İşçi pazarından gündelik köleliğe
Küçükçekmece İnönü Caddesi üzerinde onlarca işçi, hepsinin başında bir komisyoncu. İşçi pazarı denen bu yerde beklenen sigortasız, güvencesiz bir işten ibaret ekmek bulma umudu...
![İşçi pazarından gündelik köleliğe](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/186838.jpg)
Fotoğraf: Evrensel
İLGİLİ HABERLER
![Mülteci işçiler: Artık iş için işçi pazarında bile bekleyemiyoruz](https://www.evrensel.net/images/120/upload/dosya/143892.jpg)
Mülteci işçiler: Artık iş için işçi pazarında bile bekleyemiyoruz
![Çağlayan’da mülteci işçi pazarı](https://www.evrensel.net/images/120/upload/dosya/138578.jpg)
Çağlayan’da mülteci işçi pazarı
Eren ERGİNE
Murat UYSAL
İstanbul
Atıf Yılmaz tarafından 1978 yılında çekilen, senaryosu İhsan Yüce’ye ait olan Kibar Feyzo filmindeki o meşhur sahneyi izleyen herkes hatırlar. Çalışmak için köyden şehre gelen Feyzo soluğu işçi pazarında alır. Hayatını devam ettirebilmek için işe ihtiyacı vardır ancak komisyoncu ‘Sen gelme ulan ayı’ diyerek Feyzo’yu eler. Filmlere konu olan işçi pazarlarına aradan 40 yıl geçmesine rağmen hâlâ rastlanıyor, güvencesiz çalışma sürüyor. İstanbul Küçükçekmece’de her gün yaklaşık 300 işçi ekmek bulma umuduyla, sabahın erken saatlerinde işçi pazarlarında yerini alıyor.
Gündelik çalışan işçilerin kaldırım boyunca sağlı sollu toplandığı İnönü Caddesi’ndeyiz. Her 50 metrede bir işçi grubu, onların başında ise bir komisyoncu var. Bekleyen işçilerin arasında her milliyetten emekçiyi görmek mümkün. Savaştan kaçıp gelen Suriyeli de daha iyi şartlarda yaşama ümidiyle Türkiye’ye yerleşen Özbek de tıpkı Türkiyeli emekçiler gibi ekmeğini kazanabilmek için komisyoncunun kendisini seçmesini bekliyor. İşe götürülme şansı daha fazla olan kalifiye elemanlar günlük 180 lira alırken vasıfsız işçiler 130 lira alıyor ancak komisyoncunun kesintisinden sonra işçinin eline geçen para 100 ile 150 lira arasında değişiyor. Günde yaklaşık 300 işçi bu caddede, ekmek bulma umuduyla, sabahın erken saatlerinde yerini alıyor.
"BURADA KİMSENİN GELECEĞİ YOK"
İnönü Caddesi’nde rastladığımız Savaş’a işçi pazarının yerini soruyoruz ve önümüze iki çay koyarak, “Burası yol boyu işçi durağı birazdan arkadaşlar damlar, 5-10 dakikaları var” diyor. 5 dakika geçmeden Metin ve Bora’nın da yerini almasıyla 3 çay daha geliyor. Metin ailesini daha çocukken kaybetmiş, tek başına ailesinden kalan evde yaşıyor, haftada ancak 2-3 kez işçi pazarına geldiğini anlatıyor: “Nerede iş varsa oraya gidiyoruz. Hadımköy, Çağlayan, Güneşli... Her yere gidiyoruz. Bizi buradan komisyoncular alıp işe götürüyor. Onlar da 30 lira komisyon alıyorlar bizden. Bazen kafamıza göre çıkıp buraya geliyoruz bazen de komisyoncu bir gece önceden ‘İş var gel’ diye mesaj çekiyor öyle geliyoruz” diyor. Sigortalarının olmadığını söylüyor Metin ancak büyük firmalara gidince günlük sağlık sigortası yapıldığından bahsediyor.
Pandemi sürecinde işsiz kalan Bora sözü alıyor: “Günlüğe gelen insanın bir sürü sıkıntısı vardır. Ya kredi borcu vardır ya sosyal yardım alıyordur ya da maddi sıkıntısı vardır, yoksa kim niye gelsin günlükte sigortasız çalışsın, enayi mi bu insanlar? Burada kimsenin geleceği yok” diyor. Gelecek denilince konu evliliğe geliyor. Metin söze, “Evlilik biraz zor onu geçeceksin abi” diye giriyor. Bora ise “Hayat uçurum olmuş, evlilik diyorsun, bu şekilde zaten evlilik yürümez. Adam evine bakamaz ki bu şartlarda” diye tamamlıyor Metin’i.
