05 Haziran 2021 12:38

“Deniz salyası” olayının bize anlattıkları

Marmara Denizi’nin kirlenmesiyle birlikte ortaya çıkan müsilaj sorununun nedenlerini ve çözüm önerilerini tartıştık.

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Paylaş

Ozan MERDİN
ODTÜ

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada ve haber ajanslarında kendini gösteren “deniz salyası” haberleri medyada boy gösteren bir gelişme olarak karşımızda duruyor. Olgu konusunda açıklamada bulunan uzmanların giderek artan uyarıları ve kolera salgını uyarıları ile deniz salyası sadece denizde biten bir sorun olmanın ötesine geçmiş durumda. Peki deniz salyasını bir deniz sorunundan öteye taşıyan etmenler nedir? Bu etmenlerin niteliği ve yapısı nereye dayanmaktadır?

DENİZ SALYASI NEDİR? NEDEN OLUŞUR?

Her şeyden önce deniz salyası ya da diğer bir deyişle müsilaj, denizde yaşayan alglerin (fikoplanktonların) artmasıyla beraber bu alglerin aşırı miktarda ürettiği salgıdır. Bu salgının oluşmasının temel nedenleri arasında deniz sularının ısınması, Marmara Denizi’nin durgun bir yapıda olması ve denize dökülen sanayi atıkları, zirai ilaçlar ve gübre gibi ürünlerin denize akması gösteriliyor. Denizlerin ısınmasına bağlı olarak biyolojik ve kimyasal işleyişin ivme kazanması, denize salınan karbon, azot ve fosfor ağırlıklı bileşenlere sahip atıkların varlığının bir getirisi olarak denizde fikoplanktonların hızlı bir şekilde arttığını, buna bağlı olarak deniz salyasının da gözle görünür bir biçimde salgılandığını gözlemleriz. Konunun uzmanları tarafından da bu durumun başlıca sebebi olarak denize dökülen atıklar gösterilmekte. Bu durumu sayısal veriler ile de ortaya koymakta fayda var.

TÜİK’in 5 Haziran 2020 tarihinde yayınladığı istatistiklere göre 2014 yılında toplamda 12,7 milyar m3 atık su, 2018 yılında ise yaklaşık 2 milyar m3 artış ile 14,8 milyar m3 atık su deşarj edildi. Bu atık su miktarının %77-78’i denize deşarj edildi. Ek olarak tüm atık su kütlesinin %50-51’i termik santrallerden, %31-32’si belediyelerden ve %14-15’i imalat sanayi işyerlerinden deşarj edilmiş durumda. Atık su, toplam üretilen çevresel kirliliğin bir boyutu olmakla beraber tehlikeli atık kapsamında değerlendirilen atıkları da ele almamız gerekiyor. 2014 verilerine göre Türkiye, 3,4 milyon tonu tehlikeli olmak üzere 37,1 milyon atık oluşturmuş. 2018 verilerine göre de 15,1 milyon tonu tehlikeli olmak üzere 66,8 milyon ton atık oluşturulmuş durumda. Anlaşılacağı üzere atık su ve tehlikeli atık kapsamındaki unsurların kayda değer artışı, deniz salyasının salgılanmasına ortam hazırladığı söylenebilir. Peki bu durumu önlemek için ne yapılabilir?

ÖNLEMEK İÇİN NE YAPILMASI GEREKİYOR?

Acil olarak, denizdeki atıkların temizlenmesi için gerekli adımlar atılmalı, deniz salyasının etkisini gösterdiği illerde gerekli çalışma birliklerinin kurulmalı, halihazırda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belediyeler ile planladığı eylem planına halkın da geniş katılımı ve bilgilendirilmesi sağlanmalı.

Kökten bir çözüm için atık suların ve tehlikeli atıkların denetim altına alınması sağlanmalı, atıkların olabilecek en yüksek seviyede geri dönüşümü veya yakılması sağlanmalı. Belirtilen atık suların üretimini denetim altına almak, elbette sermayedarlar açısından yeni masraflar anlamına gelecek ve üretimi daha düşük karlı bir noktaya sürüklemiş olacaktır. İster istemez sermayedarların arzuladığı düzenlemeler sadece gönül eğlendirmek için olacaktır. Eğer dişe dokunur düzenlemeler yapılmasını istiyorsak mücadele etmemiz ve sesimizi haykırmamız şart!

ÖNCEKİ HABER

‘Tecavüzcülere af’ kadar çocukları korumayı konuşmadılar!

SONRAKİ HABER

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan İkizderelileri ziyaret etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa