"Tebliğ"ci Şair A. Kadir
Tacim Çiçek, kendini yaşamı güzelleştirmeye adayan bir kavga şairi A. Kadir’i yazdı.

Görseller: Can Yayınları | Kolaj: Evrensel
İLGİLİ HABERLER

A. Kadir'ce Hayyam
Tacim ÇİÇEK
Muhalif kitaplara ve yazarlara dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de iyi gözle bakılmıyor. Kitap yakılıyor, yasaklanıyor. Mahkum ediliyor. Depolara zincirleniyor. Ölüme terk ediliyor. Aynısı kitapları yaratanlara da oluyor. Okuyoruz. Görüyoruz. Ama kanıksamış gibiyiz. Düşüncesinden, inancından ödün vermeyen, yaşamı güzelleştirmeye kendini adayan bir kavga adamını anımsatmak istedim: A. Kadir’i... Arkasız ve hırkasız bu büyük şair 1 Mart 1985’te aramızdan ayrıldı. İnsanını, ülkesini seven bir şairdi. İnançlı sanatçıların ödemesi gereken “kefareti” de fazlasıyla ödedi.
1938 HARP OKULU OLAYI
“o sözler ki kalbimizin üstünde/ dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız / o sözler ki bir kere / çıkmıştır ağzımızdan uğruna asılırız.” diyen A. İlhan’ın dizeleri sanki onun içindir. Asılmamıştır tabii ki fakat inançları, düşünceleri ve yazdıkları için her türlü baskıyı, eziyeti çekmiştir. Bundan yılgınlık duymamıştır. Nâzım Hikmet’in baş sanık olduğu “1938 Harp Okulu olayı”nda “Savcı Şefik Budak, ‘Nedir bu kitaplar? Kara Gömlekliler İhtilali, Diyalektik Materyalizm, İspanya Kurtuluş Savaşı...” diye sorar. A. Kadir “Dünyayı öğreniyorum bunlarla ben” der. Savcı, “Öğretirim ben sana dünyayı. Görürsün yakında kaç bucak olduğunu...” der ve dediğini de yapar.
A. Kadir yılmıyor, düşüncesini sonuna kadar savunuyor: “Ne var benim okuduğum kitaplarda? Siz, ne okumamı istiyorsunuz benim? Ben gerçekleri öğrenmek istiyorum, gerçek hayatı. Halk çocuğuyum, babasız büyüdüm... Tatillerde sepetçilik yaptım, kahveci çıraklığı yaptım, mahalle aralarında kurabiye sattım, karpuz sergilerinde çalıştım, gelecek yılın kitap, defter parasını çıkarayım diye. Ben askeri okula fukaralık yüzünden girdim. Fukara olmasaydım belki de doktor, mühendis okuluna giderdim. Ne okumamı istiyorsunuz yani? Halit Fahri’leri, Orhan Seyfi’leri, Yahya Kemal’leri mi? Elbette Gorki’yi okuyacağım. Nâzım Hikmet’i okuyacağım... Nâzım’ı okumak ve sevmek komünistlik mi? Eğer komünistlikse bu, komünistim ben işte, ne yaparsanız yapın...”
Sonunda on yıla mahkum olur. Mahpusluk, inancını ve bilincini geliştiren okul olur ona... Mahpusluğu biter. Er olarak askere alınır. İki buçuk yıl askerlik yapar. İnancı daha da pekişir.
İyi gözlemcidir. Şiir yazmaya başlar. Nâzım Hikmet’in, “Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson / inci dişli zenci kardeşim / Kartal kanatlı kanaryam/ Türkülerimizi söyletmiyorlar./ Korkuyorlar Robson şafaktan korkuyorlar, / görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar.” dizelerine karşılık gelecek biçimde...
ŞİİRLERİ TOPLATILIR SÜRGÜN EDİLİR
Askerliği biter. İstanbul’a gelir, hukuk fakültesine girer. Yine, Nâzım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine...” gibi tek başınadır. Ekmek aslanın ağzındadır. Tan gazetesinde düzeltmenlik yapar, uyku tünek bilmez. “Yürüyüş” dergisi için dur durak bilmeden çabalar. Ardından ilk şiir kitabını (Tebliğ) yayımlar. Yurt sevgisini dile getirir ilk kitabı Tebliğ’le. “Tebliğci” şair olarak anılır. Savaşa açıkça karşı çıkarken, yoksul insanları gerçekçi bir bakışla yansıtır. 18 şiirden oluşan 48 sayfalık bu kitap hakkında çok çeşitli yazılar yazılır. Toplattırılır sonunda. Sürgün edilir. Muğla, Balıkesir, Konya, Adana, Diyarbakır, Kırşehir’de beş yıl geçirir. Sürgünden dönüşünde şiirlerini zaman zaman dergilerde yayımlatır. En yetkin dergilerde şiirleri yayımlanır. Abdülbaki Gölpınarlı ile Farsça aslından düzyazı olarak çevirdikleri Mevlâna’nın şiirlerini serbest nazma dökerek “Bugünün Diliyle Mevlâna” (1955) adıyla bir kitapta toplar. 1958’de Azra Erhat ile birlikte yaptıkları “İlyada” çevirisi ise A. Kadir’in başarılı bir çevirmen olarak tanınmasını sağlar.
MUTLU OLMAK VARKEN
Geçimini sağlamak için de çeşitli işler yapar. Zor zamanlar geçirir. Yılmamıştır yine de... Verimi daha da artmıştır. “Hoş Geldin Halil İbrahim” (1959), “Dört Pencere” (1962), yayımlanır. 1965’ten sonra kitaplarını kendisi yayımlayarak yazarlık yaşamını ve yayıncılığı birlikte sürdürür. “Mutlu Olmak Varken” (1968) isimli kitabını yayımlatır. Bu şiirlerle yetinmez o. Önemli çeviriler de yapar. Çeviri ve eski şiirleri sadeleştirme çalışmalarını sürdürür bir yandan da. “Bugünün Diliyle Hayyam” (1964), “Bugünün Diliyle Tevfik Fikret” (1967) adlı kitaplarını yayımlar. 1970’te yine Azra Erhat’la birlikte yaptıkları “Odysseia” çevirisi çıkar. Avrupa ve üçüncü dünya ülkeleri şairlerinden tek başına ve ortaklaşa yaptığı pek çok çeviriyi 3 ciltte “Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri” adı altında yayımlar. (1973-1980). Ayrıca Brecht’ten yaptığı şiir çevirileriyle Paul Eluard’dan Asım Bezirci ile birlikte çevirdiği “Seçme Şiirler” (1961) büyük ilgi görür.
Sonunda 12 Eylül’den de nasibini alır. Böylece Samandra Günleri başlar. Çektiği biter mi? Bitmez. Sivas’ta yakılmak, kurşunlanarak yok edilen 33 güzel insandan biri olan Asım Bezirci ile 1982’de B. Brecht’in “Halkın Ekmeği”ni çevirir Türkçeye. Bundan dolayı sıkıyönetim mahkemesinde yargılanır. “Beraat” eder. İnancından, sevdasından yana çalışmalarını, çevirilerini sürdürürken ve bunları bitirmemişken aramızdan ayrılır...
OKUMAMIZ GEREKEN YAZARLARDAN
Toplum olarak yeni bir dönemden geçiyoruz. Sancısını, acısını yüreğimizin derinliklerinde hissettiğimiz demokratikleşme süreci ne yazık ki hızlanamıyor, hızlandırılmıyor. Özgür yaratı, özgür düşünce ve özgür yaşam için mücadele bilinç ve birikim gerektirir. Bu yüzden yeniden okumamız gereken yazarlardan, şairlerden biridir “Tebliğci” A. Kadir. Çünkü unutmayalım ki, “İnsanların görüşlerinde kararlı olması” yetmiyor. Bunun için “Hem namuslu, hem de sapına kadar bilinçli olmak gerekiyor.”
Evrensel'i Takip Et