03 Haziran 2021 00:39

Siyaset Bilimci Özgün Emre Koç: Henüz buz dağının görünen kısmındayız

Siyaset Bilimci Özgün Emre Koç, El Nusra’ya SADAT eliyle silah gönderildiği iddiasını değerlendirdi: Eğer bu iddia doğruysa uluslararası bir skandaldır ve Türkiye’ye karşı hukuki sonuçları olacaktır.

Fotoğraf: Özgün Emre

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Siyasetin sıcak gündeminde Mafya Lideri Sedat Peker’in ifşaları ve ortaya attığı iddiaların yankıları sürüyor. Siyaset Bilimci Özgün Emre Koç, El Nusra’ya SADAT eliyle silah gönderildiği yönündeki iddiayı, “İster MİT üzerinden gitsin ister SADAT üzerinden, eğer bu iddia doğruysa uluslararası bir skandaldır ve Türkiye’ye karşı ciddi hukuki sonuçları olacaktır” şeklinde değerlendirdi. AKP iktidarları döneminde büyüyen kamuoyunda “beşli çete” diye adlandırılan holdinglerin bir sermaye karteli olduğuna işaret eden Koç şunları söyledi: “Bu kartelin sahip olduğu sermayenin üzerindeki tasarrufunun iktidara ait olduğunu düşünüyorum. Bir nevi devlet eliyle burjuvazi yaratma girişimi ancak ahbap-çavuş ilişkileri nedeniyle ortada bir burjuvazi olduğundan bahsetmek bile güç. Dahası bence biz henüz buz dağının görünen kısmındayız. Bu kartele yığılan sermayenin hangi siyasi hedeflerle kimler adına kullanıldığını gelecekte daha iyi göreceğiz.”

Koç’un sorularımıza yanıtları şöyle:

Sedat Peker’in videolarındaki öne sürülen yasa dışı sınır ticareti iddiaları Wikileaks belgelerinde bazen de uluslararası başkaca yayın organlarında dile geliyordu… Bu kez Albayrak’ın adı direkt olarak ortaya konulmasa da bir ekip işaret edildi. İlişki ağı bize ne gösteriyor?

Öncelikle bunların henüz birer iddia olduğunu hatırlatmak isterim. Bu ilişki ağının ortaya atılmasıyla Sedat Peker’in yavaş yavaş Erdoğan’ı hedef almaya başlayacağını düşünebiliriz. 8. videosunda bunun işaretlerini verdi zaten. Suriye’yle yasa dışı ticaretin failleri olarak işaret ettiği isimler Erdoğan’ın en yakınındaki bazı kişiler: Berat Albayrak, Metin Kıratlı ve Ethem Sancak’ın yeğeni Murat Sancak. Bu kişilerin teröristlerle ticaret yaptığını iddia etmek dolaylı olarak Erdoğan’ı suçlamak demektir. Bunlar uluslararası yargının konusu olabilecek suçlamalar ve Wikileaks gibi eski iddialarla da örtüşüyor. Peker artık iktidar için hiç olmadığı kadar büyük bir tehlikeye dönüştü.

Peker ısrarla devlete değil kişisel hesaba akan bir paradan bahsetti…

Dediğim gibi, Erdoğan’ı zikretmeden Erdoğan’ı suçluyor. Albayraklar ile Erdoğan’ın ilişkileri ayrılamayacak biçimde iç içe geçmiş durumda. Erdoğan’ın mal varlığına ilişkin iddialara da göz kırpıyor böylece. Bunu tehdit amacıyla yapıyor olabilir. Bununla birlikte yaptığı suçlamalarda kurumsal olarak devleti tenzih ettiğini sürekli vurguluyor. Burada devlet içinde bir kesimi rahatsız etmekten kaçındığını söyleyebiliriz.

‘İDDİA DOĞRUYSA TÜRKİYE’YE KARŞI CİDDİ HUKUKİ SONUÇLARI OLACAK’

Aynı zamanda bir de SADAT üzerinden giden silahlar mevcut. Bu silahların MİT üzerinden değil SADAT diye bir kurum tarafından gönderilmesi ne anlama geliyor?

