04 Haziran 2021 00:45

Prof. Dr. Mustafa Durmuş: Ekonomide sahte bir toparlanma muhalefeti boşa düşürür

Ekonomi Politikçi Prof. Dr. Durmuş: “Mayınlar (yüksek faiz, enflasyon, borç) aşılırsa ABD’nin tavizler alarak yeşil ışık yakmasıyla olacak. Muhalefet ‘Ekonomi kötü, iş bitti’ demesin."

Mustafa Durmuş | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Türkiye ekonomisi 2021 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7 ile beklentilerin ötesinde büyürken, yıl sonu büyümeye ilişkin tahminler de oldukça iyimser. ‘Ekonomi gerçekten büyüdü mü’, ‘Veriler gerçekleri yansıtıyor mu’ sorularının bulandırdığı ekonomi gündemine ilişkin sorularımızı yanıtlayan Ekonomi Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “Muhalefet bu hataya hep düşüyor. Büyüme kavramını doğrudan hedef almıyor, kavramın ‘maniple’ edildiğini söylüyor. Oysa kapitalist büyüme tam da budur” diyor.

Durmuş’a göre ekonomi ‘mayın tarlalarıyla’ dolu arazide yürüyor: Yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek dış borç, Merkez Bankasının eriyen rezervleri, mevcut iktidarın giderek narko-devlet biçiminde anılması... Prof. Durmuş, “Büyümeyi pompalarken Türkiye ekonomisi mayın tarlasından geçmek zorunda kalacak gibi görünüyor. O mayınlar patladığında yüzde 5.8’ler 6’lar anlamsız hale gelir” diyor ve ekliyor: “Mayınlar aşılırsa ABD’nin tavizler alarak yeşil ışık yakmasıyla olacak. Ama ABD yeşil yakmazsa bu iş kötü olacak. ‘Ekonomide durum kötü, bu işi çözdük diye’ düşünmesinler. Sahte de olsa bir toparlanma durumunda elinizde malzeme kalmaz.”

Bir yandan bu yılın ilk çeyreğinde gelen yüzde 6’lık ekonomik büyüme, bir yandan maliye raporu... Bu iki gelişmeyi nasıl okumak gerekiyor?

Bir yandan belli harcamaları kısacağını söylerken, bir yandan gündeme getirilmiş olunan vergi afları var. İkinci çeyrekte muhtemelen çift haneli büyüme gelecek. Buradan hesap yaparak bir simülasyon yapılmış. “Ekonomi büyüyor, işler iyiye gidiyor. Dolayısıyla devlet vergi biçiminde bundan payını alacak” diyen bir rapor. Böylece verginin tabanı genişleyecek, tahsilat artacak. Bir yandan da kurumlar vergisi de artırıldı. Bunların etkisiyle ve bazı harcamaların bir miktar kısıtlanmasıyla bütçe fazlası yaratacaklarını düşünüyorlar. Bütçe fazlasını da şimdilik kullanmak istemediklerini, duruma bağlı olarak ileride kullanacaklarını söylüyorlar. Burada verilmeye çalışılan iki mesaj var: Ekonomi büyüyor, işler yoluna konuldu dolayısıyla kamu maliyesi bütçesini de düzene sokuyoruz; bütçe açığını da azaltacağız. Bu aslında finans kapitale bir ‘Rahat olun buradan doğru size bir sıkıntı gelmeyecek. Normal yolunuzdan devam edebilirsiniz’ biçiminde bir mesaj.

Özetle maliye bürokrasinin ‘Sürdürülebilir bir büyüme’ varmış gibi düşünerek yaptığı bir simülasyon çalışması bu. Ya dediğiniz gibi olmazsa? Sanayi üretimi artışı yüzde 17. ISO’nun PMI endeksi sanayi üretiminin 2 puan gerilediğini gösteriyor. Burada ciddi bir yavaşlama var. İkinci çeyreğe yavaşlayarak girmiş. İhracatta bir artış var. Peki bunlar sürdürülebilir mi?

