Peker’in kavgası bizim kavgamız değil
Bilmeliyiz ki bu iki tarafın tutuştuğu kavga halkın, gençlerin ve işçilerin menfaatini içeren, ülkenin karanlık geçmişini aydınlatma kaygılarını taşıyan bir kavga değildir.
Fotoğraf: Rino Porrovecchio/Wikimedia Commons(CC BY-SA 2.0)
Sırma DOLAR
Tuzla
Türkiye gündemi haftalardır suç örgütü lideri Sedat Peker’in AKP üyeleri ve çeşitli devlet yetkililerinin işlediği suçları anlattığı videolar ile çalkalanıyor. Mafya, devlet, sermaye, siyaset kavramları sokakta, iş yerlerinde, parklarda, gençlerin bulunduğu alanlarda dillerden neredeyse hiç düşmüyor. Öyle ki Sedat Peker’in videoyu yayınlayacağını duyurduğu tarih ve saatlerde pek çok kişi ekran başına kitlenerek “Acaba bugün ne açıkladı?” merakıyla bekliyor. Videoların izlenme sayısının milyonları bulduğu, izleyenlerin sevdiği mafya dizisinin yeni bölümü yayınlanmışçasına takip ettiği, izlemeyi tercih etmeyenlerin ise “Sevmediğim bir dizi oynuyor gibi düşünüyorum.” diye tarif edildiği şu günlerde, gençlerin tartışmalarını öğrenmek için sokağa iniyoruz. Sohbet etme fırsatı bulduğumuz gençlerin çoğunluğu 14-18 yaş grubundaki çalışan ya da uzaktan eğitime devam eden gençler oluyor. Peker’in videolarını genel anlamıyla biliyor ve izliyorlar ancak videolarda geçen bir takım isim ve olaylara hâkim değiller. Üzerine en fazla yorum yapılan ve merak edilen isim videolarda da çokça anılan Süleyman Soylu oluyor.
KİRLİ ÇAMAŞIRLAR DÖKÜLÜYOR
Sohbetlerde ağırlıklı olarak Sedat Peker’in açıklamalarında haklı olduğu, Soylu ve videolara konu olan diğer isimlerin ifade edilenleri yapmış olabileceği fikri öne çıkıyor. Ancak burada ifade etmek gerekir ki Soylu ve diğer devlet yetkilileri için yapmıştır denilen kirli işlerin içerisinden sıyrılıp ayrı bir noktaya konuyor Sedat Peker. Türkiye’deki muhalif partilerin “hesap sormakta” zayıf kaldığı, toplumsal muhalefetin de parçalı ve zayıf olduğu bugünkü koşullarda Peker’in bir video serisi yayınlayarak açıktan, isim isim yoklama yapması ve yapılan kirli işleri ortaya koyması gençlerin gözünde kuşkusuz güçlü bir tablo oluşturuyor. Peki bu doğru mu? Devletin “böyle bir devlet” olabileceğine inanış sürerken prompter kamerasıyla “kirli çamaşırları” ortaya seren çete lideri bu çarktan bağımsız bir iyi niyet timsali sayılabilir mi?
BİR MENFAAT KAVGASI
Bu soruların yanıtı Sedat Peker’in kendisinin de iş tuttuğu mafya devlet sermaye ilişkilerini anlamaktan geçer kuşkusuz. 80’li yılların toplumsal muhalefetini bastırmak üzere kurulmuş örgütler içerisinde kendi gençliğini geçiren Peker, yıllardır işlenen faili meçhul cinayetlerin, her türlü yolsuzluk uyuşturucu faaliyetlerinin başındayken bir taraftan da kendisinin de videolarda ifade ettiği gibi devletin her türlü organizasyonu ile iş birliği içerisinde olan bir iş adamı olarak lanse ediliyordu. Devletin, kendi kirli işlerini sürdürmek için ara eleman olarak kullanıp palazlandırdığı Peker ile yol ayrımına gelindi. Devletin mafya ile kurduğu ilişkiler içerisinde rant kapışmasından birilerinin daha fazla pay alması ve bir diğerini saf dışı bırakmasını izliyoruz ekranlardan. Bugün devletin saf dışı bıraktığı çete liderine “hesap sormaya devam etsin” görevini tayin etme eğiliminin sorumlulukları üzerinden atma ve yalnızca izleyici bir pozisyonunu sürdürme gibi noktaları da elbette var. Bilmeliyiz ki bu iki tarafın tutuştuğu kavga halkın, gençlerin ve işçilerin menfaatini içeren, ülkenin karanlık geçmişini aydınlatma kaygılarını taşıyan bir kavga değildir. Aksine kavgaya tutuşanların kendi menfaatini koruma kaygılarından bu çatışma doğmaktadır. Peker ve devlet arasındaki sürtüşme daha ne kadar sürecek elbette bilemeyiz ancak bizlerin çıkarına olan birinin diğerini alt etmesi de olmayacağı kesin. Çünkü bugün iki taraf arasında yaşanan kavga içinde yaşadığımız bozuk düzenin yarattığı ve o düzeni kimin sürdüreceğinin kavgasıdır. Bu süreçte muhalefet partileri de kendi cephesinden tartışıyor elbette meseleleri. AKP ve Erdoğan’ın sıkıştığı böylesi dönemlerde kendi iktidar hayallerini dillendiren ana muhalefet yine bu süreçte hemen hemen aynı cümleleri kullanıyor. “Biz iktidar olursak bugünkü gibi olmayacak” tan başka bir şey vaat edilmiyor. Yani tüm bu sorunların çözümünü kendi iktidarlarını kurabilecekleri seçimlere havale ediyor, bizim de beklememiz gerektiğini söylüyorlar. Sorunların kökten çözümü yerine sınırlı değişimleri vaat edenlerin, bize parlak tablolar sunarak hayal satanların bu bozuk düzenin değişimini sağlamayacaklarını bilmeliyiz. Bu gidişatı değiştirmek için, geleceğimizle oynayanlardan hesap sorabilmek için kurtarıcı beklemeden bizler harekete geçmeliyiz. Bugünkü sistemin bize dayattığı çürümüş düzene karşı başka türlü bir yaşam istediğimizin sesini yükseltmek, bu yaşamın önünü açmak için liselerden, üniversitelerden, semtlerden, fabrikalar ve atölyelerden yan yana gelmeliyiz. Yaşamımızın her alanında örgütlü birlikler oluşturmalı geleceğimize kendi ellerimizle sahip çıkmalıyız.