"24 SAATTE İKİ FARKLI ATÖLYEDE ÇALIŞTIM"
Sürekli çalışanın cebine 4 bin lira girebileceğinden bahseden Bora, “Ama sigorta yok, güvence yok. Dün 24 saat çalıştık. Sabah, ‘Tekrar işe gidelim mi?’ diye düşünüyoruz. İhtiyacımız var, zaten ihtiyacı olmayan adam çalışmaz ki 24 saat. 24 saat içinde iki farklı atölyede çalıştım arada iki saat vardı. O iki saat içinde çayımızı içtik, yemeğimizi yedik uyuma yok, uyusan zaten kalkamazsın” diye anlatıyor. “Yoksulluğu görmek lazım diyorlar bu bizim tercihimiz değil ki görmek zorunda kalıyoruz” diyen Bora’yı Metin şöyle destekliyor, “Cumhurbaşkanı hep farklı kesimlere sesleniyor, şu işçiyi alıp bir dinlese ya, ne derdi varmış öğrense... Onlara konuşmak kolay. Bizim hakkımız nerede bir söylesin bakalım. Burada bize hak verilmiyor ki, işe gidersen yersin işe gitmezsen açsın. Pandemi oldu sözde herkese yardım ediyor bana niye yardım etmediler? Hiçbir şey alamadık ya bir kredi verdi onunla da bizi borçlandırdı. Aç kalan insan her şeyi yapar. Şurada iki gün sokakta kalsınlar göreyim onları...”
"İŞÇİLER ÖRGÜTLÜ OLSA PATRON BUNU YAPAMAZ"
Sohbet koyulaştıkça diğerleri de dahil oluyor. Savaş, üretim yaptıkları Türkiye’nin dev firmalarını bir bir sıralıyor. Büyük firmaların kendilerine ihtiyaç duyduğunu söyleyerek, “Çünkü başka eleman bulamıyorlar. Ucuza çalışan az para isteyen adam bulmak zor” diyor. Bora ise “17 gün tam kapanmada da çalıştık bayramın ikinci günü, üçüncü günü de çalıştık, hep çalıştık. Büyük firmalar günlük izinler çıkardı ama öyle küçük firmalara giderken kimse izin kağıdı sormadı” diyor. Bora ve Savaş’ın söyledikleri pandemi sürecinde kârlarına kâr katan firmaların arkasındaki sırrı gözler önüne seriyor. Bora yaşanan sorunları işçilerin örgütsüzlüğüne bağlıyor ve büyük bir tekstil firmasında sendikalı olarak çalışan ağabeyinden örnek veriyor: “Tekstil işçileri örgütlü olsa zaten bunların hiçbirini yapamaz patronlar. Sendikalı bir yerde çalışıyor olsam günlük işlere gitmem. Abim çalışıyor, çalıştığı ücretle sigortası yatıyor, en azından önünü görebiliyor?”
Saat 8’e yaklaşıyor, Metin, Bora ve Savaş’ın servisi gelince onlara veda ediyoruz. Yol boyunca yürümeye devam ederken saatler ilerledikçe işçiler arasındaki telaşın da arttığını fark ediyoruz. Komisyoncu tarafından seçilen işçiler fabrikaların atölyelerin yolunu tutarken geride kalanlar ise yarın çalışırım umuduyla evine dönüyor...
SÖMÜRÜNÜN KATMERLİSİNİ MÜLTECİLER YAŞIYOR
Geçim sıkıntısı, güvencesiz çalışma derken konu sömürünün katmerlisini yaşayan mültecilere geliyor. Metin, “Çalışan alsın, aynı parayı alsın. Benimle beraber onlar da akşama kadar duruyor, aynı işi yapıyoruz, sırf o yabancı diye ona az para vermek olmaz abi” diyor. Bora ise “Patron yerli işçiye sırf daha fazla vermemek için yabancı işçileri bize karşı koz olarak kullanıyor. Patron zaten ucuza çalıştırıyor, bu insanlara bir de kalacak yer lazım. Ev sahipleri de yabancı gördüğünde en üstten açıyor kirayı. 2+1 ev 1500 lira olur mu? O evleri Suriyelilere Türkmenlere Afganlara oda oda kiralıyorlar. Bir oda da 3 ranza varsa adam başı 500-600 lira alıyorlar. Bu işlerde çocuk işçiler de var ama genelde yabancı çocuklar çalışıyor bu insanlık mı?” diye soruyor.
Evrensel'i Takip Et