"CHP KAPİTALİZMİ DEĞİL, KAPİTALİST BÜYÜMEYİ SORGULUYOR"

Bu ekonomik büyümeye de oldukça şüpheyle yaklaşılıyor...

Özellikle CHP başta olmak üzere muhalefetin veriler karşısındaki yaklaşımını doğru bulmuyorum. Sanki böyle bir büyüme yokmuş, sahteymiş gibi yorum yapmaya çalışıyorlar. Bu çok büyük bir yanılgı. Bizi çok yanlış bir yere götürür. Hayır, büyüme doğru. Alternatifini koyamadığınız sürece resmi verileri kabul etmek zorundasınız. Dünyanın her yerinde bu veriler kabul ediliyor. OECD raporuna göre Türkiye pandemiden en hızlı çıkacak ikinci ülke. Birincisi Çin. Buradan veri alıyorlar. CHP’nin sorunu antikapitalist bakış açısının olmaması. Kapitalizmin kendisini sorgulamıyorlar, kapitalist büyümeyi sorguluyorlar. Yönetimin yanlışlıklarını, hatalarını sorguluyorlar. Bu tek başına yanlış. Öncü göstergeler büyümeyi gösteriyordu. Sanayi üretimi artışı, stoklar çok önemli noktadaydı. İhracat yüzde 3 küsur artarken ithalatta azalma var. Hane halkı tüketim harcamalarında da artış var. Kamu harcamalarında da artış var. Burada nasıl bir tutum alınmalı?

Ekonomik büyüme, siyasal iktidarın bir kez daha arkasına sığınmaya çalıştığı -videolar da gündemdeyken- ‘işleri yoluna koyduk, gidiyor’ dediği bir ekonomik gösterge. Bu, kapitalist sınıfın refahının bir göstergesi olabilir. Kâr, rant, faiz elde edenlerin göstergesi. Bunlar büyüdüğünde ekonomi büyür. Bu, emekçi sınıfların durumunun iyileştiğinin bir göstergesi değildir. Muhalefet bu hataya hep düşüyor. Bu kavramı doğrudan hedef almıyor, kavramın ‘maniple’ edildiğini söylüyor. Kapitalizm de kapitalist büyüme de tam da budur. Birkaç örnek vereyim: İhracat arttı. Kovid nedeniyle Avrupa başta olmak üzere bekletilen ithalat Türkiye gibi ülkelerin ihracatını artırdı. Türkiye’deki işçi ücretlerinin Çin’deki ücretlerin gerisine düşmesi birinci faktör. Dövizler nedeniyle de ciddi kayıp var. Kayıt dışı çalıştırılan, maliyetleri çok düşük olan emek sömürüsüne dayalı bir ihracattan bahsediyoruz. Buna izin verildikçe ekonomi büyür. Saray’ın lüks tüketimi de ekonomiyi büyütür. Örnekler artırılabilir ama kaynağı buna dayalı büyümenin halka bir faydası yok. Bu toplumun çok küçük bir azınlığını zenginleştiren bir kapitalist büyüme. Somut örneğini de emeğin aldığı payda gördük. Ekonomi büyüdü ama aslında bu sermaye gelirlerinin büyümesi demektir. Aynı şekilde bu büyüme istihdam da yaratmadı. 1 yılda 2 milyon istihdam kaybı var. Doğa tahribatını konuşmuyoruz bile. Büyüme eleştirilecekse sınıfsal bir perspektiften değerlendirilerek bakılması lazım.

Peki önemli bir soru olarak, bu büyüme sürdürülebilir mi? İkinci çeyrekte de yüksek bir büyüme bekleniyor.

Bu büyümeyi sürdürürlerse muhalefetin bütün stratejisi çöker. OECD raporuna göre yıl sonu için 5,8 büyüme tahmini var.

2. çeyrekte de yüzde 10’un üzerinde büyüme gelirse tahminler gerçekleşebilir. Biraz baz etkisi biraz rebound yaparak bu yıl yüzde 6 ile bitirilebilir. Ama ‘ceteris paribus’ yani diğer koşullar sabit kalırsa. Diğer koşullar çok önemli koşullar.

Nedir onlar?

Türkiye’de halka yararı olmayan ekonomik büyümenin bu sistemde yürüyebilmesi için başka sorunlarını çözmesi lazım. Bu sorunlardan şunlar:

  1. Yüksek enflasyon,
  2. Yüksek faiz,
  3. Yüksek CDS (kredi risk primi),
  4. Yüksek cari açık,
  5. Yüksek dış borç (1 yıl vadeli dış borç 180 milyar dolar).

Bu borçların bulunup çevrilebilmesi lazım. Türkiye ekonomisinin eli kolu burada bağlı.

Bu borcu çevirebilirse bu büyüme oranlarına ulaşılabilir. Ama çeviremezse asla bunu gerçekleştiremez. Ne IMF’nin, ne OECD’nin analizlerinde bu yok. Sanki bunların hiçbiri etkilemeyecekmiş gibi ‘Bu büyüme olur’ diyor. Bu tür iktisadi analizler şöyledir: Bir kimya deneyi yapılırken pencereler, camlar dışarıdan gelen sirkülasyona kapatılır. Belli bir oda basıncında yapılır. Biraz sıcaklık değiştiğinde, rüzgar geldiğinde deney altüst olur. OECD, IMF gibi örgütler de ekonomiyi böyle bir küvezde ele alıyorlar. ‘Şunlarda sorun olmazsa gerçekleştirilebilir’ diyorlar. Ben, onlarda sorun olacağını söylüyorum. Onlardaki sorunlar da bir dış borç krizi ile sonuçlanabilir sorunlar. Bu borçlar çevrilemediğinde asıl felaket o zaman olacaktır. Bu en çok altı çizilmesi gereken şeydir. Büyüme verisini reddetmenin ötesine gidip, ‘Sizin büyümeniz şöyle bir büyümedir. Bunun sürdürülebilmesi şu koşullarda mümkün değildir. Bu koşulları ağırlaştıran da sizin tutumunuzdur” denmesi gerekiyor. Bu koşulların bir kısmı da politik tutumla ilgilidir.

185 milyar dolarlık dış borç var. Bunun yüzde 72’si dolar ve avro cinsinden. Dış borçlar TL cinsinden de yapılabilir. Ama böyle yapılmadı. Son dönemde de döviz ve altın cinsinden borçlanıyor hazine. Döviz kuru arttıkça büyük sorun olacak demektir. Yastık olarak döviz rezervine ihtiyaç var.

TÜRKİYE EN KIRILGAN ÜLKELERDEN

Merkez Bankası rezervleri herkesin bildiği gibi ekside...

Böyle bir kırılganlık anında döviz rezerviniz de elinizde yoksa çok zor durumdasınız demektir. Son günlerde yurt dışındaki bankalar raporlarını yayımladı. Avrupa Merkez Bankası, raporunda Türkiye’yi en kırılgan 5 ülkeden biri sayıyor. Bir borç krizinin patlak verebileceğinin göstergeleri açısından hep kırmızı bölgenin ilk sırasında Türkiye yer alıyor. Dolayısıyla ciddi bir mayın tarlası var. Büyümeyi pompalarken Türkiye ekonomisi mayın tarlasından geçmek zorunda kalacak gibi görünüyor. O mayınlar patladığında yüzde 5,8’ler 6’lar anlamsız hale gelir. Asıl konuşulması gereken kısımlar bunlar. Bir de başka şeyler var.

Nedir o mayınlar?

Mevcut iktidarın giderek narko-devlet biçiminde anılması. Nekro-kapitalizm diyordum. Şimdi narko-devlet olmaya başladı. Kayıt dışılık, mafya, mafyatik ilişkiler... Açıkçası söz konusu videolar bu tartışmaları derinleştiriyor. Yurt dışındaki algılanış biçimi hiç hoş değil. İstediğiniz kadar yüksek faiz oranı verin, istediğiniz kadar güvence sağlamaya çalışın buna rağmen kaynak gelmeyecekse -ki gelmeyebilir- bunun temel nedeni bu gelişmelerdir.

Bu aşılabilir mi?

İkili görüşmelerle, NATO zirveleriyle bunu aşmanın çok kolay olduğunu ben düşünmüyorum açıkçası. Aşılırsa ABD buna yeşil ışık yakarsa, IMF’nin ve Batı bankalarının yeşil ışık yakması anlamına gelebilir. Ama ABD yeşil yakmazsa bu iş kötü olacak. ABD niye yeşil ışık yakar? Çok net bir biçimde, çok ciddi tavizler alırsa. Elde çok fazla taviz kaldığını da düşünmüyorum. Videolar çok daha konuşuluyor. Yılın ikinci yarısı çok daha karanlık görünüyor. Siyasal iktidarın yılın ikinci yarısını, büyüme söylemiyle karanlığın üstünü örtmesi, çok zor görünüyor. Bir de halkın kendi yaşadıkları var. Sefalet sürüyor. Çözümlenmesi de büyümenin bu karakterinden dolayı mümkün değil. Ne kadar büyürse büyüsün bundan halka düşecek bir şey yok. Sahte canlılık, ‘çeperdeki’ sermaye gruplarını mutlu edebilecek yeniden kaynak aktarımı söz konusu olabilirse, yeni krediler verilmesi mümkün olabilirse, para akarsa biraz daha sürdürebilmeleri mümkün. Bütün bu okuma muhalefeti de ‘Muhalefeti sadece ekonomik göstergeler üzerinden yapmamaya’ itmeli. ‘Ekonomide durum kötü, bu işi çözdük diye’ düşünmesinler. Sahte de olsa bir toparlanma durumunda elinizde malzeme kalmaz. İşin yapılacak kısmı bellidir. Ekonomik ve demokratik mücadelenin birlikte yürümesi gerekiyor. Daha radikal önlemlerle, muhalefeti daraltmadan, geniş tutarak yürütmesi gerekiyor. Sadece iktisadi değil.

ZOMBİ ŞİRKETLER "İDARE" EDİLİYOR

Prof. Dr. Mustafa Durmuş Türkiye’deki ‘zombi şirketler’in durumuna dikkat çekiyor: “Yüksek kur ve faiz zombi şirketlerin durumunu çok kötüleştiriyor. Onların bilançoları da bozulmaya başladı. Onların bilançolarının bozulması demek bankaların bilançolarının bozulması demek. İktidar bir süredir çıkardığı yönetmeliklerle tahsil edilemeyen borçların tanımını genişleterek bu konuyu idare ettirmeye, resmi olarak göstermemeye çalışıyor ama o sorun orada duruyor. Hem OECD, hem IMF söylüyor. Daron Acemoğlu da özellikle AVM’lerden bahsederek bu duruma dikkat çekmişti.” Zombi şirketler büyük heveslerle kurulup, zaman içerisinden fiilen iflas eden ama kağıt üstünde yaşamaya devam eden şirketler olarak ifade ediliyor.

EKONOMİ 2019’A GÖRE DAHA KÜÇÜK

Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “Büyüme 2019 (normal bir yıl olduğu için) ile kıyaslandığında her bir kalemin GSYH’deki payına bakıldığına ortaya çıkan durum şu: İlk çeyrekteki yüksek büyümeye rağmen hâlâ 2019’un yüzde 5 gerisindeyiz. Bu küçülmenin bir kısmı dövizle bir kısmı reel ekonomi ile ilgili” diyor. (EKONOMİ SERVİSİ)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Orman yangınlarında Ege ve Akdeniz için kırmızı alarm: Her türlü ateş yasak

SONRAKİ HABER

Kadıköy Belediyesi işçisi: Karşımızda irademizi görmezden gelenler var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa