Marmara Denizi’ni kim öldürdü?
Bugünü yaratanlar daha da kötüsünü yaratmaktan geri durmuyorlar ve muhtemelen durmayacaklar. Onların kar ve rant için çevremizi mahvetmeleri ise onlara kazandırırken bizlere kaybettiriyor.
![Marmara Denizi’ni kim öldürdü?](https://www.evrensel.net/upload/dosya/186632.jpg)
Fotoğraf, Ata Demirer'in Twitter gönderisinden alınmıştır.
Hepimizin bir süredir gündeminde olan konu Marmara Denizi’nde ortaya çıkan deniz salyası ya da diğer adıyla müsilaj. Konuyu tartışanlardan sıkça rastladığımız “Marmara’yı biz öldürdük”, “Marmara’ya ihanet ettik” gibi söylemler ne kadar doğru? Cidden Marmara’yı bizler mi bu hale getirdik?
MÜSİLAJI NE YARATTI?
Bugün herhangi bir deniz kıyısına gittiğimizde deniz yüzeyinde gördüğümüz sümüksü, kahverengi tabaka olarak adlandırdığımız müsilajın oluşması Marmara’da büyük ölçüde 3 ana şartın birbiri ile eş zamana denk gelmesiyle oluştu. Bu nedenler aslında müsilaj patlamasını kimin, nasıl bir sürecin sonucunda yarattığının da cevabını bizlere veriyor. İlk olarak müsilajın denizde bulunan mikroskobik bitkiciklerin aşırı üremesi sonucunda doğal olarak oluşabilen bir salgı olduğu gerçeği ile başlamak gerekiyor. Normalde bu bitkiler deniz içerisindeki yaşam şartları normal olduğunda fazla üreme gereksinimi duymayıp belirli bir dengede yaşamlarına devam ediyorlar. Bugün ise bu bitkicikler normal yaşayabilecekleri bir Marmara Denizi bulamadıkları için çok fazla üreyip Marmara’yı tekrar eski haline getirmeye çalışırken denizi üremeleri ile mukabil ürettikleri salya patlamasına boğuyorlar. Bu bitkiciklerin normal bir Marmara bulamamasının birinci nedeni ise geçen onca yılın içerisinde küresel iklim değişikliğinin etkisi ile tüm dünyada artan su sıcaklığının Marmara Denizi’nin sıcaklığını da artırmış olması. 1970-2017 arasında Marmara Denizi’nin sıcaklığı 0.71 derece artarak olması gerekenden fazla bir noktaya geldi* ve iklim değişikliğinin güncel etkileri ile sıcaklık artmaya devam ediyor. Normal bir Marmara’nın ortadan kaybolmasının ikinci nedeni Marmara Denizi’nin doğal yapısı. Ege Denizi ve Karadeniz’in arasında bir iç deniz olan Marmara’da iki denizden gelen sular karışmıyor, bu durum da Marmara’nın yapısal olarak daha hareketsiz bir deniz olmasına neden oluyor. Bu hareketsizlik de denizin içerisinde yaşanabilecek her türlü olumsuzluğu daha zor telafi etmesine yol açıyor. Üçüncü neden ise bugünü yaratmada payı en yüksek olan kısım. Marmara Denizi’ne senelerdir arıtılmadan verilen milyonlarca metreküp evsel atık, sanayi atıkları ve gemilerden kaynaklanan atıklar. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne ülkenin üretim üssü olarak belirlenen Marmara Bölgesi kıyılarında neredeyse Türkiye’nin üçte biri yaşıyor. Türkiye yapılan ağır ve hafif sanayi üretiminin de çok büyük bir çoğunluğu bu bölgede yapılmaktadır. Fakat üretim ve nüfusa ters orantılı olarak neredeyse bütün Marmara kıyılarında ileri seviye arıtma yapılan kıyı alanları %5’i geçmemektedir.** Bununla birlikte Marmara Denizi’ne senelik olarak 86 bin 464 gemi giriş yapmakta, bu gemiler son yıllarda çok daha ağır tonajlı gemiler haline geliyorlar.*** Uzmanların söylediği rakamlara göre Marmara Denizi yıllardır yapılmayan temizlik ve kıyılarda uygulanması gereken yerinde arıtma ve deşarj işlemlerinin bugünkü kirlilikte payı %90 iken; geçen gemilerin atıkları ise %10’luk bir kirlilik yaratıyor.**** 1990 yılında biyolojik çeşitliliğin neredeyse tamamının tehlikeye girdiği ve nefes alması gittikçe zorlaşan Marmara’da, o günlerden bugüne alınmayan önlemler ve artan atık miktarı bugünü yaratan en önemli üçüncü anormalliğin nedeni.
ÜÇ ANORMALLİKTE SORUMLU KİM?
Peki saydığımız üç anormalliğin sorumlusu bizler miyiz? Bu soruyu sorduğumuz anda anormallikleri önümüze koyup bakmamız gerekiyor. Küresel iklim değişikliği ile başlamak gerekirse evlerimizde oturup belki günde 2 kere deodorant sıkan birinin etkisi ile fabrikaları atmosfere tonlarca metreküp zehirli gaz salan bir milyonerin etkisi aynı olamaz değil mi? Ya deniz durgunluğu sorununu göz ardı edip Türkiye’nin sanayisini Marmara’da toplayıp bütün endüstriyel ve evsel atıkları ileri derecede arıtma yapmadan denize gönderme fikrini uygulayan şu an üniversitede Çevre Mühendisliği okuyan, içimizden biri miydi? Yoksa bu fikir Türkiye’de sanayi yatırımını yönlendiren ve daha fazla kar için arıtma yapmayı göz ardı eden milyoner ve fabrikatörlerin yarattığı bir süreci mi yaşıyoruz? İktidarın senelerdir yaptığı ekolojik kıyımın ve alınmayan önlemlerin sorumlusu nasıl bir anda biz olabiliyoruz? Üretim durmasın, kar edenlerin daha fazla edebilsinler diye denizin, doğanın daha fazla kirletilmesine salık verenler bizler miydik yoksa iktidar mı? Bu soruların cevaplarını hepimiz az çok da olsa verebiliyoruzdur, bizim bireysel olarak hiç mi suçumuz yok dersek, evet bizim de payımız var. Ancak müsilaj patlamasını yaratanın bizlerin bireysel katkıları olmadığı çok açık ve bilimsel olarak önümüzde duruyor. Bu sorunu kimin yarattığını ve kimin nasıl yaklaştığını anlamak için iktidar ve onunla birlikte durumdan sorumlu şirketlerin Marmara Denizi’nin bu halini bile mumla aratacak Kanal İstanbul projesi için nasıl hırsla, hızla çalıştığına bakmamız yeterli olabilir. Uzmanlar yaşanan müsilajın etkisinin 5-6 senede çözülebileceğini söylerlerken iktidar ve şirketler Marmara’yı kurtarmaktan çok Kanal İstanbul’un ihalesinin derdindeler. Yetmiyor ihale sürecini hızlandırmak için her şey çiğneniyor. Sadece bu örneklere bakarak bile rahatlıkla anlayabiliriz; bugünü yaratanlar daha da kötüsünü yaratmaktan geri durmuyorlar ve muhtemelen durmayacaklar. Onların kar ve rant için çevremizi mahvetmeleri ise onlara kazandırırken bizlere kaybettiriyor. Bugün bizlere düşen doğanın anormalliklerine çözümler üretebilmek adına düzenin anormallikleri ortadan kaldırmaktan başka bir şey değil.
* https://bit.ly/3pv1gN1
** https://bit.ly/3g3SRx7
*** https://bit.ly/3w3IIpx
**** https://bit.ly/2SfzMPg
Evrensel'i Takip Et