İster MİT üzerinden gitsin ister SADAT üzerinden, eğer bu iddia doğruysa uluslararası bir skandaldır ve Türkiye’ye karşı ciddi hukuki sonuçları olacaktır. Çünkü bu silahların el-Nusra gibi bir terörist gruba gönderildiğini iddia ediyor. Türkiye’nin buradaki terörist gruplara destek olduğu iddiası zaten uluslararası kamuoyunda sıkça dile getiriliyordu. Peker’in iddiaları bu konuları uluslararası düzeyde yeniden gündeme getirecektir. Öte yandan SADAT hakkındaki iddialar da yeni değil. Bu kuruluşun yurt içinde de birtakım iktidar yanlısı paramiliter güçleri örgütleyip eğittiğine dair kuşkular mevcut.

MİT’in kendini bu organizasyondan bağımsız tuttuğunu söyleyebilir miyiz?

MİT dediğimiz yapının da homojen, bütünlüklü bir yapı olduğunu düşünmüyorum. İçinde farklı siyasi eğilimler mevcut. Bununla birlikte iddia edilen işlere ne kadar bulaşmıştır, bunu tespit etmek güç. Çünkü Atilla Peker örneği ve başka birçok olayda da gördüğümüz üzere devlet bu tür örtülü operasyonlarda elini kirletmemek için “elemanlar” kullanabiliyor. SADAT’ın da bu maksatla oluşturulmuş olması ihtimali yüksek

Peker aynı zamanda Libya’da Sarrac’ın istifasından bahsetti. Libya’ya yapılan yatırımlarda Türkiyeli şirketlerin varlığı Sarrac’ın istifasına neden olmuş. Erdoğan’ın etrafında duran şirketlerin büyük büyümelerine tanık oluyoruz… Üstelik hep aynı şirketler diyor Peker…

Peker burada aslında hepimizin gözleri önünde olan apaçık bir gerçeği dile getiriyor. Devlet ihalelerinden astronomik ölçüde zenginleşmelerine ek olarak bu sermaye karteli Erdoğan’ın dış siyasi ilişkilerinin de komisyoncusu olarak hareket ediyor. Libya’da Sarrac’la kurulan ilişkilerin temel motivasyonu kamuoyuna “Mavi Vatan” projesi, Türkiye’nin denizlerdeki haklarını savunmak olarak sunuluyordu. Fakat gerçekte iktidarın Suriye’de olduğu gibi buraya da etrafındaki sermaye kartelini beslemek için bir kaynak olarak yaklaştığı anlaşılıyor. İktidar bölgede kendince emperyal oyunlar oynamaya çalışıyor ancak Türkiye’nin böyle bir ekonomik altyapısı olmadığı için yapılan iş ihalecilikten, vurgunculuktan öteye geçemiyor. Neticede bunları da eline yüzüne bulaştırıyor.

"SEMİRTİLEN SERMAYE KLİĞİ İKTİDARIN AYRILMAZ BİR PARÇASI"

Suriye ile yasa dışı ticarette rolü olduğu ve Berat Albayrak’ı evinde misafir ettiği iddiasını Murat Sancak yalanladı. Sancak ailesinin 19 yıllık süreçte yaşadığı büyüme, iktidar ile ilişkileri zaman zaman gündeme geliyor… Son iddia Berat Albayrak’ın Sancak’ın evinde kaldığı… Bu ilişki ağı neyin göstergesi?

Bu ilişki ağında dikkat çekmemiz gereken iki önemli ayrıntı var: 2000’lerin başına kadar Ethem Sancak, Doğu Perinçek’in yanındaydı ve Aydınlık hareketinin bir parçasıydı. Bir ecza deposunun ve mütevazı sayılabilecek bir servetin sahibiydi. Ethem Sancak o dönem Erdoğan’la yakınlaştıktan sonra devlet ihaleleriyle semirdi ve olağanüstü bir büyüme kaydetti. Erdoğan’ın en yakınındaki sermaye gruplarının anormal biçimde büyümesiyle Berat Albayrak-Murat Sancak ilişkisi hakkındaki iddialar birbirini tamamlıyor. Devlet kaynaklarıyla semirtilen bu sermaye kliği iktidarın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. Acaba bu gruplar yönettikleri sermayenin gerçek sahibi mi yoksa Peker’in iddia ettiği gibi emanetçisi mi? Bu sorunun daha net bir biçimde yanıtlanacağı bir döneme yaklaştığımız kanısındayım.

Videoda adı geçmedi elbette ama hep aynı isimlerin ihale alması, nerede büyük inşaat varsa Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin gibi şirketlerin ismini görüyoruz. Neden böyle?

