıyor dizelerinde. Anlattıkları kadar anlatmadıklarına da dikkat çekiyor.  Yaşadıkça güçleniyor, güçlendikçe de yazıyor… Hep, ilk şiirini yazdığı 17 yaşının heyecanıyla yazıyor. Şiiriyle direniyor yaşama… Öyküleriyle de…

HARCI KURUMAMIŞ YÜREK

En savunmasız hallerini de yazıyor, “kendinden saklanamaz insan” diyerek. Biraz da merak ettirerek. “her katmanda gözümden yaş getiren/ gülümseten şeyler/ soya soya vardım soğanın cücüğüne/ koydum kuru fasulyenin yanına/ bir türlü varamadım yalınlığın cücüğüne/ yılmadan/ soyup duracağım yalınlığın katmanlarını/ öyle diyor dilimin sesi/ ölene dek” dizeleri “yalınlığın katmanları”na yolculuğunun devam edeceğini de gösteriyor. Bitmesin zaten.“Çevirmeye başladım sayfalarını / yaşamım dediğim kitabın” dizeleri Ziyalan’ın aslında her dizesi ve tümcesiyle yaşamıyla yaptığı bitmez hesaplaşmayı da işaret eder. Her sözcük bir diğerini çağırır. O nedenle de bitmez bu hesaplaşma. Elinden kalemi bırakmadığı sürece de devam edecektir: “belleğimin tavan arasına merdiven dayadım / paketlenmiş tozlu yıllar/ bir gün çözerim kurdelesiyle/ demetlenmiş anılar /(…)/ göndermediğim mektuplar/ tomarına dokununca/ irkildim/ yazmadığım / çatısını ördüğüm tümceler/ harcı kurumamış yürek vuruşlarım/ baharın belleğinde tavan arası var mı/ biriktiriyor mu orada bir şeyler/ bilmiyorum”

Duygu ürpermelerini, diliyle bilinçlendirmeye çalışan Nihat Ziyalan’ın şiiri için belki de en anlamlı yorumu gençlik arkadaşı Özdemir İnce yapmıştır, üç dizeyle: “milyonlarca yıl sonra / bulunan / bir gözyaşı şişesi gibi” Şiirlerinde yaşamından gizleri de açık eder. Bile isteye. Okura bırakır birazını da… Hissettirmek, anlaşılmak ister. “Sözcüklerle kabarttım toprağı / havalandırıp / ayaklarımdan diktim kendimi” dizeleri, “Toplumcu duygularla sanat” yapmak duygusunu paylaştığı iki arkadaşı Yılmaz Güney ve Özdemir İnce ile gençlik günlerini anımsatır bana.

"UNUTMAYIN ŞAİR OLDUĞUMU"

Çokça yalnızlık, hüzün, özlem, hasret ve umut barındırır her dizesi, “Unutmayın şair olduğumu” diyen Ziyalan’ın… Kalabalıklar içerisinde de yalnızdır. Bazen bir koku, bazen bir ses hatırlatır yıllara, hatta ömre değer bir an’ı… İnce ince sızlar, kanar, acır. Biraz da kurtulabilmek için yazar. Kurtulamayacağını bile bile… “Dünden kalma merhaba”nın sesi yankılanır sözcüklerinde, bitmeyen bir özlemle.

“Kaçamıyorum zamanın makasından / kalan günlerimi kırpıp duran” dizeleri Necati Tosuner’in bir söyleşimizde söylediklerini getirdi aklıma: “Acı çekerek yazılır. Ben öyle biliyorum. Yazınca mutlu olursun. O başka. Yazamazsan da acı çekersin. Karşılıksız bir sevdaya benzer bu bakımdan. Ama güzeldir”… “Sana verilen hayatı / güzelleştirerek yaşa” diyen Ziyalan, sevincine de, acısına da, hüznüne de sahip çıkıyor geçmişinin. Yazmanın da güzelliğini, coşkusunu, heyecanını her anı iliklerinde hissederek, çokça da ürperererek…

“Sevdakeş” de, yukarıda sözünü ettiğim diğer kitapları da Ziyalan’ın “Kimim ben?​”, “Nerdesin / savruk saçlı yıllar / tırnak söken parke taşları / yüz metre koşular?​” sorularına verdiği yanıttır, sözün özü… Bakmayın, “bunca yıl sonra öğrendim / umudu / tutkal yapmayı” dediğine. Her yazdığı umutla doludur.  Yoksa, “yapacak çok işim var” dermiydi?

Değerli okur, “kimse stop demesin kameraya / sonsuz bir film çekiyoruz işte”…Kamera, bir söyleşimizde, “Hayata dokunan şiirler yazma çabası içindeyim. Sözcüklere duygumun elektro şokunu vererek, anlamın karnını deşmeye çalışıyorum. Bunu basitliğe kaçarak değil, yalınlığı hedefleyerek becermeye gayret ediyorum,” diyen Nihan Ziyalan’da…

Yakın plan…Repliği mi?“Sevgili Şiir” kitabında yer alan ve yeni kitabına ad olan “Sevdakeş”in dizeleri olsun: “Düşünmekten seni / başım döndü / gövdelenen bir ağaca sırtımı dayadım”

Evrensel'i Takip Et