"Medyaya Mali Kıskaç ve BİK Cezaları": BİK kendini editöryal ortak olarak dayatıyor

"Medyaya Mali Kıskaç ve BİK Cezaları" söyleşisinde gazeteciler üzerinde sansür sopasına dönüşen BİK'in, cezalar yoluyla kendini gazetelere editöryal ortak dayattığı belirtildi.

03 Haziran 2021 16:54
Paylaş

Son yıllarda giderek sansür aracına dönüşen Basın İlan Kurumu (BİK) cezaları ve medyaya yönelik mali baskılar Expression Interrupted tarafından düzenlenen "Medyaya Mali Kıskaç ve BİK Cezaları" söyleşisinde ele alındı. Gazeteci Meltem Akyol’un moderatörlüğünde online olarak gerçekleştirilen söyleşinin katılımcıları Evrensel Gazetesi avukatı Devrim Avcı, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve CHP’nin Gazeteci Kökenli Milletvekili Utku Çakırözer oldu. BİK eliyle Evrensel, Birgün, Cumhuriyet, Sözcü ve Korkusuz gibi gazetelerin mali kıskaca alındığına vurgu yapılan söyleşide bunun basın ve ifade özgürlüğü açısından büyük bir risk barındırdığına dikkat çekildi. 

“EVRENSEL DAVALARLA BOĞUŞUR DURUMDA”

Evrensel’e yönelik resmi ilan kesme cezaları, tazminat davaları, erişim engelleme gibi kararlara dair son durumu aktaran Avukat Devrim Avcı “Evrensel davalarla boğuşur durumda. Geçtiğimiz hafta bir davamız vardı. Yine BİK’in 5 günlük bir ilan kesme cezasına karşı biz davamızı açtık. Bu ilan kesmelere karşı açtığımız 6. davaydı. Bir yandan da mesela Ragıp Zarakolu’nun bir köşe yazısı ile ilgili kendisi hakkında ayrı suç duyurusunda bulunuldu, hem resmi ilan kesme cezası verildi, hem de erişim engelleme kararı verildi” dedi.

Avcı, tazminat davaları, erişim engelleme kararları, resmi ilan kesme cezalarının kaynağının ise genelde siyasi iktidara yakın ticaretle uğraşan, bazı sermaye sahibi şirketler ve kişilerden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisi ya da akraba çevresinden ya da siyasi parti iktidar mensuplarının milletvekillerinden olduğunu belirtti.

AİHM, "MALİ KISKACA SOKMAK AYNI ZAMANDA BASIN VE İFADEE ÖZGRLÜĞÜ İHLALİ" DİYOR

Son zamanlarda özellikle suç duyurusunda bulunmaktan ziyade bir tazminat davasına yönelme olduğunu gözlemlediğini belirten Avcı, BİK’in hakkında suç duyurusunda bulunulmamış, dava açılmamış herhangi bir haber, köşe yazısını kendi kendine ele aldığını ve “Ben bunu gazetecilik esaslarına aykırı buluyorum” diyerek savunma talep ettiğini de aktardı. “Buna itiraz ediyoruz. Ancak bu itirazlarımızdan da olumlu yanıt çıktığını görmedik maalesef” diyen Avcı, yargı mekanizmasının, basın üzerinde editöryal denetim yapmaya çalışan siyasi iktidarın tamamlayıcı unsuru haline geldiğini vurguladı.

Resmi ilan dağıtımında büyük payın iktidar yanlısı medyaya verilmesini değerlendiren Avcı, “Bu durumun ‘Muhalif medya bizi eleştiriyor bir de para mı vereceğiz üstüne’ zihniyetinin pratik yansıması olduğunu düşünüyorum. Bundan bir tek Evrensel mağdur olmuyor. Bir de önemli bir nokta BİK eliyle verilen bu cezalar için AİHM bizzat ekonomik kıskaca sokulmanın aynı zamanda basın ve ifade özgürlüğünün ihlali olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

İLAN KESME CEZALARI BÜYÜK ORANDA SİYASİ NEDENLERLE VERİLİYOR

Avcı’nın ardından konuşan Gazeteci kökenli CHP’li Milletvekili Utku Çakırözer Alican Uludağ’ın DW Türkçe’de yayımlanan haberine atıfla ilan kesme cezalarının 2020’de yüzde 150 artış gösterdiğini hatırlattı. Bu cezaların yüzde 97’sinin Evrensel, Birgün, Cumhuriyet, Evrensel, Korkusuz ve Sözcü’ye kesildiğini hatırlatan Çakırözer devamında, “Evrensel’in ve Yeni Asya’nın özel bir durumu var, onlara ceza kesiliyor ama zaten ilan verilmiyor. Geçen yıl Evrensel ve Yeni Asya resmi ilan hiç almadı. Geçtiğimiz günlerde cezaevine ziyaretlerine gittim. Selahattin Demirtaş ile Edirne Cezaevinde görüştüğümde ‘Evrensel ve YeniYaşam gelmiyor’ dedi. Gerekçesi var mı diye sorduğumda, ‘BİK ilan vermediği için ilan yasaklısı da olduğu için cezaevlerine de giremiyor’ dedi. Böyle bir sonucu da var. Büyük oranda da siyasi nedenlerle, başlığını beğenmedim, içeriğindeki şu cümle olmamış gibi hukuki mahkeme kararına da dayanmadan kestiği cezalar nedeniyle cezaevlerine de giremiyor gazeteler” ifadelerini kullandı.