İşte kamuoyunda “beşli çete” olarak adlandırılan, emanetçi diyebileceğimiz sermaye karteli…Devasa ihalelerin yanı sıra borç erteleme, vergi borcu silme, kamuyu zarara uğratma pahasına verilen krediler ve ödeme garantileri gibi yöntemlerle halkın biriktirdiği zenginlik bu gruba transfer ediliyor. Bu kartelin sahip olduğu sermaye üzerindeki tasarrufunun iktidara ait olduğunu düşünüyorum. Bir nevi devlet eliyle burjuvazi yaratma girişimi, ancak ahbap-çavuş ilişkileri nedeniyle ortada bir burjuvazi olduğundan bahsetmek bile güç. Dahası bence biz henüz buz dağının görünen kısmındayız. Bu kartele yığılan sermayenin hangi siyasi hedeflerle kimler adına kullanıldığını gelecekte daha iyi göreceğiz.

"İKTİDAR BATININ BÖLGEMİZDEKİ İSTİKRARSIZLAŞTIRMA, PROJELERİNE DESTEK OLDU"

Peker videosunda Libya’da Sarrac’ın istifasının nedenlerinden biri de Türkiyeli şirketlerin yatırımlardan büyük pay almasıymış… Tabii bunlar iddia ama dönüp 2021’in ilk 4 ayında Libya’ya yapılan ihracat tutarının yüzde 58 artarak 826 milyon dolara ulaştığı bilgisi var elimizde…

Türkiye’nin bu bölgeyle ekonomik ilişkileri geçmişte de iyiydi. Ama dediğim gibi bugün geldiğimiz noktada yapılmaya çalışılan şeyin adı vurgunculuk. İktidar batının bölgemizdeki istikrarsızlaştırma, devletsizleştirme projelerine destek oldu. Şimdi devletsizleştirilen alanlara girerek örtülü operasyonlar yapmaya çalışıyor, bazı karanlık ekonomik faaliyetler yürütüyor. Türkiye’nin bu emperyal oyunları sürdürebilecek altyapısı yok. Bunlar kalıcı girişimler olmayacak. Kaldı ki bu girişimlerin faturasını dış politikada yalnızlaşarak, bölge ülkeleriyle düşmanlaşarak ve buralarla geçmişten gelen istikrarlı ekonomik ilişkileri yitirerek ödüyoruz.

"TÜRK DİPLOMASİSİ HAMASETE İNDİRGENMİŞ DURUMDA"

Libya’da, Azerbaycan’da çatışmalar söz konusuyken Türkiye buralara dahil oldu. Filistin saldırılarında ise sadece kınamakla yetindi. Peker ‘SİHA’yı niye oraya göndermediniz’ diye de sordu… İktidar bu tutumu alırken, ekonomik çıkar ilişkilerini gözetiyor tespiti yapabilir miyiz?

Peker Filistin konusuna değinirken kritik bir mesaj daha verdi: “İsrail’e mal taşıyan gemilerin kimlere ait olduğu biliniyor.” Türkiye elbette ekonomik çıkar ilişkilerini gözetecek. Ancak bunları da sağlıklı şekilde yapamadığı ve ekonomik ilişkileri dış politikada bir yumuşak güç olarak kullanabilme kabiliyetini kaybettiği için Türk diplomasisi bugün hamasete indirgenmiş durumda. Türkiye’nin bu koşullar altında Filistin konusunda bağırıp çağırmak, öfkeli kalabalıkları sokağa sürüp enerjilerini boşaltmalarını sağlamak dışında pek de yapabileceği bir şey yok. Filistin meselesi ve bunun gibi dini ve milli istismar aracı olarak kullanılabilecek tüm dış politika meseleleri aslında birer iç politika aracı aynı zamanda. İktidar Filistin konusunu istismar edip kendi tabanını güçlendirmeye çalıştı daima. Azerbaycan ve Libya müdahalelerinin akıbetleri konusunda da soru işaretleri var. Yine Peker Türkiye’nin Azerbaycan’da Rusya tarafından oyun dışı bırakıldığını iddia etti. Bu genel tabloda söz konusu müdahalelerin kalıcı ekonomik getirisi olmayacağı da ortada. İktidar her anlamda tıkanmış durumda.

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

"Sendika yönetimini denetleyecek birliğe sahip olmazsak sonuç hep hüsran olur"

SONRAKİ HABER

Kalan Müzik'in kurucusu Hasan Saltık hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa