Zare’den bugüne Kürt sineması
Ulus sinemalarını birbirinden ayıran en büyük özelliklerden biri dilken, Kürtlerin ana dillerinde eser dahi verememesi Kürt sinemasını bir politik mücadele unsuruna da dönüştürür.
Fotoğraf: Pixabay
Mert AKYILDIZ
Elâzığ
Sinemaya dair “Bizim için sanatların en önemlisi” diyen Lenin, Ekim Devrimi sonrasında işçi ve köylülerin kendini daha hızlı geliştirmeleri konusunda kütüphane, okul, konferans salonlarının yanında sinemanın gelişmesi adına da kararlar alıp bunun uygulayıcısı olmuştur. Kitleler üzerinde önemli bir etkiye sahip olan sinemanın Sovyet halklarının birbirleri arasındaki kaynaşmasını sağlamak ve kültürlerini tanıtmak içinde kullanılan sinema, bu vasıtayla Kürtlerle de ilk defa buluşur.
Bir mücadele aracı olarak görülen, maddiyat isteğinden uzak ve toplum için üretilen sinema hem Kürt halkının politikleşmesinde mihenk taşı olurken hem de Kürt halkının kültürünü birçok halka göstermesine yardımcı olmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi aynı zamanda bir mücadele aracı olarak kullanılan sinema, köylülük ve ağalık üzerinden feodal bağları eleştirmiş hem de komşu halklarla kardeşlik bağını öne çıkarmıştır.
İLK KÜRT SİNEMA FİLMİ ZARE
Kürt tarihinin ilk sinema filmi 1926 yapımı olan “Zare” olarak kabul edilir. Filmin yönetmeni Beknazaryan uzun bir süre Kürt halkı hakkında araştırmalar yapar ve alan çalışması yürütür. Kürt halkının örfünü, âdetini, aşiret, akrabalık ve dini yapılarını yakından inceler. Yönetmen anılarında Kürtler tarafından söylenen şu söze de yer verir: “İnsanlar bizi haydut sanıyor. Ne olur bizim yalnızca yoksul göçebeler olduğumuzu bütün gün alın teri döktüğümüzü gösterin sinemada.” Sovyet Ermenistan’ında çekilen filmin ana konusu aşk olup aynı zamanda Kürt halkının çektiği çileleri ve ağa köylü ilişkilerine ayna tutmuştur. Filmde Zare ve Seydo’nun aşkı anlatılırken filmin öyküsü ünlü bir Kürt aşk hikâyesi olan “Mem ü Zin” destanıyla benzerlikler gösterir. Zare filminin dışında “Kürt Ezid”, “Sovyet Ermenistan Kürtleri”, “Kadim Dostluk” gibi Kürt sinemasına Sovyetlerin kattığı filmleri görmek mevcut.
POLİTİK MÜCADELE UNSURU OLARAK SİNEMA
Kürt sinemasının birçok ulus sinemasında ayrı incelemek daha doğru olur. Bu durumun sebebi daha politik tutum ve tavırlardan geçmesidir. Henüz ses teknolojisinin kullanılmadığı dönemlerde sinema, Kürtlerin yaşayış biçimini anlatırken; ses teknolojisine geçildiği dönemde Kürt coğrafyasında Kürtçenin yasaklı dil olması Kürt sinemasını politik açıdan birçok ulus sinemasından ayıran temel nokta olmuştur.
TÜRKİYE’DE KÜRT SİNEMASI
Kürtlerin Türk sinemasındaki yeri, uzun bir süre boyunca topraklarından ayrıldıktan sonra gurbette ucuz iş gücü olarak çalıştırılan köylü tiplemesinde, yevmiye ile çalışan ve yan figür olarak gösterilen, üzerinden komedi yapılan karakterler olarak kalmıştır. Devlet tarafından maddi destek sağlanmayan, hiçbir destek görmeyen Kürt sineması, buna karşılık çıkan her filminde sinema salonlarını hınca hınç doldurmuştur. Kürtçe olarak çekilmese de Kürtleri ilk elden anlatan “Büyük Adam Küçük Aşk” ve “Güneşe Yolculuk” filmleri de Kürt sinemasının bir eseri olarak varsayılır. Onun dışında Yılmaz Güney’in “Yol” filmiyle birlikte bu topraklarda Kürt sinemasının serüveninin başladığı ifade edilir. Yılmaz Güney filmleriyle başlayan, Kürtleri içeriden anlatan yapımlar Kürt sinemasının bir unsuru sayılırken, dışındaki örnekler Türk sinemasında Kürtler olarak tarif edilir. Ulus sinemalarını birbirinden ayıran en büyük özellik dilken, Kürtlerin ana dillerinde eser dahi verememesi Kürt sinemasını bir politik mücadele unsuruna da dönüştürür. Dönemin sinemasında da sömürünün en ağır koşullarına maruz kalan Kürtler sıkça yer bulmuştur. Günümüzde ilerleme kat eden Kürt sineması, Irak ve Türkiye topraklarında bolca eser bırakmaya devam etmektedir.