İLAN KESME CEZALARININ ÜSTÜNE BİR DE VERGİ CEZALARI…

BİK’in basın özgürlüğünü kısıtlayan çalışma şeklini eleştiren Çakırözer, “BİK’in normalde görevi ceza kesmek değil aslında, yapması gereken gazetelerin tirajına göre resmi ilanı dağıtmaktır. Ama son birkaç yıldır ilan gücü ile gazeteleri susturmak, sindirmek ya da yerel basının yayın politikasını değiştirmeye, sessizliğe, eleştirel yayın yapmamaya itmek için kullandığını gözlemliyoruz” dedi.

CHP’nin 2020 raporundan veriler paylaşan Çakırözer, “Cumhuriyet Gazetesine 110 gün ilan kesme cezası vermiş, 55’i yıl içerisinde uygulanmış ve yaklaşık 1 milyon lira gelir kaybına uğramış. Birgün’e 112 gün ilan kesme cezasının 84 günü uygulanmış, 1 milyon gelir kaybına neden olunmuş. Sözcü ve Korkusuz 46 gün ceza almış. Evrensel 625 gündür, Yeni Asya da 493 gündür ilan alamıyor” ifadelerini kullandı.

Bir taraftan haber yapmanın, eleştirmenin, yorum yapmanın “terörle” ilişkilendirilmesi yoluyla diğer taraftan parasal gücün kesilmesi ve vergi soruşturmalarıyla gazetelerin kıskaç altına alındığı vurgulayan Çakırözer, “Bir dönem Doğan Grubu üzerine vergi cezalarıyla gidildi ve bir şekilde pes ettirildi. Yayın organlarını elinden çıkarmak zorunda kaldı ya da iktidara biat etmek zorunda kaldı. Şimdi de benzer bir şeyle Sözcü karşı karşıya. Özel müfettiş gönderiliyor ve 14,5 milyon lira vergi cezası kesiliyor. OdaTv’ye 371 bin liralık ceza kesiliyor. Evrensel’e Ticaret Bakanlığı Tele1’de bir reklam yayımladı diye 21 bin lira ceza kesiyorlar. Yani mali gücü hem ilan hem vergi bağlamında bir cendere haline getiriyorlar” diye konuştu.

TİRAJ BAĞIMSIZ BİR KURUM TARAFINDAN DENETLENMELİ!

Satılmayan gazetelere kamu kaynağından para aktarıldığını belirten Çakırözer, tirajın bağımsız ve özel bir kurumun denetlemesini ve bu kaynağın tiraja göre dağıtılması gerektiğini belirtti. Çakırözer, Mahkeme kararı olmadan BİK’in ceza vermemesi konusunda Meclis’e kanun teklifi verdiklerini de aktardı.

BİK KENDİNİ EDİTÖRYAL ORTAK OLARAK DAYATIYOR

AKP’nin Avrupa Birliği reformlarını kağıt üstünde yürütmeye çalışırken diğer yandan da kendi kamuoyunu oluşturmak için sermaye medyasını kontrol altına almaya çalıştığını belirten Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da iktidarın, varlık yokluk mücadelesi içinde olan gazeteleri kamuoyundaki etkileri, eleştirel, araştırmaya dayalı haberciliği nedeniyle ekonomik olarak hedef alarak zayıflatılmaya çalıştığını belirtti.

Şubat 2020’de Basın İlan Kurumu (BİK) Başkanı Rıdvan Duran ve heyetiyle, uluslararası gazetecilik kuruluşları arasında yapılan görüşmeye değinen Önderoğlu, gazetelere güvenlik güçlerinin sokaktaki şiddetini “saldırı” olarak nitelemesi nedeniyle gazetelere verilen cezaları konuştuklarını belirtti.

Önderoğlu, “Kendisini demokratik addeden ülkelerin en standart bahşedilmiş haklarından birisi; devletin vatandaşına müdahalesinin meşru olup olmadığını sorgulamaktır. Burada gazetelerin bu hakkını bile elinden alırsanız nasıl yapılacak meslek. BİK’in burada durduğu nokta ‘Biz resmi ilan dağıtıyoruz, siz madem bu söylemde ısrar ediyorsunuz, o zaman biz de size ekonomik destekte bulunmayız’ oldu. Yani Burada BİK kendisini gizli baskın bir editöryal olarak koyuyor” diye konuştu.

Önderoğlu, RTÜK’ün ceza dağılımı, BİK’in resmi ilan kesme cezaları ve İletişim Başkanlığının basın kartı uygulamaları ve ekonomik yaptırımlarla gazetelerin soluksuz bırakılmaya çalışıldığını vurguladı.

Önderoğlu, Türkiye’nin Sınır Tanımayan Gazeteciler’in yayımladığı 2021 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinde 153. sırada yer almasının nedenini bağımsız ve özerk bir şekilde hareket etmesi gereken medya içi öz denetleyici kurulların ayrımcı esaslarla medyayı yeniden şekillendirmeye girişmesi olarak ifade etti.

"YERLİ" DEDİKLERİ ULUSLARARASI STANDARTA UYMAYAN, "MİLLİ" DEDİKLERİ DE ELEŞTİRMEYEN GAZETECİLİK

“Yerli ve milli gazetecilik” denilerek uluslararası gazetecilik standartlarının uygulanmadığı, hükümetin eleştirilmediği ve toplumun kamu düzenine yönelik eleştirilerinin görmezden gelindiği bir gazetecilik istendiğini de dile getiren Önderoğlu şöyle devam etti: “BİK, RTÜK gibi yapılar her şeyi yapıyorlar ama kendi işlevlerini yapmıyorlar. Bir gazeteciğe bulaşıyorlar yargı gibi karar veriyorlar. Ama kendilerinden bekleneni yapmıyorlar. Öyle olsaydı, RTÜK’ün cezalardan çok eğitime dair veya görsel, işitsel medyanın kendi içerisindeki diyaloga dair çok daha fazla çalışma yapması gerekirdi. Etik tartışmaları yapabiliyor olmamız gerekirdi. BİK’e baktığımız zaman o da yine aynı şekilde, gazetecilik etik kurallarının tamamlayıcısı olmaya yanaşmıyor. Niçin yapılıyor; gazetecilik anlayışının tasfiyesi ve toplumun geneline rıza üretmek için yeni bir medya platformu oluşturmak, tek medya platformu oluşturmak için yapılıyor.”

TÜRKİYE KURUMSALLIK CENNETİ AMA İÇİ BOŞ

Diğer ülkelerdeki işleyişe dair de konuşan Önderoğlu, “RSF’nin izlediği 80’den fazla ülkede basın ilanın bazen sözlü bir müzakerenin bir parçası olarak çok daha adilane yürütüldüğünü görebiliyoruz. Türkiye bir kurumsallık cenneti ama içi boş ya da o kurumlar ayrımcı esaslarla kendini gösteriyor. Bazı ülkelerde - Afrika ülkelerinin bazıların da bu var - daha amorf bir şekilde insanları bir araya getirip ‘Bütçe bu kadar ne yapalım’ diye müzakere yoluyla dağıtıldığını görüyoruz. Bu yöntem işliyor. Yaşanabilir medyaya katkısı var. Gazeteci hakları, temel haklar demokratik standartları nasıl daha kolay hayata geçiriyorsun buna bakılıyor” dedi.

KURUL YAPILARI DEĞİŞTİRİLMELİ

Önderoğlu, son olarak önerilerini şöyle sıraladı: “BİK gibi RTÜK gibi kurul yapılarının değiştirilmesi, kişilerin siyaset tarafından seçilmeleri de dahil olmak üzere tüm bağı koparılarak, çeşitli dünya görüşünde ehil insanların üye olarak atanması gerekiyor.  Bu tahribatı yenmek için başka çare görmüyorum”

GAZETECİLERİN SÖZ HAKKI YOKSA DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLEMEZ

Devrim Avcı da konuşmasını “İfade özgürlüğü dediğimiz şey bir görüşe bir fikre tahammül etmek, ona hoşgörüyle davranmak değil, onu kabul etmektir. Öncelikle temel düzlemde bunu kabul etmek gerekir. Demokrasi dediğimiz meseleyi bulunduğumuz her yerde tartışmak lazım. Gazeteciler açısından bir kurum oluşturuyorsunuz, o da yine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından denetleniyor. Burada gazetecilik mesleğini yapanların söz hakkı olmuyorsa, kurumun oluşmasına müdahale edip, düzenlemelerine dair bir müdahaleniz olmuyorsa, demokrasiden söz etmek mümkün değil. Bunu tüm topluma genişletebiliriz. Yaşam alanıza giren herhangi bir konuda sizin söz sahibi olabilmeniz ve bunu değiştirebilecek bir etkinizin ve fikrinizin olması ve bunu özgürce söyleyebilip ifade etmenin önünde bir engel olmaması gerektiğini düşünüyorum” diyerek sonlandırdı. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Kadıköy Belediyesi işçisi: Karşımızda irademizi görmezden gelenler var

SONRAKİ HABER

Çukurova Öğretim Elemanları Derneği: Çöp tüccarları, akademisyenleri tehdit ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa